Çiçek Güncesi / Nergis

Ana Sayfa || giriş

Facebook Fenomeni
1 Kasım 2007 Perşembe, 23:48

Aklına güzel bir fikir geliyor, uğraşıp yapıyorsun, günlerce kod yazıyorsun (nasıl biliyorum ama?), e güzel bir şey çıkıyor ortaya. Çok tutuluyor, hatta dünya çapında bir proje oluyor. O kadar başarılı oluyor ki, camianın en zengin adamı projenin az bir kısmına dünnyanın parasını veriyor ve birdenbire çok zengin oluyorsun. Gazeteler hep seni yazıyor, her yerde fotoğrafların çıkıyor. Tamam, belki uyumadığın bütün zamanları bilgisayar karşısında geçiriyorsun ama o terlikler ne öyle Allah aşkına? Tuvalet terliği gibi. Komple paçoz da değil, beyaz tişört - kot pantolon klasiği. Pozlar da poz; ayakta eller cepte, oturup dizlerini tutmuş filan ama gördüğüm bütün fotoğraflarında aynı terlikleri giymiş. Adidas olması bir şey değiştirmiyor. Bizim eski evin tuvaletinde de vardı, onların üstünde de Abidos yazıyordu. Aynısıydı Mark Zuckerberg'inkilerin!

Bu arada profilinin gizli oluşu, öyle olması gerektiğini mi gösteriyor acaba? Yani sahibi öyle yaptığına göre biz niye açılıp saçılıyoruz ki cümle aleme? Yoksa sadece eski sevgilisi bulamasin diye mi? Bu arada 535 arkadaş da -bilemiyorum ama- pek inandırıcı gelmedi.

Bir de, dostluk başka, alışveriş başka tabii, Bill Gates'in 123 arkadaşından biri değil. Gerçi, searchten çıkan Bill Gates'in gerçek olmadığı düşünülebilir ama insan kullanmadığı bir şeye o kadar para verir mi?

Zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor gerçekten de..

[Bır bır bır] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (2)

Delft'e Hoşgeldik!
18 Kasım 2007 Pazar, 23:10

Yeni hayatımızın ikinci gününde neler yaptık:
Sabahtan Emre'nin okuluna kadar yürüyüp geldik. Hava soğuktu ama gezilmeyecek kadar değil. Bu süre zarfında Ece pusetinde uyudu! Ben hep imrenirdim yabancıların çocuklarını pusetlerinde sakin sakin otururken ya da uyurken görünce; artık havasından mıymış, suyundan mıymış, orasını henüz anlayamadım. Gerçi çok erken konuşuyor olabilirim, yol yorgunluğunu atamadığı için uyuyordur belki.

(Bu arada, uçak yolculuğu çok şükür ki iyi geçti. Bir sürü ağlayan çocuk arasında benim kızım iki kitap, bir oyuncak (kirpi Necati) ve bir miktar balık krakerle oyalanabildi, yolun yarısında da uyudu. Önümüzdeki sırada oturan bir bebek dört saat boyunca ağladı, annesi dört saat boyunca onu kucağında hoplattı (çocuk bence bir süre sonra sallanmaktan sersem oldu), iniş sırasında ağlaması pik yaptı ve indiklerinde pusetlerini bulamadılar!)

Öğleden sonra da markete uğramak için çıktık dışarı, epeyce dolaştık boş sokaklarda. Yollarla kanalların arasında hiçbir engel yok, nasıl kimse düşmüyor, hayret. Hem çocuklar için tehlikeli görünüyor, hem de o arabalar park ederken bir tekerlekleri kaçsa, gömülürler suya. Hiç park görmedik, belki her yer park gibi olduğundandır. Sokaklar çok güzel, manzara pastoral, yapılar eski ama bakımlı, evimiz kutu gibi. İlk izlenimler böyle. Bir süre turist gibi bakacağımı düşünmüştüm etrafa ama öyle olmadı. Yapılacak işler olduğundan mı, vaktimin çok olduğunu bildiğimden mi, Ece yüzünden mi bilmiyorum. Yarın ve öbür gün oturma izniyle ilgili görüşmeler var. Bir de yarın Ankara'dan gönderdiğim kolilerin gelmesini bekliyoruz. Bakalım gelecek mi?

