DAG

Ana Sayfa || giriÅŸ

Rüya
19 Eylül 2011 Pazartesi, 15:06

Dün gece yine acayip bir rüya gördüm:

Rüyamda biolojiyle uÄŸraşıyorum, çalıştığım konu telomerler, aslında telomer denilen nanenin "kader" mekanizmanın önemli bir parçası olduÄŸunu çözüyorum. Hücreler yaÅŸlandıkça ve telomerler kısaldıkça zamana göre hafifçe farklı DNAlar içeren hücreler sentezleniyor, bu DNAlar belirli sinyal mekanizmalarına daha duyarlı/ belirli sinyalleri yayan protein sentezlemeye biraz daha yatkın. Akabinde çevremizi nasıl algıladığımız ve yapabileceklerimiz zamanla deÄŸiÅŸiyor. Ama o kadar yavaÅŸ ve o kadar alt seviye bir etki ki yetiÅŸkin bir insan bunların farkına kolay kolay varamıyor. Sonucunda, ne bileyim, deneyimlerimizden bağımsız ve farkında olmadan öncekine halimize göre biraz daha kahraman, yada biraz daha tırsak, biraz daha atletik, veya biraz daha sakar, biraz daha salak, veya biraz daha akıllı oluyoruz. Kader denilen kavramın önemli bir kısmı da bu farketmeden geçirdiÄŸimiz deÄŸiÅŸimin sonuçları. 

Kıl olmuş bir şekilde uyandım.

Soru 1)Kıl eden rüyaya ne denir (kabus değil)?
Soru 2)Neden rüyaya kıl oldum: Mesela "iyi kader hapı" diye birÅŸey olsa içer miydiniz? 

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Iris Murdoch
12 Eylül 2011 Pazartesi, 06:04

Uykum kaçtı,
gittim Iris Murdoch'un "The Italian Girl"'ünü bitirdim.
Iris Murdoch'u sevemedim bir türlü
sığ karakterleri mazeret yumaklarına sarıp akla hayale sığmayacak skandallara sokmaca, ah, tam ingiliz beyefendileri ve hanımefendilerine göre bir eğlencelik!

Åžuna bak,
Bir hıncımı ölmüş insanlardan almaya çalışmadığım eksikti...

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (3)

Beyin gribi
27 Åžubat 2011 Pazar, 21:42

Çok ilginç bir hastalıktı onunkisi,
herkes, o dahil, soğuk algınlığı sanmıştı oysa,
ama her lavabonun karşısına geçip de biraz nefes alabilir hale gelmeye çalıştığında,
suların arasında akıp giden aslında beyninin ta kendisiydi!
İlk önce pazartesi gününe yetiştireceği işi unuttu,
iki gün sonrasında içinde yaÅŸadığı o karmaşık ve çeliÅŸkilerle dolu kendini koruma mekanizmalarına ihtiyacı kalmamıştı, 
ablasının adını unuttuğunda yanlış giden birşeylerden kuşkulandı,
ama bir saat sonra ablası olduğunu bile hatırlamıyordu.

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Üçüncü hazine sandığımdan kuralına uygun parçalar
8 Temmuz 2010 PerÅŸembe, 12:19

Zaten bu işin doğasının böyle olduğunu çoktandır keşfetmiştim de, John Berger/Jean Mohr 'un anlatı-kolleksiyonuna göz gezdirirken artık bu yazıyı yazmak artık kaçınılmaz oldu.

Bugün buraya bir dizi fotoğraf ekleyeceğim. Solda ilkini görüyorsunuz.

Bu yazıyı kim okuyacak bilmiyorum. Hatta birisi okuyacak mı, onu bile bilmiyorum.

Ama yine de merak ettiğim soru gereği birisinin gözüne çarptığını varsayacağım.

Ãœstüne bir de sizi tanımadığımı varsayacağım, ki kuvvetle muhtemel öyledir. Var ile yok arasında gidip gelme dışında da öyle pek bir huyunuzu suyunuzu çözebilmiÅŸ deÄŸilim. Yani karşımda felsefecileri, sosyal bilimcileri ve özellikle de istatistikçileri zevkten aÄŸlatacak bir anonimlikle duruyorsunuz.  

Soru ÅŸu:  Bay mükemmel üçüncü ÅŸahıs : fotoÄŸraflarıma bakınca ne görüyorsun? 

