Kararsız
4 Haziran 2009 Perşembe, 01:21
Dün sandaletle çıktık dışarı, bugün paltoyla. Hayır, ikisinde de abartmadık.
Buralarda hava nasıl merak eden olursa diye yazdım...
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Karpuz Kabuğu
6 Haziran 2009 Cumartesi, 02:49
Bizim göle karpuz kabuğu düştü! Yapay oluşuna hep şaşırdığımız bir gölü var Delft'in; sörf, yelken yapılabiliyor, balık tutuluyor, etrafında kumsal, kamp alanı, piknik alanı, çocuklar için su parkı, cafe, restoran, bir gezi çiftliği, ne ararsanız var. Hava da haftasonu çok güzeldi. Pazar günü hadi dedik, gidelim kumsala, Ece kumda oynasın, biz de sırayla kitap okuyalım. Öğleden sonra biraz bulutlu ve rüzgarlıydı ama eve yakın zaten, hava bozarsa hemen döneriz diye düşündük. Atladık bisikletlere gittik. Bir de baktık çoluk çocuk suda! Suya girecek kadar sıcak da değildi, onun için hep çoluk çocuktu girenler. Rüzgar vardı bir kere, 22 derece parçalı bulutlu gösteriyordu hava durumu. Ben hırkamla oturdum mesela ama bizim küçük hanım daha hasırı yere sermeden kendini attı suya, yakalayıp çıkardık, değiştik üstünü başını, titremesi geçtikten sonra biraz kumda oynadı, eve döndük. Ama Pazartesi günü buraya artık tamamen uyum sağladığımızı anladık. Pinkster'ın ikinci günü münasebetiyle tatildi, 24 derecelik rekor sıcaklığı da görünce, bu sefer mayoları giyip gittik göle. Zaten iğne atsan yere düşmezdi plajda, yediden yetmişe herkes sudaydı, biz de tadını çıkardık, hatta güneş kreminden nasibini almamış bir kaç yerimiz kızarmış bile! Ee, yaz sıcağı bu; dile kolay, 24 derece. Çarşamba günü sıcaklık 12 dereceye düştü, o tatlı günlerimiz bir anı oldu. İleride "Delft'te yazları amma üşürdük." diye şikayet edecek olursak her zaman öyle olmadığına dair panoramik bir delil iliştiriyorum; Ece sarı havuzda yüzmedi, babası da mavi mayosuyla başında beklemedi diye iddia edersek inanmayın!
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Bob
9 Haziran 2009 Salı, 16:01
Bugün öğle yemeğinden sonra Ece bana 'Bob' diye seslenmeye başladı. O anda aklındaki oyuna göre bir takım isimler takıyor bize. Genelde seyrettiği bir filmden ya da bir kitabından, anlattığımız bir masaldan karakterler oluyor. "Kurt, gel seninle büyükanneme gidelim." dediği zaman anlıyoruz ki o da kırmızı başlıklı kız olmuş, ona göre oynuyoruz biz de. Bugün biraz işim vardı, "Bob gel piknik yapalım.", "Bob seninle parka gidelim mi?" dedikçe oyaladım onu, "Kim o?" diye de sormadım. Neyse, işim bitti, oyuna başlamadan önce bir de tuvalete gireyim dedim. Bu hemen kapıda bitti. Bana sesleniyor: "Bob, oraya girmene gerek yok, köpekler tuvalete yapmazlar!"
[Ece Böcee] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Yavru
12 Haziran 2009 Cuma, 01:26
Daha yeni harıl harıl yuva yapmaya uğraşıyorlardı, yavruları çıkmış bile! Kendisi, kanallarda gezinen su kuşlarımızdan beyaz gaga. Daha önce de yazmıştım, bu adı ona biz taktık çünkü gagası beyaz. Pek yaratıcı bir fikir değil belki ama pratik olduğu kesin. Bu resimdeki açıkgöz de artık kraliçeleri mi yoksa sadece uyanık mı bilemeyeceğim ama şahane bir yer kapmış yuva yapmak için. Fıskiyenin dibine döşemiş çalı çırpıyı, temel de sağlam. Geçen gün Ece'yle gezerken, ördekleri besleyen bir kız çocuğunu terörize etmek suretiyle ekmeklerinin bir kısmını ele geçirip kanal boyuna iliştik.
Biraz kanalın ahalisini besledik, biraz fotoğraf çektik, o arada bebekleri de gördük. Sağ alt köşedeki benim dizim, kırpmadım çünkü fotoğrafı kimin çektiğinin ipucunu veriyor. Evet, üç yaşındaki çocuk çekti. Fotoğraf çekmenin çocuk oyuncağı olduğunu ispatladıktan, elimizdeki ekmekleri bitirip daha isteyen ördekleri de kışkışladıktan sonra, Allah'tan makina da çocuk da suya düşmeden maceramızın sonuna geldik. Ben biraz yıprandım tabii ama kazancımızın yanında önemsiz bir kayıp diyerek her zamanki gibi avunuyorum. Fotoğrafa biraz zoom yapıp kırmızı bebekleri de yakından gösterdikten sonra bugünkü yazımı bitiriyorum. Esen kalın...
[Ece Böcee] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
İyimser
14 Haziran 2009 Pazar, 01:21
Gabriel Garcia Marquez'in 'Anlatmak İçin Yaşamak' kitabını okumaya birkaç kere niyetlendim, niye olmadı hatırlamıyorum. Keyfini çıkarabileceğim, rahat bir zamanda okuyayım diye ertelemişimdir; genelde öyle yaparım, bir türlü sıra gelmez. Türkiye'deyken yine alayım dedim, yine almadım ama bu sefer sebep başkaydı. Onun yerine 'FONO Kendi Kendine Hızlı İspanyolca' setini attım sepete. Yaklaşık iki haftadır akşamları birer saat çalışıyorum 'kendi kendime'. Bu hızla gidersem, önümüzdeki günlerde de biraz pratik yapabilirsem önce parabalarlabamba'yı bir çözerim, sonra da gelsin Marquez'in orijinali! Hedef biraz yüksek kaçmış gibi duruyor, biliyorum ama maceraperest kaşif Dora'nın da yardımıyla, ulaşmam an meselesi...
[Okur Yazar] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|