Alfabe
14 Kasım 2010 Pazar, 13:19
İspanyol alfabesinde harflerin uzun uzun adları var. Rekorsa 'w' (uve doble) den sonra 'y' harfinde; igriega deniyor kendisine -Yunan i'si yani. Şimdi adının değişeceği söyleniyor. Zavallıcığın adı alelade bir 'ye' olacakmış bundan böyle. Gazetedeki habere göre, Real Academia Española yeni kurallar açıklamış. Bazı kelimelerin yazılışlarını değiştirmiş; q yerine k koymuş, kimilerinin aksanlarını kaldırmış filan. Bir de 'ch' ve 'll' yi alfabeden çıkarmış. Artık alfabede 27 harf olacakmış. O ikisi temelli asker!
Alfabelerinde bir fazlalık daha var aslında. 'b' ve 'v' aynı şekilde telaffuz ediliyor. Bunu ilk duyduğumda Meksikalı bir arkadaşıma sormuştum 'v' nasıl okunuyor diye, "Baştaki b mi sondaki b mi?" diye bir soruyla karşılık vermişti bana. Ece'nin okulunda Baleri (Valery) diye bir kız var. Eski öğretmenim "Por faabor" diye üstüne basa basa tekrar etmişti. Michel Thomas, İngilizce konuşurken "Bery bery good!" dediklerinden bahsediyor. Alfabe şarkısı ararken de v için b chica, kısa b, küçük b filan da dendiğini öğrendim. Artık inanıyorum da yine de bir fark olması lazım gibi sanki... Neyse.
Alfabeyi merak ederseniz diye iki tane şarkı buldum. Bu daha sevimli, bunda da harflerin okunuşları yazıyor.
Bir gün Plaza Nuevo'da otururken yanımızdaki aile çocuklarına "Hota, Hota!" diye seslenip duruyordu. Birazdan gerçek adını söylediler çocuğun, Jose miymiş neymiş. Baş harfini söylüyormuş meğer artistler! Tek harfin de isimle aynı uzunlukta olduğunun farkındadırlar herhalde.
Bir de şöyle bir füzyon çalışması var -sadece bizim evde: Ece, ñ (enye) harfine 'yumuşak n' diyor. Haksız mı çocuk?
[Okur Yazar] [Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (12)
|
Home Sweet Home
13 Kasım 2010 Cumartesi, 22:51
Hiç buraları anlatmıyorum, değil mi? Çok ihmal ettim çünkü hiçbir şey yazmak gelmiyordu içimden. Anlatılacak bir şey yok gibiydi. Liste uzadığına göre, artık barıştık galiba.
Aslında sebebini biliyorum. Bütün enerjimi ve yaşama sevincimi alıp küfe dönüştüren o evden kurtulduk ya sel sayesinde, neşem yerine geldi. Hafifledim sanki... Günler güzel geçmeye, kekler iyi pişmeye başladı. Ev gerçekten de insanın bütün ruh halini etkiliyor. Gülse Birsel bir yazısında "Ev insanı yutar." diyordu. Buldum hatta, burada. Bir yerinde diyor ki:
"...Evim; güzel, sıcak, uyuşuk evim...
'Ev' çok güçlü bir şeydir. Sıcaktır, yumuşaktır, güzel kokar. Tanıdıktır, güvenlidir, yapışkandır, şirindir. Size çok aşık, pek işi gücü de olmayan bir sevgili gibidir. Aranızdaki ilişkiyi belli bir mesafede tutmazsanız 24 saati sizle geçirmek ister. Uyuşturucu özelliği vardır. Alışır gidersiniz. ..."
Böyle olsun da, varsın yutsun. İnsanın kendini yutacak bir evi olması güzel şey. Geçici diye düşünüp eğreti evlerde yaşayınca da idare ediliyor, neden edilmesin. Ama 'ev' deyince anladığım şeye benzeyen bir evde oturmak çok farklı. Bu sefer mobilyalı bulamadığımızdan, eşyalarımız bizim. Belki dert olacak buradan giderken ama buradayken çok daha rahat ettiğimiz kesin. Ait olma hissi de güzel. Sahip olma anlamında değil de, boşlukta salınıyormuş gibi olmama anlamında.
Yarın yine yağmur yağacakmış. Yağsın ne var, otururuz evde...
[Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Fırtınaya Dikkat!
9 Kasım 2010 Salı, 01:16
Ben bulaşık yıkıyorum, Ece de mutfağın önündeki balkonda oynuyor. Birazdan koşarak içeri giriyor, heyecanla bana sesleniyor:
- Anne koş, sana bir şey göstereceğim!
- Ne göstereceksin acaba? (Eldivenlerimi çıkarmam gerekmez belki.)
- Patatesler azalmış!
- Niye??
- Dün gece fırtına çıktı ya, rüzgar patateslerimizi uçurmuş!
- Eceee, patates mi attın aşağıya!! Kaç tane attın?
- (Normal sesle) Eee, iki - üç tane...
Emre iki - üç patates için bahçeye iniyor. Aşağıdan seslenip uçan patatesleri doldurmak için torba istiyor. İnmişken mandalları da topluyor.
Benim çocuğum da her çocuk gibi balkondan aşağı mandal atıyor tabii ki. Siz yine de bizim bahçenin civarından geçecek olursanız başınızı kollayın.
[Ece Böcee] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|