Şubat'ı bitirmek kısım 1
3 Mart 2014 Pazartesi, 12:16
Don't ever tell anybody anything. If you do, you start missing everybody
-Sallinger Güzeldi ama yorucuydu.
Artık aklımdaki kadar genç deÄŸilim. Dün akÅŸam bu yazıyı yazmaya baÅŸladığımda uyuya kalmışım. Bugün de sabahtan beri kendimi iÅŸime verme çabalarım boÅŸa çıktı, buna devam etmeye karar verdim.
PerÅŸembe akÅŸamı grup toplantısından sonra saat yedi gibi yola çıktım. KonuÅŸmadan sıkılmıştım, yola çıkmak iyi geldi. Fransız-Ä°talyan karışımı bir ÅŸiveyle konuÅŸtuÄŸu Ä°ngilizce'nin yarısını anlamadım. Anladığım kısımlarda pek ilgimi çekmedi. Deneyle ilgili sıkıcı detaylar. Bir iki saat içinde aklımda Mysty ben ve yol dışında aklımda baÅŸka hiç birÅŸey yoktu.
Arabamın adını Liliana koymuÅŸtu. Arabanın kendisini ise hiç göremedi.
YolculuÄŸumun ilk etabı beni Louvain-la-neuve'e götürecek. Orada Jean-Christophe, Zeila ve Matthieu ile buluÅŸacağım. Beraber yaptığımız bir çalışmayı sonlandırmaya çalışacağız.
Almanya'da mola verilen yerlerde yol için sesli kitap satılıyor. Bundan ilhamla sabah birkaç ingilizce sesli kitap satın aldım. Dikkatimi çok dağıtmayacak, takip etmesi kolay birÅŸeyler aradım. Hiç okuma fırsatı bulamadığım Isaac Asimov'un "Foundation" serisine (dramatize) ve çeÅŸitli tiyatro sanatçılarının okuduÄŸu bir kısa hikaye kolleksiyonuna karar verdim.
Üç saat kadar sonraydı. Ä°lk önce hafif hafif baÅŸlayan yaÄŸmura artık sileceklerimin hızı yetiÅŸmiyor. Otobanda hız sınırı 100'e kadar düÅŸtü. GörüÅŸ çok az. Sık sık ani frenler gerekiyor.
Bir iki saat daha böyle devam ettim. Yorgunum. Artık yarım saatte bir durmam gerekiyor. Dikkatimi toplamak için her arada kahve içiyorum. Foundation serisini BBC radyo için hazırlamış. Eski, elden geçirilmemiÅŸ bir kayıt. Belki 30-40 yıllık bir teknoloji ile kaydedilmiÅŸ. Ses kalitesi kötü. Ä°nsanların ne dediÄŸini anlamak için seviyelerle oynamam gerekti. Yine de sesi sonuna kadar açmam gerekiyor. KonuÅŸmaların arasına dünyanın en sinir bozucu ses efektleri eklenmiÅŸ. Üstelik bu efektlerin sesleri konuÅŸmalara göre kat kat fazla. Sanıyorum yolda beni kahveden çok bu ayakta tuttu.
Saat gece yarısını geçti. Köln yakınlarındayım. YaÄŸmur kesildi ama artık ben pes ettim. Çok yorgunum. Bu gece Liege'e varamayacağım.Åžehirin içinde daha önceden bildiÄŸim güzel bir Gasthaus vardı.
UnutmuÅŸum. Köln Almanya'nın Katolik kısmının merkezi sayılır. Benim bulunduÄŸum protestan kısmın aksine burada karnaval çok ÅŸenlikli geçiyor. Mysty ile korsanların, danseden zombilerin, ÅŸarkı söyleyen ortaçaÄŸ insanlarının arasından geçip Gasthaus'ta kendime bir oda tuttum. Biraz daha az yorgun olsaydım aralarına katılırdım, ama ÅŸimdi pencereleri ve kepenkleri sıkıca kapattım. Bir duÅŸ aldım ve uyudum.
Sabah kahvaltı yaparken telefonuma bakmak aklıma geldi
Zeila mesaj atmış. Planlarda bir değişiklik var. Beni Liege'den alabilirmisin diyor. Tamam dedim. Saat 10:30 gibi beni bekle.
