Necefli maÅŸrapa
26 Ocak 2009 Pazartesi, 02:12
Efendim, şimdiye kadar benimle olan konuşmalarında bir şeyler ima etmeye çalıştığımı düşünmüş, ve hatta buna göre hareket etmiş birileri varsa gerçekten üzgünüm. Kurduğum cümlelere (söylediğimi düşündüğüm/umduğum) konunun dışında bir anlam yükleme gayem hiç bir zaman olmadığı gibi, kuvvetle muhtemel gerekli cümle kurma teknik altyapısından da yoksunum.
Aynı şekilde bana birşeyleri ima yoluyla anlatmaya çalışmış, ancak beklemediği tepkilerle karşılaşmış kişilere de üzüntülerimi bildirir, konu hakkında bütün gayretimle çalıştığımı bilmelerinin küçük de olsa bir teselli olacağını umarım.
Çalışmalar sırasında anla(ş)malar biraz karlı çıkabilir, alıcınızın ayarları ile oynamayın.
Oh,
Şimdi yayına kaldığım yerden devam.
ek:
Through the looking glass
[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
The Culture, Ingsoc, ve üzerime düşürdüğü gölgeler
6 Ocak 2009 Salı, 23:58
Açtım Orwell'den Nineteen Eighty-four' okuyorum şimdilerde.
Tekrar okuyorum demeye dilim varmadı.
Aslında hayal meyal ilkokul sonlara doğru okuduğumu hatırlıyorum, pek birşey aklımda kalmamış, çok küçüktüm diyip geçiştirelim bu konuyu şimdilik.
Aynı anda da cebimde Culture serisinden romanlarla dolaşıyorum, daha yeni "Inversions"'u bitirdim.
Ve yeni kafama dank etti (günaydın),
'The culture' aslında 'Ingsoc' un hafif farklı belki daha da acımasız halinden başka birşey değil!
Zavallılar.
Sevgili 'ütopyamız'da bir yönetici (Büyük 'Mind'lar), bir orta ('Special Circumstances' tayfası), bir de alt (insanımsı kökenli sevgili standart 'culture' vatandaşı) sınıfdan oluşmuyor mu?
İyi de bu toplumda herkes istediği kadar şeye sahip olabilir, herkes istediği gibi davranabilir, nereden çıktı bu sınıflaşma?
A-ha, işte sorun tam olarak bu yanılsamada. Kitapların benim kafamda oluşturduğu tipleme kadarıyla konuşuyorum, gidip normal bir 'culture' vatandaşına yukarıdaki gibi 'sizde sınıflaşma var' derseniz karşılaşacağınız cümle bu olacaktır. Kendilerinin istedikleri herşeye sahip olduklarına ve görülebilir çevredeki bütün diğer 'culture' vatandaşlarıyla eşit olduklarına dair sarsılmaz bir inanç sahibiler.
Peki bu sıradan 'culture' vatandaşı bir 'mind' kadar düşünme yetisi isterse ne olur? Bir 'mind' kadar düşünme yetileri yoksa kendi kaderlerine ne kadar hükmedebilirler ('The State of the art'tan 'A gift from culture' mesela) ?
Demek ki neymiş, 'the culture' denilen sosyal sistemde geçerli olan 'para birimi' bilgi, ve bilgi üretme kapasitesi. (Bakınız 'Excession', ah serinin en hoşuma gidenlerinden biridir kendisi).
Alt tabaka belirli bir süre yaşayıp, çarkların dönmesine yetecek kadar 'culture' üretip, usluca ölmenin erdem olduğuna inandırılmış bir topluluk. Bunun aksini düşünen kahramanlarımız var tabi, ama özgürlük ve eşitlik hayalleri içinde bu kadar kendini beğenmiş bir topluma nasıl derdini anlatırsın (ah Bora Horza ah)? . Al sana 'Ignorance is Strength'.
Alt tabakanın 'eşitlik' hayali efektif bir şekilde susturulmuş.
Bir de bunlara en büyük arzusu yönetmek olan orta (düşünme kapasiteli) sınıf 'special circumstances' e sağlanan sanal üstünlük ve yönetimde olma hissini ekleyelim. 'Culture' üzerinde hiç bir etkisi olmayacak binlerce minik ırka çobanlık yaparak kendilerini tatmin etme peşindeler, bu sırada 'Excession' da ucunu gördüğümüz 'sleeper service' ve iş arkadaşı üst-'mind' lar 'culture'un kendisini el altından yönetmekle meşguller. SC'de herkes kendi kapasitesi kadar yönetme peşinde, ve sürekli 'Culture'un filozofik özgürlüğünü kanıtlamak için bir savaş halindeler. Alt sınıf da dahil bütün düşünme yetileri, üretilen 'culture' bu filozofik savaşa aktarılıyor ('the player of games' diyelim mesela). Alın size 'War is peace'.
