DAG

Ana Sayfa || giriÅŸ

Empatinin doğası üzerine 1
24 Temmuz 2009 Cuma, 12:44

Başlamadan önce şunu anlamanız ve kabul etmeniz benim için gerçekten çok önemli: Bunları yanlış anlaşılmasından çekinerek yazıyorum. Yazmamım tek amacı benzer ikilemlerde kalmış birisi varsa, ve belki benim gibi karanlık düşüncelere dalıp kendini yiyip bitiriyorsa, bazı şeyleri çözümlemesine biraz da olsa yardımcı olur umudu. Birazdan okuyacaklarınız benim burada (İtalya'da) karşılaştığım bazı olaylar (hikayeler) üzerinden bazı kavramları anlamak üzere çalışmalarım sırasında kullandığım düşünce akışıdır. Kendimle ilgilidir, doğru veya değil, gözlemlerime bağlı güncel görüşlerimdir. Hatta sonuçlarımın kalıcı olmama olasılığı bile gayet yüksektir.


Empati. Hemen bakalım. Güzel. Ama bir de şöyle bir şey var. Hmmm... Tehlikeli derecede yakınlar değil mi? Peki ben empati sahibi bir insan mıyım, yoksa önyargılı doğamı kendime umarsız bir hamhayalcilikle empati diye yutturuyorum da karşımdaki insanlar kibarlıklarından ne yapacaklarını bilemiyorlar mı? Geçmişte böyle hatalar yapmıştım. Mesela sınav geçmeyi, özgün düşünce ile karıştırmışlığım bile var. Bu tür şeylerin bana çok pahalıya patladığını artık görüyorum. Yine benzer bir hata yapmak istemem.

Napoli. Paskalya tatili. Bir arkadaşın evinde kalıyoruz. Ailesi bizi misafir ediyor. Oldukça tatlı ve ilginç insanlar. Kültür seviyeleri oldukça yüksek, zaten evin çoğunu kaplayan kitaplardan belli bu. En son bu kadar ilginç bir kolleksiyonu yazar akrabamız (rahmetli) Atilla Özkırımlı'nın evinde görmüştüm. Daha önceden pipolara düşkünlüğünü duyduğumuz baba'ya ilginç geleceğini düşünüp Türkiye'den getirdiğim lüle taşından bir pipo hediye ettik. Çok beğendi.Bir önceki lüle taşı piposu kullanmaktan kırılmış, yenisini arar dururmuş.

Lüle taşından başlayan muhabbet genişledikçe genişledi, uzun uzun muhabbetlere dalıyoruz artık. İtalya'nın yaygın ethos'u "La Bella Figura" yı bilir misiniz? Muhabbetlerimiz arttıkça yavaştan bu aşılmaya başlandı. Daha sonrası mı? Benim için iki büyük sürpriz: "Avrupa'da ne kadar zorlandığınızı anlıyorum, ne kadar da zordur sizin için böyle yabancı bir kültür! Özellikle hiç bir yazıyı okuyamamak sizi ne kadar zorluyordur, ama artık dünyaya uydurup arap harflerini bırakmanın vakti gelmedi mi sizce de?" "Dilinizin arap kökenli olması ve arapları avrupalılara göre daha iyi anlamanız sonucu..." (bilmeyenler için buyrun dil ailemiz Bu da Italyanca'nın dil ailesi)

Yukarıdaki kişi için, yukarıdaki iki cümlede bize duyduğu empatinin ifadesi. Aramızdaki muhabbet bu kadar yoğunlaşmasa ne biz bizimle ilgili bu yorumlarını duyabilecektik, ne de o yaptığı yanlışların farkına varacaktı.

Kısaca bu tür hikayelerin toplamından edindiğim sonuç şu. Empati bir insanı tanıma çabalarının bir sonucu, yoksa genelleştirilmiş bir empati, çok basit birkaç şeyin ötesinde ("bir insana tekme atarsam canı yanar" gibi), önyargıdan çok az farklı. (Bkz:"Ben ırkçı değilim, Çinliler ırkçı"). Belki ama belki, çok soyutlanmış, sadece sizin kafa yapınızda insanlar seçerek hazırlanmış bir çevrede işe yarar (niye: Onlar farklı insanlar değil ki, senin perturbasyonların).

