Foto Muhabiri Ara Güler
28 Ağustos 2010 Cumartesi, 01:45
Bitirdim. Böyle tatsız bir kitap olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Nasıl yavan, nasıl donuk... Bir paragrafların başında madde numaraları eksik. Bu kadar duygusuz, sıkıcı bir anlatım olamaz. Çok çalışmış da, belge toplamış da... İyi de, bulduğu her detayı yazmak zorunda mıydı? Eldeki malzeme bu kadar güzelken böyle uyuz bir kitap ortaya çıkarmak iki kat ayıp olmuş.
Tanıtım yazısında demişler ki:
"... fotoğrafın efsane ismi Ara Güler’in hayatını anlatan bu kitabında sayfalar akarken alttan da Türkiye’nin 80 yıllık tarihi geçiyor. Kitap, savaşlar, darbeler, medeniyetler, facialar ve dünyanın kaderini değiştiren insanlar ardında koşuşan Ara Güler’in yaşam boyu karşılaştığı inanılması güç öyküleri akıcı bir üslupla sunuyor. Usta Ara Güler’in her zaman doğru yer ve doğru zamanda olabilmek için nasıl çalışıp didindiğinin ve nasıl bir bedel ödediğinin de tanığı bu sayfalar."
Sayfalar akmıyor, akamıyor bir kere. Türkiye'nin tarihi de alttan filan geçmiyor, resmen tarih kitabının içine adamcağızın sözlerinden alıntılar serpiştirmişler. Üstelik son derece taraflı bir tarih ama Ara Güler'inki değil, yazarın kendi tuttuğu taraf! Tarih kitabı da denmez, kronolojik kitap belki. 'Araştırmacı gazeteci' yazar, Ara Güler'i değil Türkiye'yi araştırmış. Kütüphaneden çıkmamış, orada bulduklarının bir satırını bile ziyan etmemiş, hepsini tren gibi cümlelerin içine dizmiş. Aralara da Ara Güler'in 'ulan'larını sıkıştırınca kişisel oldu zannetmiş herhalde.
Ayça Şen Radikal Cumartesi'de röportajlar yapardı. Bütün röportajı kendi izlenimiyle yeniden yazardı. Biriyle sohbet etmiş de, ertesi gün çay içerken size ne konuştuklarını anlatıyor gibi. Çok güzel röportajlardı. Bunun sonuna bir röportaj kısmı eklemişler soru cevap; adamcağızın verdiği cevaba göre soru gelişmiyor filan, araştırmacı gazeteci evde soru listesi hazırlamış 'sistematik' olarak, onları sormuş sormuş cevapları yazmış. Kendi çapında 'usta'nın üzerine gitmiş güya, resmen agresifleşmiş bazı yerlerde. Ne samimiyet ne bir şey... Keşke başka biri, mesela Pınar Öğünç yazsaymış.
"... Kitabın her sayfasında, Ara Usta’nın hayata bakışındaki o müthiş “sense of humour” hissedilecek, ..."
Maalesef his filan yok, Ara Usta'nın bütün sense'lerine de yazık olmuş...
[Okur Yazar] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|
Gençlik Başımda Duman
28 Ağustos 2010 Cumartesi, 00:48
Markette iki kız kikirdeyerek yanıma geldi. Bir şey sordular, ben anlayamayınca çabalayıp İngilizce'ye çevirdiler. "Biz parasını versek bizim için bunları alır mısın?" diye iki şişe gösterdiler. Ben de "Olmaz." dedim. Yüzleri düştü biraz, başka birine sormaya gittiler.
Şimdi ben gıcık mıyım? Çocuklara içki alıp verse miydim? Bira filan olsa neyse... Gelsinler 18 yaşlarına, üniversite çağlarına, ne istiyorlarsa alsınlar, içsinler. Gazetede görmüştüm, İspanya'da 25 yaş altı ve üstünün alkol tüketimi eşitmiş. Tamam, 'istatistik' pek inanılası bir şey değil ama görünen o ki zaten bir kaç yıla kadar coşacaklar. O zamana kadar da ben koruyacak değilim İspanyol gençliğini tabii ki ama, olsun.
Almıyorum kardeşim, gıcıksam da gıcığım Allah Allah...
[Bır bır bır] [Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (1)
|
Cafe con Hielo
24 Ağustos 2010 Salı, 00:38
Türkçesi 'buzlu kahve' ama kelime anlamını bilmek ne olduğunu anlamaya yetmiyor.
Dün Ece'nin arkadaşı Emma, annesi Sofia ve dedesi İsa Amca (Jesùs yani) ile Bilbao festivalinin çocuk aktivitelerinden birini izlemeye gittik. Oraya vardığımızda geçit töreninin başlamasına yaklaşık bir saat vardı. Hep birlikte Sofia'nın bildiği bir bara gittik. Burada kafe diye bir şey yok, hepsine bar deniyor. Çay (denen içeceği sofistike bir şey sanıyorlar, havalı dükkanlarda satıyorlar. Barlarda da ya olmuyor, ya en dandik sallamayı kahvenin iki katına içiyorsunuz.) zaten ihtimal dışı -artık sormuyorum bile. Cappuccino gibi olmayacak bir şey isterseniz de garip garip yüzünüze bakıyorlar. O yüzden kahve sevmez bünyemin fincanın dibini görebildiği tek seçenek olan 'cafe con leche' yani sütlü kahve istedim ben. Emre de normal kahve istedi, asimile oluyor yavaş yavaş! Arkadaşlarımız 'cafe con hielo' istediler. Birazdan garson kız önlerine birer küçük fincan kahveyle içi buz dolu birer su bardağı bıraktı. Baba kız fincandaki sıcak kahveyi buzlu bardağa döktüler. Oldu bize buzlu kahve! "İspanya'da var sadece, mmh nefis..." diye diye içtiler. Sofia (Paris'te yaşıyorlar) "Fransa'da buzlu kahve isteyince cafe frappé getiriyorlar, bunu hiç bilmiyorlar. Ben de bir kahve bir de buz dolu bardak istiyorum." diye dert yandı.
Şimdi afiyet olsun da, gerçekten buranın adeti mi yoksa babasından öyle gördüğü için mi öyle biliyor çok emin olamadık. Pek inandırıcı gelmedi açıkçası. Google'a sorayım dedim, meğer doğruymuş. Yapım aşamalarını gösteren bir fotoğraf bile buldum:
İşte size İspanyol usulü buzlu kahve. Que aproveche!
[Yersen] [Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|
Yediğimiz İçtiğimiz Bizim mi Olsun?
23 Ağustos 2010 Pazartesi, 01:12
Gurbet ellerde ne yer ne içeriz hiç soruyor musunuz?
[Yersen] [Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Çekil Yolumdan!
21 Ağustos 2010 Cumartesi, 01:32
Bir gün:
-Anne, sen kiminle evleneceksin?
-E evlendim zaten ben babanla...?
-...
Başka bir gün:
-Anne sen kiminle evleneceksin?
-Emre`yle...?
-...
Daha sonra:
-Anne sen kiminle evleneceksin?
-Evlenmeyeceğim kimseyle...? (Neyi soruyor acaba?)
-...
Yine başka bir gün:
-Anne sen kiminle evleneceksin?
-Kiminle evleneyim? (Bir anlasam neden sorduğunu...)
-...
Vee bakla ağızdan çıkıyor:
-Anne sen kiminle evleneceksin?
-Sen kiminle evleneceksin?
-Babamla.
[Ece Böcee] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|