DAG

Ana Sayfa || giriÅŸ

Ä°rade meselesi
13 AÄŸustos 2011 Cumartesi, 10:41

Åžimdi Katedral meydanında kahvaltımı yapıyorum da, yine gaza gelip meyve salatasını büyük boy aldım, ve aklıma dank etti. Mesela ÅŸu uçaklarda bir gecikme olduÄŸunda, veya servis yapmadıkları zamanlarda, oksijeni ve soÄŸuk havayı basıyorlar ya, iÅŸte ilk uyuyan ben oluyorum. Daha sonra servis zamanı geldiÄŸinde ve ısıyı köklediklerinde, ilk kalkan ben oluyorum. Kapama açma düğmem, aç, kapa, yine aç, baktın bozuk çaldı, yine kapa. Gerçi bakıyorum, pek az kiÅŸi uyanık kalabilmiÅŸ.  Yine de o kitle kontrol yöntemi parametrelerinin hesaplandığı %66 lık spektrumun en diplerinde yer almak pek hoÅŸuma gitmiyor.


(Hatırlamayanlar için: Data'nın kapama düğmesi)

[Åžundan Bundan] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Negationism
13 AÄŸustos 2011 Cumartesi, 09:01

Hmm...

Herşeyi geçtim de,

Han Solo ilk ateş eden değil artık, piçlikten tipik kovboyluğa atandı, G. Lucas'ın kendi eliyle hem de

Fatboy Slim'de weapon of choice'ı editlemiş. True Love'dan alıntılar yok artık mesela, Christopher Walken'ın dansı bozulmasın diye ritm giriyor araya. Öyle boş boş ritme duraklayıp dansına devam ediyor Christopher'da, ne yapsın?

İkisinin de orjinalini bulmak kolay değil. Giderek de zorlaşıyor.

Yakında pizza pepperoni meselesi gibi, kimseyi ikna edemeyeceÄŸim, ayrı tellerden çalmaya devam... 




(Çıkaramayanlar için: Fahrenheit 451)

 

[Åžundan Bundan] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Tekrar düşündüm de
12 AÄŸustos 2011 Cuma, 23:38

...bir koca defteri ingilizce seyahat anılarıyla doldurunca düşündüm de buraya devam etsem iyi olacak.

Türkçe'ye kafamda aynı tınıyı yaratacak şekilde çeviremiyorum bile yazdıklarımı. Chira'nın da dediği gibi, çok kötü çok kötü.

Ne yazsam ki...

Mesela bu blog'la olan sevgi nefret ilişkimden başlayayım.

Bu blog benim için Winston Smith'in günlüğü gibidir.

Yani içindekileri kimsenin bilmesini istemem, ama herkesin de bilmesini isterim (bunu daha önce söylemiş miydim?).

Nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Kameranın gözünün ucunda, ama asla odağında olmamak değil, odağında olmak ama bunun sonuçlarından muaf olmak desem, ı-ıh o da değil, kaldırılabilir mantıkla düşünme alışkanlığım vardır, o yüzden birileriyle tartışmayı severim, ama genelde insanlar o şekilde çalışmıyor ki, bunu da öğreneli (aksine umudumu kaybedeli) çok oldu, o da değil demek. Yukardaki cümle dışında tasvir aklıma gelmiyor. Buyrun buradan yakın, modern dünyadaki çelişki toplumuna bu da benim nacizane bireysel katkım olsun.

Niye birÅŸeyler yazıyorum ki zaten. Yazıyla fikir aktarma konusunda pek de becerikli sayılmam, yani, bir Murakami veya Orhan Pamuk gibi çok da alakası olmayan Fantastik aÅŸk veya dedektiflik öyküsünün ortasına sayfalarca bu bizim Japonya'da çok katliam yaptı, ÅŸu bizim Türklerde çok yaratıcılıktan yoksun, bu yüzden kıskançlıktan ne yapacaklarını ÅŸaşırıyorlar gibi temalar ekleyemem. Veya bu tema için oturup da baÅŸtan hikaye yazmayı düpedüz terbiyesizlik kabul ederim (belki de etmemeliyim, yani iki yetiÅŸkinin arasında, ikisinin de ne yaptıklarından haberi varsa, neden olmasın). Atilla Özkırımlı'nın vaktinde gözlemlediÄŸi/uyardığı doÄŸruysa bu baÅŸlı başına profesyonel atletism gibi birÅŸeye dönüşmüş zaten. Ödül sopayla engeli en iyi atlayana veriliyor, sopada engelde senin fikrin olmasada nasıl atlayacağın tamamen senin becerin, öteki türlüsü felsefecilerin futboluna benzer zaten.  