'Freedom is Slavery' için de, her ne kadar ucundan teğet olsa da 'Consider Phlebas' daki her nasılsa bilgi üretme yetisi 'mind' lardan bile üst seviyeye ulaşmış zavallı psişik kadıncağızı göstermek isterim.
İkna oldunuz mu? Olmadıysanız bile şunu iyi düşünün: En acımasız hapishane bence içinde olduğunu farketmediğiniz hapishanedir.
Bunca şeyden sonra beni sorarsanız,
sarsılmaz çokbilmişlik gardiyanım
bildiÄŸiniz gibiyim iÅŸte.
Bir de kimseye üstün olma çabam yoktur.
Ah!...
[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm | Yorumlar (1)
|
Trieste
23 Aralık 2008 Salı, 17:56
Yarın sabah yolcuyum... Bu Trieste maceramın sonu mu acaba? Burada olmaktan çok hoşlandım, canlı ve özgür hissettim kendimi. Akabinde iliklerime kadar nefret ettim, hiç bir zaman yaşamadığıma, birisinin hikayesinde bir yan karakterden öte birşey olmadığıma karar verdim. Sonuçta anladım ki 'burası' da öyle bir yer işte, 'orası' olmaması yetiyor tek kişilik depremime.
Yine de takdir etmek lazım, çok güzel gün batışları var.
[Fotoğraf, şu, bu...] [Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Sahil Kasabası
24 Haziran 2008 Salı, 19:47
Birkaç gündür çok sıcak.
Burasını hiç böyle sıcak görmemiştim, Ağustos ayında bile.
Bugün öğrendim ki Ağustos ayı buralarda soğuk geçermiş.
Yaz mevsimi bu zamanlarmış.
Havadaki kokudan belli zaten. Tanıdık bir tatil kasabası kokusu var asılı. Çok gezdim böyle yerleri, bilirim. Bu koku bütün dünyada aynı mı acaba, merak ediyorum.
On dakikada bir otobüs olmasına rağmen sabahları iş yerine gelmekte zorlanıyorum. Hepsi plaj üniformalarını kuşanmış insanlarla tıkatık dolu geliyor. Ah, tezatı görseniz. Bir yanda SISSA/ICTP tarafına giden nispeten ciddi giyimli bilim insanı tayfası, bir yanda da bikini ve mayolarıyla plaj insanları. Herkes birbirinin üstünde, kimse geç kalmak istemiyor gideceği yere. Otobüsün kapısı açılacak kadar yer varsa kesin oraya bir insan daha sığıyordur, dal içeri! Ben dalamıyorum tabi öyle, tabamvaya tabiyim bir süredir.
Akşamları iş çıkışı otobüs durağına giderken yolum plajlardan geçiyor.
Deniz beni çağırıyor resmen.
Ama en meşgul en depresif vaktimde buldu beni, yazık.
Ãœff.
Şimdi çıkacağım ve yine plajların oradan geçeceğim.
Deniz kum güneşin iyisi nerdedir dışında kafamı hiçbir şeye yormadığım yazlarım hiç bitmeyecek gibi geliyordu oysa.
[Şundan Bundan] [Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm | Yorumlar (2)
|
Vede yeni keÅŸifler,
17 Haziran 2008 Salı, 12:16
Buyrun, müzik listemde yeni yıldızladıklarım (bkz. favori listesine eklemek, sonrada bıkana kadar tekrar ettirtmek)
Patti Smith: Lo and Beholden, Everybody wants to rule the world
(Emre bey tavsiye etmiş onlara uğradığımda. Ne zamandır aramaktaydım ismini halbuki. Şarkı sözlerini yanlış anlamışım, bulamıyordum. Özellikle Gung Ho albümü oldukça hoşuma gitti.)
R.E.M. Hollow man, Supernatural Superserious
(Bak bu satırları buraya yazarak blogu tehlikeye atıyorum R.E.M. değerini bil. Damardan vurdu ama, ne yapalım)
Radiohead: Karma police, Street Spirit, Paranoid Android
(Hazır eskilere dalmışken)
Tracy Chapman : If not now, Skunk Anansie : Hedonism, Nirvana: Breed, all apologies (creep in Radiohead versiyonu, daha 'anlaşılır'), Tori Amos: Strange Little girs (The Strangles, bu grubu da denemek lazım aslında)
[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|