Ne heyecanlı günler..

[Delft'te] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (4)

Let Op!
19 Kasım 2007 Pazartesi, 22:01

Başlığa Hollandaca 'merhaba' yazsam daha güzel olurdu, biliyorum ama onu daha öğrenemedim maalesef. Bu da 'dikkat' demek, en sık karşıma çıkan kelime!

Bugün hava soğuktu. Sabahtan Ece'yle gezmeye çıktığımızda sert rüzgar hissettirdi kendisini, biz de sokağın köşesinden geri dönüp geldik. Öğlen sarınıp sarmalanıp öyle gittik Marjo Hanım'la görüşmeye. Oturma izni işlemlerinin ilk aşaması olarak sayfalarca form doldurduk. Yarın da göçmen bürosuyla randevumuz var.

Dün gezerken bir şantiyenin yanından geçtik. Karmakarışık, sanki bir sorun çıkmış, öylece bırakmışlar gibi duruyordu. İçinde adım atacak yer yoktu (literally. How I Met Your Mother'ın son bölümünü burada hayranlıkla anmak istiyorum.), her şey üstüste, çalışan bir kişi bile görünmüyordu. Yıkım mı yapıyorlar acaba diye düşündüm. Bugün yine geçtik oradan. Bir faaliyet, bir faaliyet! Herhalde pazar diye çalışmıyorlardı dün. Bir yanda beton dökülüyor, bir yanda demirciler çalışıyor, her köşede birileri var ama nasıl sıkışık ve karışık! Bakalım nasıl ilerleyecekler, merakla bekliyorum.

[Delft'te] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (2)

Kısa kısa...
20 Kasım 2007 Salı, 23:08

Emre'nin zeytin aradığı gibi, ben de geldiğimden beri çamaşır suyu arıyordum. Nihayet bugün muradıma erdim. Gittiğimiz marketler çok büyük, Ece hiç durmuyor -eli ayağına dolaşıyor insanın, ambalajlarda İngilizce hiçbir şey yazmıyor, filan filan.

Bir komşumuzla tanıştık, Japonmuş. Ortak kullanılan bir salon var bizim katta (ya da şu an o dairede oturan yok, biz kullanıyoruz!), oradan kanala bakıyoruz, geleni geçeni seyrediyoruz Ece'yle. Komşu da üç yaşındaki oğluyla orada oturuyordu. Hemen yolumuzu değiştirip yanlarına gittik, çocuğu sevdik, oturduğumuz yeri gösterdik, onların İngilizce bilmediğini anlayınca Emre'nin Japoncasıyla isimlerini öğrendik (şöyle: Emre kendini gösterip Japonca "Adım Emre", puseti gösterip "Ece", beni gösterip "Bengü" diyor, sonra çocuğu ve kadıncağızı gösteriyor. Bunu birkaç sefer yapınca şu an hatırlayamadığım isimlerini öğreniyoruz.), böylece Türklerin ne kadar sıcakkanlı ve girişken olduğunu da ispatlamış olduk. Bir daha görüşürsek onları bizim eve davet edip lokum ikram edeyim bari.

Geçici oturma iznimizi alıp belediyeye kaydolduk. Sırada AB üyesi olmadığımız için çektirmemiz gereken akciğer filmi var.

Arka bahçemizin yürüme yollarına midye kabuğu dökmüşler. Biz çakıl dökeriz ya, aynen öyle. Güzel bir şeydir midye kabuğu, bulunca seviniriz. Kolye yaparız, vazolara doldururuz biz.. Bunlar kamyonlar dolusu kabuğu sermişler yola.. Yürürken çıtır çıtır hoş oluyor ama Ece düşünce elleri acıyor, o yüzden arka bahçe için pek kullanışlı değil..