Ha ha! buraya kadar herşeyi okudunuz mu hakikaten? Bu da benim otosavunma mekanizmam. Ne kadar uzun yazarsam o kadar az okunduğunu keşfettim. Sadece satır başları, şanslıysam belki birkaç paragrafında ortası. Belki de hakikaten Nuri Alço modu hikaye kokteyli yazmayı öğrenmeye başlamam lazım (ki Nuri Alço'nun elinde pankartla beyoğlu mitinginde sosyal mesaj verdiği bir dünyada yaşadığımı da kabullenmem lazım artık).

Bir satırbaşı daha, madem kimse baştan sona bir yazıyı okumuyor, anlam bütünlüğüne de gerek yok. Adrian Franklin ve Zygmunt Bauman sağolsun genel olarak savunduğum kuralların dezavantajım olduğuna ikna edildim. Onların son okuduğum makalesinden dalalım bakalım, yani Turist Sendromu üzerine gidelim.

Ben hikayem gereği çocukluğumdan beri turist sendromundan müzdarip bir insanım. Klasik Amerikan imgesi havalimanlarını evim belleme moduna girmedim, ama havalimanı gibi yerlerde, mesela bekleme salonlarında, rahat etmeyi iyi bilirim, sonuçta hiçbiryerin tek temsilcisi havalimanı değil ki, uygun koşşularda hiçbiryer ve heryerin arasındaki ince zar yırtılabilir, ve kendinizi evinizde hissetmek için o kadar para harcamanıza gerek kalmaz.

Hayatım boyu bundan kurtulmaya çabaladım. Pek baÅŸarılı olduÄŸum söylenemez. Durumum Turist sendromunun ötesine geçip nerdeyse aylaklığa varmış durumda, ve ÅŸimdilerde niye daha çok insana benzemeye çalışıyordum, onu bile unutmaya baÅŸladım. Yani a priori geçiciliÄŸi hayatım boyunca umut etmiÅŸ birisi olarak kabul ediyorum, aksinin iyi yönlerini sadece hayalimde canlandırarak biraz sığ giriÅŸimlerde bulunmuÅŸum, ama buyrun sıkıysa siz daha iyisini yapın. 

Naomi Klein'in dediği gibi (modern Amerikan ideolojisi) imgelerin dünyası üzerine kurulu, ve ben bu akşamlık kendi markamı yeteri kadar dağıttım sanırım, daha sonra yine bu Turist sendromu üzerine birşeyler yazmak isterim, o zamana kadar iyi geceler.

[Åžundan Bundan] | Gönderen: obm |  Yorumlar (0)

Takvim

Tem

AÄŸustos2011

Eyl

P

S

Ç

P

C

C

P

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

1

2

3

4

Bağlantılar

Hack-a-day
BBC Türkçe
Cosmic Varience
Cognitive Daily
Make Blog
AniDB
Powell's Books
Sağdan Soldan topladığım vecizeler
Kütüphane kazısı
Dizi kurbaÄŸa arama
Genel kurbaÄŸa arama
The Burgomeister's Books
Gutenberg Project
Film listesi
Yemek Åžarap vb.
Kitap Listesi

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
çizgi
Fizik
Åžundan Bundan
FotoÄŸraf, ÅŸu, bu...
Düşünce/Yorum
gezi
komik
AÅŸk meÅŸeleleri
Edebiyat
Müzik
Tamamen gerçek insanlarla alakasız hikayeler.
Film
sadece Almanya'da

<-Önceki