Hava Durumu
22 Kasım 2008 Cumartesi, 02:40
Bugünkü fırtınada, evimizin önünden geçen kanalın karşı kıyısındaki ağaçlardan biri 'kırıldı'. Meğer çok yaşlıymış, 15 sene kadar önce artık öleceğine hükmedip hemen yanına yeni bir tane dikmişler. Fotoğrafın sol kenarında üst kısımdaki dallar o genç ağaca ait. 10 sene önce de sadece gövdesi kalacak şekilde bütün dallarını budamışlar ama o yılmamış, yeniden dallı budaklı bir ağaç olmuş. Kökü de sağlammış ama anlaşılan gövdesinin içi boşalmış, şiddetli rüzgara dayanamayıp bu sabah ikiye ayrıldı. Üst tarafı boylu boyunca uzanmış toprağa; hem üstünde yapraklarıyla canlı, hem ölü, çok acıklı görünüyor.
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Yıldönümü
17 Kasım 2008 Pazartesi, 22:58
Delft'e gelişimizin yıldönümünde neler yaptık:
Sabah erkenden evden çıktık. Yeterince erken çıkamadığımız için ben otobüsü kaçıracağız diye paniğe kapıldım ve sabah jimnastiğimi kucağımda Ece'yle koşarak yap(maya çalış)tım. Neyse ki yetiştik de dans kursuna geç kalmadık. Bizi şehir içinde toplu taşım kullanmak zorunda bırakan kurs öyle ters bir yerde ki, 45 dakikalık ders için tam üç saatimizi harcıyoruz. Gelecek dönem için dört ay öncesinden kayıt yaptırdım, bu sefer bize yakın binalarındaki kursa katılacağız inşallah. Neyse, tombul öğretmenimizle hoplayıp zıpladık, saçımıza renkli kuş tüyleri takıp papağan olduk, ağaç olup sonbaharda yapraklarımızı döktük, at olduk, ayaklarımızı yere vurduk, saçlarımızı salladık. Ece her zamanki gibi daha çok aynanın karşısında dönerek vakit geçirdi. Sonra eve dönüp aceleyle öğle yemeği yedik ve okula gitmek için yola çıktık. Ece'yi bıraktıktan sonra ben her zamanki gibi elimde boş puset, gezdim biraz. Pazartesileri okul saati daha kısa, eve gidip gelmek mantıksız oluyor. Ben de kafama göre dolaşıyorum. Bugün şehrin 'yeni' tarafında, adını çok duyduğum ama hiç gitmediğim bir pasaja girdim. Küre almak niyetindeydim ama Hollanda'nın görülebildiği büyüklükteki küreleri eve taşımak için kamyon tutmak gerekiyordu, ben de almadım. Sonra Ece'nin çıkış saati geldi. Gittim, birlikte sepetine baktık, yeni eserini aldık yanımıza, bahçede biraz oynadık. Emre de çay molasında bize eşlik edip tekrar okula döndü. Eve dönüş yolunda Ece'ye oyun hamuru ve oyuncak saksafon aldık, ördeklere ekmek verdik. Sonra o pusette uyuyakalınca ben biraz daha dolaştım, markete uğradım. Sonra eve döndük, yemek yedik, Ece uyudu. Dizilerimizin yeni bölümleri çıkmadığı için Dead Like Me seyrettik iki bölüm. "Bunun yerine Monk seyretsek daha iyi." dedim ben, Emre bir şey demedi. Sonra da blog yazdım...
...diyecektim ki, yıldönümümüzün dün olduğunu farkettim. Zaman ne de çabuk geçiyor...
