Kahvenin Hası
20 Eylül 2009 Pazar, 00:13
Hollandalılar sütlü kahveye ('cafe latte'ye) 'koffie verkeerd' diyorlarmış, kelime anlamı: 'hatalı kahve'! Bir milletin kahve sevgisini bundan daha iyi ne anlatabilir?
Dutch Word of the Day, günün kelimesi ve haftanın deyimi başlığıyla her gün bir mail gönderiyor, çok eğlenceli. Yukarıdakini ve içinde kahve geçen daha bir sürü deyimi de oradan öğrendim.
[Yersen] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Anıtlar Günü/Openmonumentendag*
15 Eylül 2009 Salı, 00:48
Geçen haftasonu Delft'teki anıt binalar bir ya da iki günlüğüne halka açıldı. Normalde biletle gezilen pek çok müze ve kiliseye giriş bedavaydı. Bunun yanında, anıt bina olan ancak şu anda şahsa ya da kurumlara ait olduğu için istediğiniz zaman girip gezemeyeceğimiz yapıları da gezmek mümkündü. Delft yukarıdaki fotoğrafta görünen yapılardan mütevellit bir şehir olduğu için anıt bina yönünden bayağı zengin. Program broşürü diye dağıtılan kitapçık insanın kolunu ağrıtacak cinstendi. Bir de "Aman anıt bu, ellemeyelim." demek yerine binaları çatır çatır kullandıklarından (böylelikle gayet bakımlı şeklide korunuyor) bugün merak ettiklerimi gezmek için güzel bir fırsat oldu. Cumartesi günü yeni kilise, city hall ve gizli bir katolik kilisesini gezdim. Pazar günü ise bir müze ve şimdi sular idaresi tarafından kullanılan bir saray yavrusunu ziyaret ettim. Müze kısmı kandırmaca olmuş, sadece bir odasını açmış, oraya da Delft'in arkeolojik geçmişini haritalar üzerinden anlatan bir sergi yerleştirmişlerdi. Saray yavrusunu ise rehber eşliğinde gezdiriyorlardı, bayağı detaylı olarak da anlatıyorlardı ama cehaletin gözü çıksın, sadece Hollandaca olduğu için ben kendi kendime odalara girip çıktım, binanın özgünlüğünü bozmadan nasıl da işe yarar hale getirdiklerine bir örnek daha görmüş oldum ve üşüye üşüye eve döndüm.
Cumartesi günkü gezim daha güzeldi. Yeni kiliseye bir kere girip kulesine tırmanmıştık ilk geldiğimiz sene. Biraz zorlu bir tırmanış olmuştu -özellikle kucağında hareket halindeki bir ağırlıkla tırmanan Emre için- sonra içini gezecek halimiz kalmamıştı. Bu sefer rahatça gezdim. İç düzenlemesi çok ilginçti. Klasik kilise planında ama transeptten sonrasını mozolelere ayırmışlar. Geriye kalan kısımda da orta nefi enine kullanmışlar. Sonradan protestan olunca mı değiştirdiler acaba bilmiyorum, uydurmayayım ama o yüksek sütunların, karanlık tavanın ve camlardaki vitrayların arasında çok samimi bir ortam oluşmuştu. Şuraya planını koydum. Meydanın diğer ucundaki city hall'ü gezerken, kendisinin tam karşıdan havalı bir kartpostal fotoğrafını çekebildim:
O üst kısım bizim sandığımız gibi bir yangın sebebiyle kararmamış. Belçika taşından yapılmış. Meğer Belçika taşı (neyse artık) çok kir tutarmış, bu taraf da Delft'in hakim rüzgarına maruz kaldığından kirlenmiş.
Aşağıdaki de eski kilise, onu daha önce gezmiştim. Aslında yeni kiliseden sonra tamamlanmış ama yapımına daha önce başlandığı için adı eski kilise diye kalmış. Kulenin eğik gittiğini yaparken farketmişler ve üst kısımlardaki külahları yere dik yapmışlar. Ama görüldüğü gibi, görünüşü kurtaramamışlar. Bir ara devrilecek diye korkup gölgesinin düştüğü evleri boşaltmışlar ama biraz inceleyince eğik ama sağlam olduğunu, öylece durduğunu görmüşler ve kendi haline bırakmışlar. Bu sokaktan daha bir belli oluyor ne kadar eğik olduğu:
* Open Monuments Day
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Çocuk Çiftliği - Kinderboerderij
11 Eylül 2009 Cuma, 23:21
Yok, çocuk beslemiyorlar tabii ki. Çocuklar için düzenlenmiş çiftlikler bunlar. Çiftlik hayvanları etrafta salınıyor; çocuklar da kuzuları seviyor, midillilerin üstüne tırmanıyor, tavuskuşlarını kovalıyor, samana pisliğe bulanıp hem eğleniyorlar hem de hayvanları doğal ortamlarında görüyorlar. Hemen bizim evin arka tarafındaki yapay gölün yanında var bir tane, birkaç kere gitmiştik Ece'yle. Ev sahibimiz de torununun kamp için gittiği bir çiftliği çok beğenmiş, geçen hafta bizi de götürdü. Zoetermeer'de bir keçi çiftliği, 't Geertje.