Unutmadan, Türkçe bilen İtalyan varsa kendimle ilgili bir tiyo vereyim: Ben sizin bir zamanlar okuyup da kafanızda yarım yamalak kalmış bir hikayedeki yan karakterlerden biri değilim. Dolayısı ile bana "Fesini giysene, bizden çekinmene gerek yok" (yaşanmıştır) gibi bir "empatik" cümle yerine, en azından daha az önyargılı "Fesin var mı?" kıvamında cümleler kurarsanız, sizinle konuşurken daha mutlu olduğumu göreceksiniz. Daha henüz empati olarak benimsediğiniz önyargılarınızı kırıp beni dinleyip tanımaya çalışmanızı beklemiyorum, belki o da zamanla olur.

Önyargılar. Bazı durumlarda gerekli galiba, bir tür savunma mekanizması gibi (Aynı örnekten yola çıkarsak, "Napoli'de mümkün olduğunca elinde fotoğraf makinesi dolaşma" önyargısı/genellemesi gibi). Ama her zaman yaptığın şeyin ayrıdında olmak lazım. Kendini kandırmamalısın. Ne kadar çok önyargım varmış, gördükçe şaşırıyorum.

Kendimi empatik buluyor muyum diye sorarsanız. Bilmiyorum. Kendime empatik demek isterim, ama bu tür bir yargıya varabilmem için şimdiye kadar beni tanımış bütün insanların gözünden kendimi belirli bir detayda yorumlayabilmem gerekir. Böyle bir şey ne yazık ki benim kapasitemin üstünde.

Tek yapabileceğim bazı genel detaylara dikkat etmek, ve karşımdaki insanlara olan ilgimi devam ettirmek. Ne zaman ki kendimi "hah şu kişi de aynı şu" diye birisini yargılarken yakalarım, o zaman anlarım ki bendeki empati bu diyarlardan çok uzaklarda göç etmiş.

Düşündüm de, neden bu hikayeyi seçtim acaba? Beni incitenlerden biri değil, sadece şaşırdığımı ve afalladığımı hatırlıyorum. Neyse. Başka şeylerle sulandırmayayım konuyu.

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (1)

Hava
10 Temmuz 2009 Cuma, 14:29

Bu nasıl iş yahu, Trieste standartları için bile aşırı, sabah kazakla gelip akşam şort t-shirt dönüyorum.

Acaba plajda güneşlenenleri yanlarındaki paltolarıyla çeksem kızarlar mı?

[Åžundan Bundan] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Bazen...
10 Temmuz 2009 Cuma, 00:59






Bazen herşeye ve özellikle kendime rağmen burayı sevesim tutuyor. Öyle işte, bazen kendiliğinden, ama çoğu zaman dışardan teşvikle. Az önce Başak ve Alpan ayrıldılar, terasımdan deniz manzarasına karşı oturduk konuştuk, güzel bir yemek yedik. Dün de Hande ve eşi Daniele buradaydı, Peperino'da toplandık.

ODTÜ'deki yaşantımı hatırladım bir an.

Komik. Ne kadar az sürede ne kadar uzaklaşmış hissediyorum kendimi. Ne kadar çok şey değişti. 11 yıl. 11 yıldır hayatımda bu kadar az şey değişmişken... Şimdi başım dönüyor... Acaba onca zaman yaşamadım da birşeyleri mi bekledim, hani kuyruktaki bekleyiş sıra gelince unutulur (ben unuturum), normali bu mu? Evet, evet... Sorun belliki steril yaşamım, kabuğumun deliğinden diğer insanlara bakarken benim çözemediğim ama o herkesin bildiği şey. Ne bileyim, belki de biraz daha uzakta kalmak gerekiyordur, belki de birkaç yıl sonra belleğim ODTÜ anısından geçilmez hale gelir.

