Sosyal Becerileri Geliştirme planı no1
11 Ekim 2006 Çarşamba, 10:46
Herkes bilir ki sosyal ilişkilerde başarının sırrı gülümsemekten geçer, kimse asık suratlı birisiyle konuşmak istemez.
Peki gülümsemeye vaktiniz yoksa? Veya içinizden gülümsemek gelmiyorsa? Sizi Plan 1 ile tanıştıralım. Tim Simpson tarafından tasarlanan bu kask, 2 metre etrafınızda bir insan algıladığında sizi insan üstü bir gülümseme ile silahlandıracak.
Uygulaması.
Yeni silahınız sayesinde başarılı geçen gününüzün ardından eve döndüğünüzde robot aşçınız sizi nefis çin yemekleri ile ödüllendirebilir artık.
[Şundan Bundan] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Cebim ilgi ister, kitaplarım taşınmak müziklerim dinlenmek
18 Ekim 2006 Çarşamba, 21:02
(arka planda duyma eşiğinde bir müzik vardır)
Bir yandan Nokia 770 internet tablete yeni eklentiler suna dursun, bir yandan da gerçekten de (irice) bir cebe sığabilecek kadar küçük ve seksi umpc türevi aletler çıka dursun
ben hala sharp Zaurus Sl5500 ümü, yani yaygın adı ile collie'mi geliştirme peşinde koşuyorum. Neden? Çünkü, bu aleti gerçekten seviyorum, oldukça özelleştirilebilir ve esnek bir yapısı var. Yaptıklarımı daha sonradan buraya statik sayfa olarak ekleyeceğim. Ama, bu arada da gerçekten bana zaurusu aratmadan yerini alabilecek bir alet aramaya da devam ediyorum. Aradığım şeyler şunlar:
1) Alet esnek ve özelleştirilebilir olacak.
2) Donanımsal olarak genişletilebilir olacak.
3) Bolca depolama alanı sunacak.
4) Ekranı güzel olacak, e-kitap okunup film izlenebilecek
5) Donanım olarak güzel ve sessiz olacak, cebe sığacak, uzunca kullanılacak
6) Çok da pahalı olmayacak.
Sitemizin pek bir güzide ev sahibi ve baş yetkilisi kod canavarı Emre beye vaktinde benim Zaurusu ödünç vermiştim, daha sonradan da önerilerimiz üzerine Nokia 770 aldı. Mutlu mesut yaşıyorlar, her ne kadar şiddet unsurları içeren bir ilişkileri olsa da. Ama, ki bu büyük bir ama, yukardaki listeye bakarsanız benim aradığım kriterle 770in pek de uymadığını görürsünüz. Gözümde hala Collie, 770 den üstün bir alet.
UMPC ve türevleri derseniz 5. maddeye kadar listeye mükemmel uysada, cebinizi epey yakıyor, hem literal anlamda (tabi o kadar büyük bir cebiniz varsa) hem de fiyatı açısından.
Bu noktada Zaurus Sl5500'ün büyük kardeşi sl6000 hemen akla geliyor,
640x480 ekran, güçlü bir cpu, wlan ve bluetooth, cf yuvası falan filan, ama sonuçta yaşını göstermeye başlayan bir alet, her ne kadar nokia 770den ve collieden çok daha üstün olsa da fiyatı iki katına yakın, üstelik depolama alanı da şu andaki ihtiyaçlarıma yetecek kadar çok değil, boyutu da cabası.
(Yazının başında başlayan müzik bu noktada bir kreşendoya ulaşmıştır)
Ama, ümidimizi kaydetmiyoruz, işte karşınızda Viliv P2!
Şimdi bu alet karşısında neden heyecanlandım, hemen listeye bakmaya başlayalım anlarsınız.
1)Viliv p2 hem windows ce5.0 hem zaurustan alışık olduğum qtopia/linux hem de kendi flash ui sini içeriyor, multiboot. Zaurus bile bu kadar esnek değil, zaten
zibilyon tane beleş qtopia programı var ortalıkta, yetmedi windoz programı kullanırız. Qtopia seçmeleri ayrı iyi olmuş. Nokia gibi zaten kalabalık
bir ortama "al bu da benim linux yorumum" şeklinde birşey empoze etmektese, ki bence maemo symbianOS larin gelecekte yerine geçmesi planlanan birşeydir tam bir linux iterasyonu olmak yerine, varolan birşeyi kullanmak/geliştirmek daha iyi zannımca.
2)Alette usb2.0 host var. İster fotoğraf makineni bağla, ister disk tak, istersen klavye. Üstelik entegre wlani olmamasina rağmen paketine göre wlan modülü GPS TV alıcısı vs. birsürü opsiyonu ile beraber geliyor.
3)20 Gb, 30 G ve 60 Gb seçeneği var. İpodu yanımda taşımak zorunda kalmam.
4)4.3", 800 x 480 ekran. Nokia 770 ile aynı, hatta daha çok renk destekliyor.
5)Amd 500 Mhz pasif soğutmalı işlemci. Güçlüce bir pda gibi düşünün, fansız ve ısınmıyor, 770 ve benim zaurusun birkaç katı işlem gücü var, 3500 maH lık standart pil 7 saat film izleme ve 5 saat internet gezintisi vaad ediyor .