Liege ÅŸu sıralar kuzey avrupanın o kısa acı baharını yaşıyor. Hava güneÅŸli. Mart ayının ortalarına doÄŸru "yaz" olacak, ve Nisan'ın sonlarına doÄŸru yine griliÄŸe ve kışa geri dönecekler. Ä°lk gittiÄŸimde AÄŸustos ayında hava sıcaklığı 10C civarındaydı. Benim ise yanımda ince yazlık giysilerim dışında hiç birÅŸeyim yoktu. Daha sonra ise öÄŸrendim.
[gezi] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Bu haftasonu yine yoldaydım
24 Åžubat 2014 Pazartesi, 19:12
Trafik en sonunda akmaya baÅŸladığında Frankfurt civarlarındaydım. Hava kararmaya baÅŸlamıştı. Arkamda hızla yaklaÅŸan farları gördüm.
Bilmeyenler için belirteyim: Almanya'da otobanlarda hız sınırı yok. Her yer deÄŸil tabi, ama onlar daha çok istisnai durumlar. EÄŸer otobanda hız sınırı gerektirecek durumlarda yolun tepesinde belirtiliyor.
Bir de fiziksel sınırlamalar var. ÇoÄŸu lastik 240 km/s üzerine dayanamıyor. O yüzden çoÄŸu standart lastik kullanan araba 240 km/s'nin üzerine çıkmaması için elektronik kilitli olarak geliyor. Servise gidip "Sorumluluk benimdir" yazısı imzalarsanız bu sınırlamayı kaldırabiliyorsunuz. Ä°ÅŸlem ücretsiz.
Işıkları ilk önce o Audilerden biri zannettim. 200 belki 300 kilometre ile gidiyorlar. Çok da agresifler. Belki agresif insanların yeÄŸlediÄŸi bir markadır. Belki de Audi'nin koltuÄŸuna oturmak insanı agresif yapıyordur, bilmiyorum.
Benim gibi yalnız yolculuk etseler belki biraz anlayacağım. Belki A'dan B'ye giderken B'de belki güzel bir kız bekliyordur, belki o güzel kız çapkındır, çok da yalnız bırakmaya gelmez vb.
Yalnız da deÄŸiller ki. Yanlarındaki insan bu kadar mı sıkıcı acaba? Halbuki mesela sohbet etseler. Vardır mutlaka konuÅŸmaya fırsat bulamadıkları bir sürü ÅŸey. Hatta sevgililiyseler biraz kur yapsalar. Yolun tadını çıkarsalar. Onun yerine kendilelirini bir aceleciliÄŸe teslim etmiÅŸler. Çabuk olsun. Yolculuk bittiÄŸinde ellerine sadece yorgunluk geçecek. YavaÅŸlık ve tadını çıkarmak gibi ÅŸeylere ne oldu? Demode? YavaÅŸlık bir tür özgürlüktür halbuki (bence).
Neyse, kaçtım kenara refleks olarak. Sonra farkettim ki bu baÅŸka birÅŸey. Çok daha hızlı.
Uçakmış. Air Canada'nın 747'lerinden.
Frankfurt civarında otoban havalimanı pistlerinin altından geçiyor. Uçak bir süre paralel beni takip etti ve indi. Birkaç dakika sonra uçak park alanına giderken altından geçtim.
Arabanın içindeyken uçağın büyüklüÄŸünü takdir ettim. Çok büyük.
AkÅŸam 6 gibi Liege'e vardım. Begüm saÄŸolsun bana bilet almış, piyano konserine gittik. Amele kıyafetlerimle ben, ve şık şık Begüm.
Belçikalıların çok yavan sterotipleri var. Fransız kültüründen gelen birÅŸey herhalde. Konser salonunda personele Suudi Araplarının giyindiÄŸi ÅŸekliyle fistan giydirmiÅŸler. Hanımlarda ise Mısır tarzında tennure benzeri bir ÅŸey var. Begüm'ün kafası attı (haklı). Biletleri kontrol eden görevliyi haÅŸlamaya baÅŸladı. Sadece Belçika'da görebileceÄŸiniz bir sahne: Bengü görevliyi uzun uzun haÅŸlarken, görevli de bozuk bir Ä°ngilizce ile birÅŸeyler gevelemeye çalışırken arkamızda belki yüzlerce insan sakin sakin ve sessizce bekliyor.