[Delft'te] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)

Ayşegül Markette
24 Kasım 2007 Cumartesi, 17:02

Markete her gidişimizde bir sürü şeye şaşırıyorum. O koca marketten et, peynir ve ekmek reyonlarını çıkar, geriye hiç bir şey kalmaz! Bir de hazır yemek tabii. Bakliyat yok mesela, (yani yok derken, belki de ben bulamıyorum, ne de olsa acemisiyim buraların hala) bir paket kırmızı mercimek buldum da Türk malı pul biberlerin yanında, gözlerim büyüdü, hemen attım sepete. Bulgur yoktur belki ama nohut, fasulye olmadan olur mu? Bu kadar et boş yenir mi? Haydi eti öylece tavada pişirdin diyelim, yanına mis gibi bir pilav, olmadı makarna yakışmaz mı? Ekmekle yiyorlar herhalde, ya da patates filan var çeşit çeşit hazırlanmış, onları garnitür yapıyorlar. Hollandalı biri bizi akşam yemeğine çağırana kadar bilemeyeceğiz.. Yani muhtemelen hiç bilemeyeceğiz.

Ankara'da tutturmuştum yemek taşımaya gerek yok, ancak ağırlık yapıyor, orada vardır her şey diye ama yine de bir torba tarhanayla bir torba erişte getirmiştim. Tarhana çocuklu mutfağın hayat kurtarıcısı zaten de, erişte olmasa da olur sanmıştım. Nereden bileyim makarnaya rağbet olmadığını? Şehriye filan demiyorum, makarna yemez mi Holandalı çocuklar? Neyse, bugün bir İtalya köşesi bulduk da, (ayıptır söylemesi 1.72 YTL'ye -habire çarpıyorum, habire çarpıyorum!) bir paket bildiğimiz makarna alabildik. (Sonradan uğradığımız Türk bakkalda da bulgur ve şehriye gördüm neyse ki. Ve çay bardağı. Ve Türkçe kasetler. Neyse bu ayrı bir yazı olur...)

Bir de miktarlar çok az. Biz unu şekeri neredeyse çuvalla almaz mıyız? Abartmayayım çuval diye ama ben bile 5 kiloluk un alıyordum eve. Bütün poğaça ve kurabiye tarifleri 5 bardak un diye başlar. (Aslında aldığı kadar, kulak memesi kıvamı filan derler ama o tarifler hep 5 bardak civarında alır!) Bula bula küçücük bir paket bulduk, 1 kiloluk. Pasta börek vermiyorlar herhalde misafire. E, bunu da biri bizi çaya (değil tabii, kahveye) çağırana kadar bilemeyeceğiz. Bkz. ilk paragrafın sonu. Aynı şekilde çamaşır deterjanı aldık minnacık bir kutu. İçinden 15 yıkamalık tablet çıkıyor. Yumuşatıcı da öyle, yarım litre midir nedir, çocuk oyuncağı gibi! Nerdee benim memleketimin 10 kiloluk deterjana yapışık 8 litrelik yumuşatıcıları..

Ben şaşırıyorum da, burdan biri Türkiye'ye gitse daha çok şaşırır herhalde. Bir de üstüne aç kalır! E, bizimki daha iyi, Türkiye'de Holanda bakkalı ne arasın!

[Bır bır bır] [Delft'te] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (4)

Takvim

Eki

Kasım2007

Ara

P

S

Ç

P

C

C

P

29

30

31

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

1

2

Bağlantılar

Karalamalar
Epigraf
Baking Fairy
Ece'nin fotoları
Seksen Günde Devri Alem
Her Telden Bir Blog
Sütlü Kahve
Yaşam, Evren ve OBM Hakkında Her Şey

Resim Galerisi

Arama

Arşiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Bır bır bır
Okur Yazar
İş, Güç!
Ece Böcee
Lay lay lay
Yersen
Pusetle Seyahat
Delft'te
Natur
Bask Elleri
Çocukla Seyahat