Dido 2003 te benim için bir şarkı yazmış. Geçenlerde tekrar söyledi yolda yürürken

Dido, Life for rent

I haven't really ever found a place that I call home
I never stick around quite long enough to make it
I apologize that once again I'm not in love
But it's not as if I mind
that your heart ain't exactly breaking

It's just a thought, only a thought

But if my life is for rent and I don't lean to buy
Well I deserve nothing more than I get
Cos nothing I have is truly mine

I've always thought
that I would love to live by the sea
To travel the world alone
and live my life more simply
I have no idea what's happened to that dream
Cos there's really nothing left here to stop me

It's just a thought, only a thought

But if my life is for rent and I don't learn to buy
Well I deserve nothing more than I get
Cos nothing I have is truly mine

While my heart is a shield and I won't let it down
While I am so afraid to fail so I won't even try
Well how can I say I'm alive

If my life is for rent...

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Standart Trieste Ekipmanı
7 Temmuz 2009 Salı, 20:09



çantam


Sabahları 30 Km/s ile yanınızdan geçen komik şapkalı ninja kablumbağınızın çantasını merak ettiniz mi hiç? Hayır diyenler ayrılsın, geri kalanlar beri gelsin...
1. Kaliteli ve hafif, su geçirmez yağmurluk. Burada yağmur yağdı mı rüzgarıyla yağıyor. Şemsiye kullan at ürün olarak görülmekte, zira bunun gibi yağmurlu bir günün ardından çöp kutuları kırık şemsiyelerle doluyor.
2. Mayom ve havlum (güneş kremim ve numaralı deniz gözlüğüm ofiste). Yağmur yağmıyorsa denizi çok güzel, öğlenleri ve akşamları yüzüyorum. Yeni emelim sabahları bisiklet sonrası işe başlamadan yüzmek. Erken kalkma kısmını beceremedim daha.
Bu ikisi neredeyse her zaman çantamda, çünkü en yetenekli hava tahmin sistemleri bile Trieste'deki havayı pek tahmin edemiyor.
3. Cep telefonum, kulaklığı (Telefonumun ses kalitesi ipoddan bile iyi, 3.5 mm jacki ile sevdiğim bose kulaklıklarımı da taktım, çok memnunum o konuda), bisikletimin farları ve bilgisayarı (sökülebilir herşey çalınıyor). Şarj aleti/Usb kablosu. Kısaca minimum elektronik ekipmanım, ve üstüne güneş gözlüğüm.
4. Sırasıyla Permesso (kimlik), Ehliyet (psikopat fotoğrafımı sağa sola gösterip milleti şaşırtmaktan başka işe pek yaramıyor burada), demanyatize olmuş kredi kartım (ispanya'da beni ortada bıraktı), unicredit bankanın eftripüften bancomat kartı (yine dağılmak üzere, bu ikinci), aylık otobüs abonmanı, senkrotron giriş kartı, SISSA giriş kartı, senkrotronda yemek yeme kartı.
5. Kara kaplı defterim. Bu satırı okumadınız.
6. Okumam gereken ve muhtemelen okunmadan haftalarca sırtımda dolaşacak makale/cüzdanım.
7. Ve çantam.

[Åžundan Bundan] | Gönderen: obm |  Yorumlar (3)

Takvim

Haz

Temmuz2009

AÄŸu

P

S

Ç

P

C

C

P

29

30

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

1

2

Bağlantılar

Hack-a-day
BBC Türkçe
Cosmic Varience
Cognitive Daily
Make Blog
AniDB
Powell's Books
Sağdan Soldan topladığım vecizeler
Kütüphane kazısı
Dizi kurbaÄŸa arama
Genel kurbaÄŸa arama
The Burgomeister's Books
Gutenberg Project
Film listesi
Yemek Åžarap vb.
Kitap Listesi

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
çizgi
Fizik
Åžundan Bundan
FotoÄŸraf, ÅŸu, bu...
Düşünce/Yorum
gezi
komik
AÅŸk meÅŸeleleri
Edebiyat
Müzik
Tamamen gerçek insanlarla alakasız hikayeler.
Film
sadece Almanya'da