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|
Gurbet İnsana Neler Yaptırıyor
16 Kasım 2008 Pazar, 23:44
Yaz başında Macar arkadaşlarımız bizi yemeğe davet etmiş, Macar Gulaş pişirmişlerdi. Bize bankanın yemekhanesinde Macar Gulaş diye verdikleri şeye hiç benzemiyordu neyse ki. Tas kebabının sulusu gibiydi daha çok. Zaten onlar çorba diye bahsediyorlar. Gayet güzeldi, afiyetle yedik. Sonra tatil dönemi, misafir silsilesi, yeni eve yerleşme filan derken nihayet ağırlama sırası bize geldi. Biz de Türk yemeği ikram edelim bari deyip, mantı yapmaya karar verdik. Gittik IKEA'dan bir merdane aldık, kolları sıvadık. Annemin bana kimbilir ne zaman yazdırdığı İffet Hanım'ınkinden* hallice tarifle başlayıp internetten bulduklarımızla devam ettik. Açtık, kestik, doldurduk, büktük, buzluğa attık.
Yaptığımız gün birazını pişirip tadına bakmıştık zaten, güzeldi; dün de hem Macarlar hem de Türkler afiyetle ikişer üçer tabak yediler. Üstüne de bir tepsi kadayıf, olmuşken tam olsun diye. Buradaki dönercilerin sattığı, üstüne sarımsaklı mayonez boca edilmiş kıymasız 'Türk pizzası' lahmacunlardan ya da aynı tabakta yarım kavunla birlikte servis edilen iskenderlerden yeyip de Türk yemeği yedik zannetmesinler, değil mi?
*Avrupa Yakası'nın bir bölümünde Aslı annesinden tarif alıp bir şey pişirmeye çalışıyordu ama hiç güzel olmuyordu. En sonunda İffet Hanım'ın, senelerce uğraşıp en lezzetli halini bulduğu tariflerini paylaşmamak için tarif defterini sakladığı, tarifleri de eksik verdiği meydana çıkıyordu.
[Yersen] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (1)
|
Organize İşler
18 Ekim 2008 Cumartesi, 12:50
Kendime bir ajanda aldım. Haftalık, gün bölümleri çizgisiz, hep çantamda taşıyabileceğim kadar ince, üzerinde kelebek resimleri var. Pek kibar. Renk tonlarına uygun iki tane de Stabilo aldım, onları da çantamda taşıyacağım. Yalnız dikkat etmemişim (çok çeşit vardı), Amerikan malıymış. Buranın tatilleri yerine Halloween olsun, Thanksgiving olsun, bizi alakadar etmeyen bayramları işaretlemişler. Ne yapalım, iş başa düştü. Alacağım elime Stabilolarımı, Sinterklaas'ımızı, Kraliçenin annesinin doğumgününü filan işleyeceğim yeni ajandama. Ondan sonra da her gün için ayrılan o çizgisiz bölüme yazacağım: "Akşam yemeği yapılacak!" Hayır, bu yoğunlukta unuturum filan...
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (6)
|
Atalet Momenti
15 Ekim 2008 Çarşamba, 23:32
Öyle zor geldi ki taşınmak... Zor kavuştuğumuz ilk evimizi -daha çok da zamanla kurduğumuz ve iyice alıştığım düzeni bırakmayı hiç istemedim. İçimde, bana ikide bir derin nefesler aldıran bir sıkışıklık -hareketli bir şey ama, bulut gibi, nimbus... Biliyorum tabii ne olduğunu: ‘bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ hissi. Hatırladığım, ilk kez liseyi bitirdikten sonra başıma gelmişti, bahçede. Kepleri vermeye filan mı gitmiştik kimbilir, ama son kez oralı olarak gittiğimi bildiğim gün. Tabii ki hiçbir zaman hiçbir şey eskisi gibi olmuyor; kötü bir şey de değil bu, hatta iyi bir şey ama bunu bilmek ayaklarımın geri geri gitmesine engel olmadı. Eşyaları bile benimsemişim; tencereyi tavayı, kepçeyi, leopar vazoları, havlumu astığım yeri, kırtasiye çekmecesini arıyorum el yordamıyla. Elbette ki bu yabancılık acemilikten. Yoksa, “Evim benim kalemdir.”, Wright haklı. Ev bu; o senin içine işler yaşadıkça, sen de onun içine işlersin. Yerleştikçe, şurasını burasını çekiştirip kendimize göre düzenledikçe buraya da bağlanacağım. Sonra burdan ayrılırken artık nimbuslar kümülüs mü olur, ortalığı sel mi götürür, Allah bilir...
Eylül 2008
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|