Yediğimiz İçtiğimiz Bizim mi Olsun?
23 Ağustos 2010 Pazartesi, 01:12
Gurbet ellerde ne yer ne içeriz hiç soruyor musunuz?
[Yersen] [Bask Elleri] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Geçti Yıllar Bir Su Gibi, Neredeydik Nerelere Geldik*
4 Nisan 2010 Pazar, 00:41
Eskiden et ve özellikle tavuk kesmekten hiç hoşlanmazdım. Evdeyse Emre kesiverirdi, mecbursam plastik eldiven giyerdim ellemeyeyim vıcık vıcık diye. Şimdi neredeyse "Kızım, arka bahçeden kap gel iki tavuk da (ya da ördek, neyse), boyunlarını kırıverip çorba yapayım." seviyesine geldim.
Ah, nerede o gençlik hassasiyetleri...
*Gençliğimden bildiğim bir şarkı. Nil Burak olmalı, bilir misiniz?.
[Yersen] | Gönderen: nergis | Yorumlar (1)
|
Kahvenin Hası
20 Eylül 2009 Pazar, 00:13
Hollandalılar sütlü kahveye ('cafe latte'ye) 'koffie verkeerd' diyorlarmış, kelime anlamı: 'hatalı kahve'! Bir milletin kahve sevgisini bundan daha iyi ne anlatabilir?
Dutch Word of the Day, günün kelimesi ve haftanın deyimi başlığıyla her gün bir mail gönderiyor, çok eğlenceli. Yukarıdakini ve içinde kahve geçen daha bir sürü deyimi de oradan öğrendim.
[Yersen] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Melun Melon
3 Temmuz 2009 Cuma, 23:00
İspanya'ya gitmeden önceki son pazar günümüzde, eski evimizdeki Türk komşularımızı mangala çağırdık. Her ne kadar bir türlü ağzımı alıştırıp kendisine 'balkon' demekten vazgeçemediysem de bir bahçemiz var ve o da her bahçe gibi bir köşesinde mangal yakılmasını hak ediyor. Saat ikiye kadar yağmur yağmasına ve havanın dışarıda oturamayacak kadar serin olmasına rağmen beyler iki koldan iki mangalı da yaktılar, sonra da içeride oturup pişenleri afiyetle midemize indirdik.
Kambersiz düğün, karpuzsuz mangal sefası olmaz diyerekten, biz ev sahipleri olarak bir karpuzu kesmiş, güzelce soğutmuştuk. Hülyalar da bir karpuz getirmişler. Yemekte bizimkini bile bitiremediğimiz için giderlerken karpuzu da yanlarına vermeye çalıştık ama almadılar, biz de yola çıkana kadarki üç günde anca kesilmis olanı bitirebildik. Gideceğimiz gün, sabahın köründe evden çıkmadan önce Emre karpuzu buzdolabına koymayı önerdi ama kesilmemiş karpuzun buzdolabına koyulduğu nerede görülmüş, "Gerek yok." dedim ben. Mutfağın güneş almayan bir köşesinde (yani herhangi bir yerinde çünkü hiçbir mevsim günün hiçbir saatinde güneş almıyor) bizi bekleyeceğinden emindim. Emre yine de altına bir gazete serdi, ben onu bile gereksiz buldum. Çıkıp gittik.
Döndüğümüzde, o her eve dönüşte tam anahtarı kilitte döndürürken hissedilen heyecan karşılıksız kalmadı, kapı açılır açılmaz yoğun ve baygın bir koku yüzümüze çarptı. Ben hemen mutfağa koştum. Koskoca karpuzun yerinde küçük yeşil bir takke duruyordu! Anlaşılan memleket bizim yokluğumuzda hiç olmadığı kadar sıcak olmuş. Karpuz nasıl olmuşsa erimiş, altındaki gazete kağıtları sayesinde suyu masanın altına doğru az bir şey yürümüş, kalmış. Yine de epeyce uğraştırdı bizi ayağımızın tozuyla.
Karpuz dediğin kapının arkasında bekler; en fazla kesince, "Aa, içini yemiş / içi geçmiş." dersin, odur yani. On gün içinde kabuğuyla filan erimek de ne oluyorsa... Zaten içinden hiç siyah çekirdek çıkmıyor, gerçek karpuz olmadığından şüpheleniyorduk. Bu seyahatimizde de bunu öğrenmiş olduk, evde şüpheli hiçbir şey bırakılmayacak. Neyse ki ucuz atlattık.
[Yersen] [Natur] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Sıkıcı Bir Gün
26 Mayıs 2009 Salı, 20:39
Bir haftadır içimizi (ve ne mutlu ki dışımızı) ısıtan güneşli günlerin acısını çıkartıyor hava. Dün akşam başlayan fırtınada yine kanalın karşı sırasındaki ağaçlardan biri kırıldı. Bu sefer tamamen devrilmedi ama yeşil kısmı yarıya indi, çok büyük dallar kırılmış. Hemen itfaiye geldi gecenin yarısında, kestiler sandık çünkü epeyce gürültü çıkardılar ama ne yaptılarsa artık, hala duruyor kırık parçalar. Herhalde tehlikeli bir durum var mı diye bakıp gittiler. Geceki gök gürültüleri, şimşekler ve dolu yerini gıcık bir yağmura bıraktı, bütün gün yağdı durdu hafif bir rüzgar eşliğinde. Karanlık tabii aynı zamanda... Bir de, salı günleri sinemanın tatil olduğunu öğrendik. Ece'yi sinemaya götürecektim, kapıları biraz zorladık ama açamadık. Eve geldik biz de. Pırasa çorbası pişirdik. Pırasa çok ilginç bir yapıya sahip. Süper tasarım, her kestiğimde hayran kalıyorum. Katmanları halka şeklinde değil. Ucu kapanmiyor ama sırayla biri sağdan biri soldan geldiği için dağılmıyor. Asistanımın da yoğun gayretleriyle fotoğrafını çekmeye çalıştım; sevmeyenler, yemeyenler, pişirmeyen ve pişirmeyecek olanlar merak ederse mahrum kalmasın detaydan diye:
Sıkıcı bir günün de böylece sonuna geldik. Halbuki ne güzel 'Dancing with Myself' ile dansederek başlamıştık. Şimdi de Norveç'in Eurovision şarkısını dinleyeyim de, neşeli bitsin bari.
[Lay lay lay] [Yersen] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|