Mügü Deyse
17 Haziran 2008 Salı, 23:33
Geçen hafta Mügeler geldi.
Beş gün boyunca çoluk çocuk hep beraber gezdik dolaştık, yedik içtik, trenlere tramvaylara bindik, çok yürüdük, çok konuştuk. Onlara kanalları da
değirmenleri de gösterdik.
Hava da fena değildi -hatta Scheveningen'deki sis haricinde güzeldi. Yalnız Amsterdam'a götürmedik onları, bir daha gelsinler diye. Ben daha gelecekler, geldiler diye sevinirken beş gün çabucak bitti. Bir de baktık trene binmişler, biz de istasyondan el sallıyoruz. Ece hala Zeynep Ablası'nı ve yüzüne karşı 'Topis' dediği Onur Bebek'i sayıklıyor. Ben de açıp açıp fotoğraflara bakıyorum. İskendermiş, kadayıfmış, hiçbir şey değil; insan arkadaşlarını çok özlüyor. İyi ki geldiler, bizi çok mutlu ettiler.
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (3)
|
Nilüferler
29 Mayıs 2008 Perşembe, 16:29
Nisan ayının sonlarına doğruydu yanlış hatırlamıyorsam, kanallarda tek tük nilüfer yaprakları çıkmaya başladı. Giderek çoğaldılar ve bazı yerlerde bütün kanalı kapladılar.
Üç çeşit yaprak görüyorum; yeşil yuvarlak, kızıl yuvarlak ve yeşil uzun. Kızıl olanların yeni çıktığını, sonradan yeşile döneceklerini düşünmüştüm ama galiba onlar da ayrı bir cins.
Yeşil uzun olanların kenarları hafifçe fırfırlı. Ben yuvarlak şekillileri daha çok seviyorum. Suyla hemyüz bir tane yaprak. Çok sade, çok güzel...
Suyun altında geniş, kıvrımlı, kocaman yapraklar görünüyor bir de. Onları nilüferlerin yaprakları sanmıştım önce ve çok şaşırmıştım çünkü suyun yüzündeki görüntüye tamamen tezattı. Ama yaptığım araştırmalar (wikipedia'ya bakmak) ve incelemeler (uzun uzun suya bakmak) sonucunda anladım ki onlar başka bir sualtı bitkisi. Sevindim doğrusu, onları nilüferlere hiç yakıştıramamıştım.
Çiçek açmalarını heyecanla bekliyordum ki geçen hafta tomurcukları farkettim. Ve yine şaşırdım çünkü çocuk kitaplarındaki kurbağalı resimlerde olduğu gibi yaprağın kesik kısmından çıkmıyorlar, yapraktan bağımsızlar. Kendi başlarına suda yüzüyorlar. Bugün ilk çiçekleri gördüm, çok güzeller. Ortası (ne deniyordu oraya?) koyu sarı, etrafında bembeyaz yapraklarla çok -yoğun diyeceğim- etkileyici görünüyor. Şimdilik suya düşmüş gibiler, çoğalınca kimbilir nasıl görünecekler...
Ördekler, balıkçıllar ve beyaz gaga ismini taktığımız korna gibi öten su kuşları da sırtlarında bir tane, peşlerinde birkaç tane çirkin yavruyla yaprakların arasında dolaşıp duruyorlar. Tam seyirlik; biraz güneş, bir de şezlong, başka bir şey lazım değil..
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (4)
|
Bahar
17 Mayıs 2008 Cumartesi, 00:35
Bu da -beyaz halini de gördüğümüz- arka bahçemizdeki yeşil ağacın süslü hali:
Fotoğraftan seçilmiyor ama salkım salkım çiçekleri çok güzel, gidip bir de yakından çekeyim.
28 Mayıs 2008 Çarşamba: İşte böyleydi ama geçen hafta fırtınada hepsi döküldü..
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (2)
|
Nazire
21 Mart 2008 Cuma, 00:16
Seksen Günde Devri Alem'in şu girişini görünce; daha önce bahsettiğim, görevini tamamlamış ama hala benim statikte bekleyip duran Türkiye listemizi buraya alayım dedim. Giriş tarihi 19 Ocak, yani biz gitmeden yaklaşık 20 gün önce başlamışız yazmaya...
- Pıtırcık + Ece'nin oyuncakları
- boş dvd
Whale
KHT
Sumak
Karbonat
İrmik
Falım
Beyaz Sabun
Vantuzlu Sabunluk
Plastik bulaşık şeyi
Bitkisel Çaylar
Eşofman Altı
Mayo
Çörekotu
Nişasta
Pamela Spence & Sertab Erener
- Kuru Kayısı
diş fırçası yedeği
Ece'nin bardak ucu yedeği
Kahve + Fincan lilili
Echobelly
- Edip Cansever
Ayça Şen
Yatak örtüsü
Yumurta fırçası
Bir de yazmaya gerek olmayan tarhana, erişte, nane, kekik, iki - üç çeşit reçel, ufak tefek hediyelikler, yazlık kıyafetler vb. ile birlikte bagajımız (elimizde taşıdığımız dokuz parça hariç) toplam 68 kilo tuttu. Uçağa en son bindiğimiz için koltuk üstü dolaplarda yer bulamadık. Biz de ayaklarımızın altına ve aramıza küçük kuleler yapmak suretiyle o dokuz parçayı yerleştirdik, Ece'yi de kucağımıza aldık. Trende ne yaptık nedense hiç hatırlamıyorum.
Sonuçta, aldık geldik...
[Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (0)
|
Cranberries
10 Mart 2008 Pazartesi, 23:05
Müziğini çok severim, meyvesini de seveceğimden emindim. Türkçesi yaban mersini imiş ama bana bir şey ifade etmedi çünkü cümle içinde kullanmam gerekirse: "Ben yaban mersini görmedim." Geçen gün markette kuru üzüm paketlerinin yanında rastladım. Aynı sarı üzümler gibi -çok kuru olmaz ya onun kurusu, o kıvamda, çok çekici bir renkte "Al beni, al beni." diyorlardı. Demeseler de alırdım zaten. Adının 'berry'sinden anlaşılacağı gibi mayhoş, keke de çok yakıştı. Komşum söyledi, Amerika'da Şükran Günü yemeklerinde çok kullanılırmış. Şöyle de bir resim buldum:
(http://www.veseys.com/ca/en/gardeninfo/reference/recipes/cranberry)
Arka bahçenizde vardır belki de siz alelade bir çalı sanıyorsunuzdur, tanıyın, meyvaları boşa gitmesin. Şurada da ağız sulandırıcı bir foto var ama satılıkmış galiba, buraya yapıştırırsam belki parasını isterler, onun için isteyen gidip baksın.
[Yersen] [Delft'te] | Gönderen: nergis | Yorumlar (11)
|