Belki gemiler yüzünden aklına yolculukla ilgili bir hikaye düşer, veya gün batımı, liman ve hareketsiz gemiler "mutlu son" gibi çağrışımlar yapıyordur.

Belki de hiç beklemediÄŸim, aklımın ucundan bile geçmeyecek ÅŸeyler geçiyordur aklından. Kaç kere başıma geldi. (The Doors, nerdesin? Aradan giriver) 

Yorumların akışkan bir doÄŸası var gördüğüm kadarıyla, çeken kimmiÅŸ, hangi nedenle bu fotoÄŸrafa bakıyorum,  hangi ortamdayım vb. fotoÄŸrafı görmeden çok daha önce hikayesinin "giriÅŸ" kısmını yazıyor aslında.  Buyrun size biraz benim fotoÄŸrafların giriÅŸ kısmını anlatayım.

Sanatsal kaygılarla fotoğraf çekmiyorum, gerçi birisi gelirde "şu fotoğrafın ne çok entel/dantel/sanatolojik olmuş" derse hoşuma gider, hatta bir telif hakkı istemeden gazetelerde bile basılmasına ses çıkarmam. Gerçi itiraf etmem lazım büyük olasılıkla kaza sonucudur o kare. Fotoğrafçı sayılmam pek. Ortalamanın biraz üstünde iyi bir makinem var o kadar.

Tembellik aslında benim yaptığım şey. Hissettiğim bir şeyi veya yaşadığım ilginç gelen bir olayı "gördüğüm şekliyle" kaydetmeye çalışıyorum. Yazmak konusunda iyi olduğum söylenemez, fotoğraflar bu iş için daha kullanışlı geliyor. İyi bir makine bu işe yarıyor işte. Sanatsal fotoğraf için Ara Güler'in dediğine göre pek de gerekmiyormuş.

Merak ettiyseniz ilk fotoğrafı Trieste'deki balkonumdan çektim. Yağmur ve fırtınalı uzun bir haftadan sonra bulutlar açılmaya başlamış. Gökyüzünü uzun bir aradan sonra ilk görüşüm. Muhteşem bir gün batışı, ve yarın emin olabilirsiniz dünyanın çok nadir yerinde görebileceğiniz kadar güzel bir gün olacak. Bisikletim deniz ve ben. Yarın için sabırsızlanıyorum.





Gördüğünüz gibi bir fotoğraf çekerken çektiğim karenin "evrensel" anlamından çok, o anı bana en çok ne hatırlatabilir ona odaklanıyorum. Dolayısı ile çektiğim fotoğrafların benim anılarım olmadan pek bir anlamı olmaması lazım. Öyle olmuyor ama. Anımda bir hikaye sonuçta. Herkes isterse kendinine has başka bir hikaye yaratmakta serbest. Buna engel olamam. Fotoğrafı mı ben aklımdaki hikayeye göre çektim, fotoğraf çekmem mi hikayeyi kafamda oluşturmamı sağladı, bazen ben bile emin olamıyorum. Üstelik etrafımda kahve lekelerini bile ne ilginç hikayelere çevirenler var. Hele bir de o veya bu şekilde çektiğim fotoğrafların Sanat memat veya dünyayı (kendinden) kurtarma çabaları içinde çektiğim varsayılırsa, oo-off!

Burdan alalım o zaman: Yandaki fotoğrafta bu biraz zor sanki, sanki bir restoranın menüsü için çekilmiş izlenimi veriyor değil mi?.

Dikkatli bakarsanız, belki biraz da hayal gücüyle, pizzanın sahibinin tereddütünü sezebilirsiniz. Çatal ve bıçağı pizzanın üzerinde, konumlarından belli ki düşünceleri pizzaya odaklanmış, ama çatal ve bıçak haraketsiz.

Bu bizim tiyatro grubumuzun ilk sahne sonrası yemeÄŸi. BaÅŸrollerden birinde Somali'li bir arkadaÅŸ vardı, uzun süredir Ä°talya'da ama hiç pizza yememiÅŸ. Israrlarımızı kırmadı ve bir pizza aldı. GeldiÄŸinde suratının aldığı hali görmeliydiniz. Mantar ve Peynir pek hoÅŸ karşılanan gıdalar deÄŸilmiÅŸ oralarda. Peynir'in çinliler tarafından "çürümüş süt" olarak algılandığını öğrenmiÅŸtim ama, mantarı ilk defa duyuyorum. Kibarca, Ä°talyan arkadaÅŸları kırmamak için ucundan biraz kemirdi, ama pizzanın tamamına yakını geri gitti. 