Çok güzel bir konserdi. Ferhan ve Ferzan Önder çok güzel bir performans çıkardılar.
Yanımızdaki hanımların muhabbeti kulağıma çalındı ("Sence de Türkler için çok açık giyinmemiÅŸler mi? Saçları da açık" "Ama Türkiye laik bir ülke deÄŸil miydi, öyle hatırlıyorum", "yok, ben araplar gibi islami yönetimdeler diye duydum, hem dışarda giydikleri kıyafetlere baksana") Begüm'e söylemedim. O da duymadı veya duymamazlıktan geldi.
Çıkışta Begüm'le bir restoran aradık. Her yer kapalı. Bu saatte sadece "La Brasserie" açık olur dediler. Bizde oraya gittik.
Ä°çerde Barbara ile karşılaÅŸtım. Halbuki bana bu haftasonu arkadaÅŸlarım var, görüÅŸemeyiz demiÅŸti. Begüm'le pencere kenarında bir masaya geçtik. Bir süre sonra Barbara bizimle oturmaya geldi. Bir beÅŸ dakika sonra da Fransız erkek arkadaşı bir mazaret bulup bize katıldı.
Begüm'ün evi Liege'in akÅŸamları en sakat mekanlarından birinde, onu evine bıraktım.
Yılbaşında Avrupa'da olma planlarım vardı. Olamadı. Barbara'ya doÄŸum günü/yılbaşı için aldığım bir hediye vardı. Pot-au-lait'te gruplarını yakaladım ve Barbara'ya hediyesini verdim.
Bu Liege'e herhalde son geliÅŸim dedim. Yok, gelirsin sen daha dedi.
Bu kızı asla tam anlayamadım. VedalaÅŸtık. Fransız sevgilisi Barbara'nın italyan arkadaşına sulanıyordu. Gerçi bana bile sulanıyormuÅŸ gibi geliyor. KiÅŸiliÄŸi gereÄŸi herhalde. Barbara aldırmıyor gözüküyordu.
Sabah garajımı boÅŸalttım, Mösyo Gilbrand'a anahtarları teslim ettim. Garaj kapım kırılmış. Arabaya da Beddinge koltuÄŸumun minder kısmını sığdıramadım. Paramı geri vermeyeceÄŸinden kesinlikle emindim. Kavga mı etmeliyim diye düÅŸünüyordum. Tam tersine paramı verdi, minder için "Merak etme, ben onu bir hayır kurumuna bağışlarım" dedi. Çok kibar ve güleryüzlüydü. Bana yeni iÅŸimde baÅŸarılar diledi, ve vedalaÅŸtık.
Böylece Liege ile "resmi" baÄŸlarım koptu.
Zeila ve Matthieu beni kahvaltıya çağırmıştı. Veronique ile oynadık biraz. Veroniqe 1.5 yaşında. Babasından Fransızca Annesinden Ä°talyanca ve ortak konuÅŸmalardan Ä°ngilizce biliyor. Ben de birkaç Türkçe sözcük öÄŸretiyorum. Gözlük numarama hayran kaldı.
10 gibi yola çıktım. Yine 300 km/s Audilerin arasında 6 saat.
Alpan bana bir öÄŸrencisinin e-posta adresini iletmiÅŸti. ÇeÅŸitli aksaklıklardan pazar günü kalacak yeri yokmuÅŸ. Eve eÅŸyalarımı boÅŸalttım. Havalimanına karşılamaya gittim. AkÅŸam ÅŸehiri gezdirdim biraz. Ä°lk defa Avrupa'da kalacak. Çok heyecanlıydı. AkÅŸam uyuyamamış.
Sabah onu Max-Planck for photonic research'a bıraktım.
Almanya yollarına alışıyor gibiyim, sonuçta oturma iznim gelmediÄŸinden üç haftadır arabayla gidip gelmek zorunda kaldım. Yine de bugünüm zor ve verimsiz geçti.
Bisikletim, ah seni ne çok özlemiÅŸim.