Gerçek bir çiftlik; süt, peynir yapıp satıyorlar. Sahipleri içinde oturuyor, aynı zamanda çocuklar gezsin diye halka açmışlar çiftliklerini. Okullar günübirlik ziyaret edebiliyorlar, hemen bitişiğinde ayrılmış kamp alanında kamp yapabiliyorlar. Keçiler sağılırken kucağa çıkan çocuklar, ağızlarını açıp sağan kişinin nişan alma marifetiyle taze süt bile içebiliyorlar! Bizim gittiğimiz gün süt sağma günü değildi, o yüzden ılık keçi sütü içemedik ama onun yerine biz biberonla oğlakları besledik.
Ece'nin çok hoşuna gideceğini düşünmüştüm ama o "Neden bu kadar açlar? Neden annelerinin yanında değiller?" diye üzülüp kapıları açmaya, oğlakları annelerinin yanına göndermeye çalıştı.
Ben tekeler boynuzlu olur, dişiler boynuzsuz sanıyordum. Oradaki görevlinin dediğine göre genetikmiş. Yani boynuzlu cinsse dişisi de erkeği de boynuzlu oluyormuş. Buradaki oğlaklar büyüyüp de sürüye katılacakları zaman birbirlerine zarar vermesinler diye (varsa eğer) boynuzlarını kesiyorlarmış.
Hollanda'da geyikler çiftlik hayvanı sayılıyor, neden bilmiyorum. Hemen hemen her çiftlikte bir geyik ailesi de oluyor. Bir şeyinden faydalanıldığını sanmıyorum, acaba kesip yiyorlar mı?
Bunlar da çiftliğin sakinlerinden; İngiliz görünümlü koyun ve kapıyı açmaya kalkınca karizmayı dağıtan at:
Ortalıkta kabararak dolaşan horozların, pis kokulu domuzların ve miskin miskin uyuyan tavşanların dışında bir de çocuk bahçesi vardı ki, bütün çocukları en çok oyalayan yer orasıydı. Çocuklar doğayla içiçe olsunmuş da, hayvanları yakından görsünmüş de, onların hiç umurlarında değil gibi sanki. Boş yere akşama kadar hapşurup bir makina dolduracak çamaşırla eve dönmeye değmez. Koy dandik bir araba bahçeye, akşama kadar itişip dursunlar direksiyonu ben çevireceğim diye...
[Pusetle Seyahat] [Delft'te] [Natur] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Guantes de Cocina*
3 Eylül 2009 Perşembe, 23:29
http://img27.imageshack.us/i/76406023.jpg/#q=bulaşık%20eldiveni
Böyle artistik reklamlar yapmayı biliyorlar da, bulaşık eldivenlerinin koluna bir lastik takıvermek neden akıllarına gelmiyor acaba? Hem hiçbir standardı olmayan, her markanın kendi kafasına göre koyduğu S, M gibi ölçülere kanıp aldığımız ama büyük gelen eldiven her suya değdiğinde elden kaçmaya çalışmasın diye, hem de az geriye sıçrayan suların içeri süzülüp önce rahatsızlık, ertesi gün pis koku vermesini önlemek için bu kadar basit bir şey yeterli aslında. Zaten her yeri lastik, bir lastik de kolu büzdürüvermek için takılamaz mı yani? Yok canım, nereden bilsinler, bunun tasarımını yapanlar (varsa tabii) ya da üretenler eldiven takıp bulaşık yıkamıyorlar ki... Tıpkı elektrikli süpürge Ar-Ge'cilerinin evi süpürmedikleri için kılavuza utanmadan koyu renk bold'la 'hortumundan çekmeyin' yazabildikleri gibi...
Şeytan diyor örgütle ev kadınlarını...
* Mutfak eldiveni. Bu da kısa günün karı oldu, fotoğraf ararken İspanyolcasını da öğrenmiş oldum.
[Bır bır bır] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|