Fotoğraf çekerken ve akabinde kendimce oluşturduğum deneyimlerimden kaynaklanan bazı kurallarım var. Bu kurallardan biri buraya kişi fotoğrafları koymamı engelliyor. Aslında çektiğim fotoğraflardan hiç paylaşmadıklarım nadirdir, ve genelde teknik sebeplerden kaynaklanır, ama fotoğrafın içinde olmayan birine, fotoğraftakilerin izni olmadan o fotoğrafı göstermemeye çalışırım. Bu kuralı gerçekten -gerçekten- çok önemsiyorum. Ne yazık ki fotoğraflarımın çoğunda insanlar var, arkadaşlarım genelde, ve bunları muhtemelen asla göremeyeceksiniz, en azından benim elimden değil. Buna üzülüyor muyum, evet, bir fotoğraf karesinde bir insan yüzünden daha net hikaye anlatabilecek bir şeye henüz rastlamadım.

Bu soldaki fotoğraf size neyi çağrıştırdı? Yolculuk? Yalnızlık? Korku? Beklenti?

Bu Venedik Trieste arası çalışan normal trenlerden birinin vagonu, bizim hızlı trene tekabül ediyor. Oldukça boÅŸ olduÄŸuna baklırsa Trieste yönündeyim herhalde. Gece oluyor, herhalde Venedik'ten dönüyorum. Elimde fotoÄŸraf makinem olduÄŸuna göre ya bir seyahatten dönmüşüm, ya da Venedik'te bir ÅŸey vardı. FotoÄŸraf "yalnızlık" kolleksiyonuna ait. Böyle bir dizi fotoÄŸrafım var, boÅŸ trenler, boÅŸ odalar, boÅŸ sokaklar. Genel olarak insanlar ve hatta kalabalıklar için yapılmış mekanların boÅŸ halleri. Bazen uzunca bekleyipte yakaladığım, bazen de çok acayip saatlerde dolaÅŸmaya çıkıp çektiÄŸim fotoÄŸraflar. BaÅŸta güzel binalar, pastoral meydanlarla baÅŸlıyor, giderek depresifleÅŸiyor. GeçmiÅŸten gelen bir uyarı. Ben, yalnızlık, ve iliÅŸkilerim üzerine. Bazı ÅŸeyleri merak etmemelimiydim acaba...  


Görünüş olarak pek belli etmese de en fırtınalı anlarımdan birine denk gelen bir fotoğrafla bitirelim. Hikayesi bana kalsın. Siz dağlar bulutlar ve göl görün.




   
     

[FotoÄŸraf, ÅŸu, bu...] [Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

YaÅŸ meselesi
26 Haziran 2010 Cumartesi, 22:02






Daha önceden söylemiÅŸlerdi, inanmadım. GeldiÄŸim noktaya bak. Müziksel ark-düşmanım (duyunca beynimden gelen kısa devrelere atfen) Zeki Müren, üstüne bir de Sezen Aksu'nun bestesi (çifte kısa devre sesleri). Ä°nsanların perde arkasında ezan sesine hazırolda dansettiÄŸi bir kasabanın ortasından, haÅŸlanmış hücrelerim, ve demlendikçe tanımakta zorlandığım benliÄŸimden selamlar.  ÇocukluÄŸuma nostaljiye gittim, geleceÄŸim.  

[Düşünce/Yorum] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Takvim

2014

Ara

P

S

Ç

P

C

C

P

28

29

30

31

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

1

Bağlantılar

Hack-a-day
BBC Türkçe
Cosmic Varience
Cognitive Daily
Make Blog
AniDB
Powell's Books
Sağdan Soldan topladığım vecizeler
Kütüphane kazısı
Dizi kurbaÄŸa arama
Genel kurbaÄŸa arama
The Burgomeister's Books
Gutenberg Project
Film listesi
Yemek Åžarap vb.
Kitap Listesi

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
çizgi
Fizik
Åžundan Bundan
FotoÄŸraf, ÅŸu, bu...
Düşünce/Yorum
gezi
komik
AÅŸk meÅŸeleleri
Edebiyat
Müzik
Tamamen gerçek insanlarla alakasız hikayeler.
Film
sadece Almanya'da

<-Önceki || Sonraki->