6)Fiyatı yaklaşık 350-400 USD diyorlar. Değer bence.
Demek ki neymiş, çıkınca anında peşine düşülüyormuş aletin.
[Şundan Bundan] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Reklam sanatı ve çevresel boyamacılık
18 Ekim 2006 Çarşamba, 23:30
Yukarıda gördüğünüz Sony Bravia için yapılan reklamdan bir kare, tamamını buradan izleyebilirsiniz. İzlemenizi de öneririm, estetik ve dikkat çekici olmuş. Ama benim kafamı kurcalayan şu: Belli ki reklam camiasında ünlü olan yönetmenimiz Jonathan Glazer hiç dijital efekt kullanmadan hazırladığı bu reklama 15 gün harcamış, reklam için 250 kişiden fazla bir topluluk çalışmış, sırf sonradan ortamın toparlanması 5 gün sürmüş... Peki Neden? Çıkan sonuç size de bilgisayardan farksızmış gibi gelmiyor mu? Sonuçta bu tür sıvı yüzeyleri ve patlamaları efektle çok güzel yapıyorlar, oyunlardan biliyorsunuz, zaten reklamın doğası gereği "böyle daha gerçekçi" lafı komik kaçmıyor mu? Reklam çağı sonuçta, böylece yönetmen Sony nin yanısıra yaptığı işle kendi reklamını da yapmış oldu, reklamın iyisi kötüsü olmaz değil mi?
Bu arada kadrosu dağıtıldığı, seti parçalandığı halde Arrested development'in tekrar başlayacağını uman arkadaşlar GOB'un dizi sırasında kullandığı segway'in çantası ile birlikte ebay'de satışa çıktığını duyunca üzülecektir. Ben diziye kendimce sebeplerden ısınamıştım, o ayrı...
[Şundan Bundan] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Ms. Dewey, hafiften huysuz ve sabırsız arama hatunu.
20 Ekim 2006 Cuma, 21:17
Minimalist şeyleri seven biriyim, ama Dr.Google nin dünyayı kategorize ederken biraz daha renkli olmasını da tercih ederdim.
Bu site ise google'ın tersi bir yaklaşımda. Ms. Dewey adlı kahramanımızın "danışmanlığı" altında, biraz da kafanız şişerek, ve tahmin ettiğinizden uzun süre bekleyerek sonuçlara ulaşıyorsunuz. Yanında nasihatı da bedava.
Ne kadar insancıl değil mi?
"Search something... The more you search, the more I will know... And someday I will rule the world... Muhahahaha" - Ms. Dewey
[Şundan Bundan] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Teknolojiye kendinden çok güvenmek
21 Ekim 2006 Cumartesi, 13:12
Bildiğiniz gibi Türkiye'ye araç içi navigasyon sistemleri daha yeni yeni gelmeye başladı. Daha duymadıysanız bu teknoloji şu şekilde çalışıyor: Aracınızda büyükçe ekranlı bir GPS alıcısı oluyor, bir de abone olduğunuz harita servisi. Bu servis size periyodik olarak harita güncellemeleri veriyor, siz arabaya bindiğinizde gideceğiniz yerin adresini yazıyorsunuz, GPS alıcı size bir güzergah çiziyor, ve "düz git" "100 m sonra sağa dön" şeklinde yol tarif ediyor. Bir nevi elektronik "köşedeki taksi durağı". Hatta daha ileri modelleri trafik sıkışıklarını atlatmanızı ve bilmediğiniz yerlerde POI ("point of interest" restoran, banka, şu bu) bulmanızı sağlıyor. Çok güzel, harika, ama uygulamada çok ilginç sonuçları var. İngiltere'den örnek verelim. Bu ülkede bahsettiğim sistem uzunca bir süredir var, ve oldukça yaygınlaşmış durumda. Olay öyle bir noktaya gelmiş ki sürücüler artık gözlerinden çok bu alete güvenir olmuşlar. Mesela Crackpot kasabasında yaşanan bir olay: Kasaba halkı, artık eskimiş bir köprünün yıkılmasına karar verir, köprü yıkılır, yolun her tarafına İngiliz usülü "Aman köprü yok" tabelaları yerleştirilir. Ne yazık ki kasaba senatosunun bu kararı GPS haritası hazırlayanların gözünden kaçar. Artık İngiliz sürücüler arabalarındaki "güvenilir" elektronik dostlarına kendi gözlerinden daha çok güvenmektedirler ne yazık ki, köprünün yıkılmasından aylar sonra bile hendekten günde 8-10 araba çıkarılmaktadır (kasabaya yeni gelir kaynağı).
Veya, uzun süredir güncellemedikleri GPSlerine yine gözlerinden çok güvenen yaşlı bir Alman çiftin inşaat halindeki yolda, bayağı da bir yıkıma yol açarak, uzunca bir süre ilerledikten sonra bir kum tepesine çarpıp, "Niye durduk ki?" merakıyla arabadan inmelerini mi anlatayım?
Veya yine Almanyada geçen bu olayı?
Bu teknoloji Türkiye'de de yaygınlaşınca, özellikle Karadeniz taraflarında ne olacak tahmin bile edemiyorum.
[Şundan Bundan] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|