[gezi] | Gönderen: obm | Yorumlar (1)
|
Bisiklet ÅŸehri Erlangen
14 Åžubat 2014 Cuma, 19:23
Birinci dünya problemleri: Bisikletimi nereye bırakmıştım?
Bavyera'nın ortasındayım. Hani ÅŸu BMW'deki gibi olan Bavyera. Evet. Sterotip doÄŸru. Ä°nsanlar arabaları seviyor. Ama hobi olarak, veya uzak mesafeler için. Gündelik hayatta bisiklet kullanılıyor.
"Åžehir" bisiklet yolları ile kaplı. HerÅŸey çok ince düÅŸünülmüÅŸ. Yayaları rahatsız etmiyorsunuz. Arabalardan, özellikle açılan kapılardan korkmanıza gerek yok. Hatta trafik ışıklarında beklerken rahat durun diye tutamaklar bile yapmışlar.
Bisikletim soldakilerin arasında bu arada. Alışkın değilim bulması zor oldu.
Liege'de de ısrarla bisiklete biniyordum. Gerçi çok sevdiÄŸim bisikletim beyaz düldül'ü çaldırdıktan sonra iki seviye 5 kilit ve bir de GPS tag ile dolaÅŸmam gerekiyordu (hatta bir keresinde Wallonia'nın büyük hayallerle yaptırdığı artistik bisiklet baÄŸlama halkalarını üstündeki bisikletlerle birlikte söküp götürdüler, o yüzden bina veya lamba direÄŸi gibi daha zor sökülen ÅŸeylere baÄŸlıyordum (onları da çalıyorlar, o ayrı)).
Burada ise insanlar bisikletlerini kilitlemiyorlar bile. Çok çok paranoyak olanlar böyle incecik bir zincir doluyor.
Amsterdam gibi bir ortam düÅŸünün, ama bisikler çığrından çıkmamış olsun.
Bisikleti hayatlarına çok ilginç ÅŸekillerde dahil etmiÅŸler. Solda gördüÄŸünüz mavi sele koruması bir reklam. Burada sık ve beklenmedik yaÄŸmur yaÄŸdığı oluyor. Bisikletinizi sokakta bıraktıysanız ıslak bir popo ve mutsuz bir yolculuk sizi bekliyor olabilir. Veya beklemiyor da olabilir. Reklam ÅŸirketlerinin elemanları halihazırda koruması olmayan selelere böyle koruma yerleÅŸtiriyorlar. Valla ne sattıklarını bilmiyorum, ama büyük ihtimalle öyle yaÄŸmurlu bir günde bisikletimi böyle bulsam ne olursa olsun kesin alırdım (fitil dahil. hediye ederdim, ne olacak)
En son olarak burada çok çok ilginç bisikletler görüyorum. Yanımda fotoÄŸraf makinesi taşımadığıma çoÄŸu kere piÅŸman oldum. Bugün ama bir tane yakaladım.
Önden iki tekerlekli elektro-mini-trike . Kürk sele ve lüks sepet opsiyonları ile. Siz almanlar nasıl diyorsunuz? Muhtemelen ÅŸöyle birÅŸeydir: kleineelektrodreiradmitzweivorderradern
[gezi] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Yine yeni bir ülke
14 Åžubat 2014 Cuma, 19:09
Hep böyle oluyor.
Neyse, en azından burada 1 anahtarla 100 kapı geleneği var.
Ä°lk anahtarla üniversitedeki bütün kapıları açabiliyorum. Hemen hemen. Nükleer, tehlikeli kimyasal ve biyoloji malzemelerin olduÄŸu odalar kapsam dışında. Bir de personel tuvaleti ve bölüm baÅŸkanının odası. Buradan bir çıkarımda bulunmak lazım ama daha çıkaramadım.
Sonuncu anahtar da yarın taşınacağım lojmanımın anahtarı :)
BaykuÅŸ için Ä°stem'e teÅŸekkürler!
[gezi] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|
Balık ve arsenik
9 Ocak 2014 PerÅŸembe, 03:48
Kabeljau mit Zyankali from David Gesslbauer on Vimeo.
[Aşk meşeleleri] | Gönderen: obm | Yorumlar (0)
|