Seksen Günde Devri Alem

Ana Sayfa || giriÅŸ

Dönmek
31 Mayıs 2008 Cumartesi, 11:58

Yeni Türkü'nün şarkısı ile açalım yazımızı, sözler Murathan Mungan'ınmış:

"dönmek, mümkün mü artık dönmek
onca yollardan sonra
yeniden yollara düşmek
neresi sıla bize, neresi gurbet
(...)
yollar bize memleket"


Fazlaca ev kedisiyim galiba ki şehir değiştirmek zor gelmişti, ülke değiştirmek daha beter. Ordayken biraz alışmış gibiydim ama tatile gelip de burda bıraktığım hayatı görünce aklıma geçen sene gitmeden önce alıntıladığım Le Guin satırları geldi, bu sefer daha da içten yazıyorum buraya:

"I did not follow her. I had nothing to say her: literally. I felt that it would take me a month, a year, years, to find the words I needed to say her. I had been so rich, so comfortably complete in myself and my ambition and my destiny, five minutes ago; and now I stood empty, silent, poor, looking at the world I had thrown away."


Biliyorum, şikayet etmeye hakkım yok. Sonuçta kötü sayılamaz bulunduğum durum ve de gittiysem kendi isteğimle gittim. Gene de hala burası daha tatlı görünüyor, oturup ciddi ciddi doktorayı yakıp dönsem mi diye düşünüyorum. Ha, 2. sınıftan beri de okulu bırakmayı planlayan birisinin benzer düşüncelerine ne kadar önem vermek lazım size kalmış elbette.

Amaaan neyse. Pinhani'yi yazdım mı hiç buraya? Öyle ders çalışırken falan fonda çalınca çok rahatsız etmeyecek, dinlendiğinde depresifleştirmeyecek yumuşak bir pop grubu. İkinci albümlerini çıkarmışlar. Birincisinde çok amatör geliyorlardı kulağa ama yine de tatlılar bence:

Ne Güzel Güldün

belki durup dururken yanına gelince
söylediklerimi anlamsız buldun
oysa vakit yoktu ama sen haklıydın
çünkü böyle şeyler aceleye gelmezdi
yalandan da olsa
ne güzel güldün o akşam bana

belki tanışmak zor, iyi anlaşmak zor
peki görüşmek çok mu kolaydı
çok kısa bir zamanda, belki biraz da zorla
bence gayet de iyi anlaştık
yalandan da olsa
ne güzel güldün o akşam bana

yalandan da olsa
ne güzel güldün o akşam bana

bana bir söz verdin,yine gelirim diye
sen gelmesen bile ben gelirdim
sana bi şarkı yazdım, söylersin diye
beni hiç unutmamanı istedim
yalandan da olsa
ne güzel güldün o akşam bana

yalandan da olsa
ne güzel güldün o akşam bana

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Kürk Mantolu Madonna
20 Mayıs 2008 Salı, 23:53

...'yı okudum, gelirken uçakta. Sabahattin Ali'nin romancığı. Çooook güzel. Almanlar'ın "Durgun su derin olur." diye bir deyişleri vardı, onu ispat etmek istercesine alabildiğine sessiz, hatta ezik bir memuru anlatıyor:

"Halbuki o hiç fevkalade bir adam deÄŸildi. Hatta pek alalade, hiçbir hususiyeti olmayan hergün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiÄŸimizinsanlardan biriydi. Hayatının bildiÄŸimiz ve bilmediÄŸimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: “acaba bunlar neden yaşıyorlar? YaÅŸamakta ne buluyorlar? hangi mantık hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?”

Fakat bunu düşünürken o adamların yalnız dışlarına bakarız; onlarında birer kafaları, bunun içinde isteselerde istemeselerde birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur"


Kitabın esas kızı Maria için ne denilebilir diye çok düşündüm, sonunda ancak ve ancak "Salak!" demek geldi içimden.

Durgun su derin olur demişken, Rammstein'ın Rosenrot'unu dinleyin derim. Aşağıya bir de bağlantı eklerdim ama Youtube'ü kapatmışlar güzide memleketimde.

[Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Ivır zıvır
18 Mart 2008 Salı, 03:44

* 'Bahar tatili' denilen kavramla master yaptığım pek bir Amerikan sevdalısı ufak okulda tanışmıştım, çooook tatlı bir müessese kendileri. Malumunuz burda Kurban ya da Şeker Bayramı yok, 1-2 günlük şükran günü tatili kesmiyor. Noel tatili de zaten arayıl tatiliyle birleştiği için bu okkalı 9 günlük tatil pek bir tatlı geldi. Ooooh be, kemiklerime kadar, beynimdeki her bir nöronuma hatta her bir aksonuma, dentritime kadar dinleniyorum.

* Memlekette işler nasıl yahu bu arada, yazsanıza bana arada bir? Yani gazetelerden (gazete dediğim de ağırlıkla Doğan Medya tabii) takip ettiğim kadarıyla görmediğimiz kadar sıkıntılı bir durum yok gibi ama "Abi her şey çok karışık ya..." diye arkadaşlarım da olmadı değil.

* Valide Hanım ilk olarak güllaç yapmadan önce "içine paketin üzerinde yazandan daha az şeker koy" demişti. Epeydir yapmadığım için unutmuşum...dün Türkiye'den getirdiğim güllaçın yarısını yaptım da...of of of, benim standartlarıma göre bile şekerli oldu. Bu arada üzerine bir şey koymadım ama aslında kurutulmuş cranberry ve blueberry almıştım mısır gevreğine koymak için, onlardan biraz koysam fena olmayabilir di mi? (Bu arada komşu bloglardan birinde dönen tartışmayı hala okumadıysanız: http://www.emresururi.com/blogs/nergis/?msg=2610

* Yaz için çalışacak hoca buldum: Sonunda! Bizim dal Türkiye'de pek matah sayılmadığından olsa gerek, hocaların çalışmak isteyen öğrenci bulunca üzerine atlamasına alışmışız. Burda adam bol olduğundan hocalar işi pek bir naza çekiyorlar. Adamın ilk lafı "Ya bak şimdilik kabul ediyorum ama yazdan sonra bilemem." falan oldu yahu. Aslında tez hocaları ile kızlar arasındaki paralelliklerden 20 maddelik bir liste çıkarasım var ama şimdi durduk yere anti-feministlik yapmayayım.

* Elif Şafak'ın Araf'ı bitti. Sevmedim. Kimileri "Aaa, ama hatunun güzel tespitleri var." diyor ama ben sevmedim. Bazı şeyleri insanın çok gözüne sokmaya çalışmış sanki. Arada hoş laflar ettiği de olmuş ama lezbiyen, ruh hastası, kaşık takıntılı bir çikolata dükkanı sahibi kız yaratıp, sonra bunu kahve manyağı, eski solcu, pek bir çapkın, sigara tiryakisi ve hatta otçu bir Türk doktora öğrencisi ile evlendirip; hikayenin sonunda kızı İstanbul'a getirip Boğaz Köprüsü'nden atlatmanın ne anlamı var yani şimdi? Bu arada kızın köprüden düşüş süresini de yanlış hesaplamış sanırım yazar hanım ya neyse.

* Şimdilik bu kadar, sanırım.

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Know thyself...
13 Şubat 2008 Çarşamba, 06:29

...because what else is there to know? Eski takıntılarımdan biri Sokrat'tı, bilen bilir, bir diğeri de Terminatör. 1. film çekildiğinde 1 yaşındaymışım; 2. film çekildiğinde ise elimden biri tutarsa sinemaya gidebilecek yaştaydım ama kimse beni şiddet dolu bilimkurgulara götürmezdi elbette. Ortaokul hazırlıktayken 2. filmi televizyonda yayınlamışlardı, vurulmuştum; 3. film geldiğinde artık sinemaya kendim gidebilecek yaştaydım. Bence film pek güzel değildi ama hikayeyi çok güzel bağlamışlardı:

- There is no fate but what we make for ourselves...
- Hadi len ordan!!!


(Dikkat 'spoiler' geliyor...) Eh artık bombalar patlayıp 3 milyar insan öldüğüne göre artık günümüzde geçen, seksen insanla iki robotun etrafında dönen filmler biter, gelse gelse ilerdeki topyekün savaşlardan birini anlatan bir şey çekilir diye bekliyordum. Onun yerine dizisini çekmişler "The Sarah Connor Chronicles" adıyla. Dünyanın geleceğini kurtaracak velet hala lisedeyken bir robot geçmişe gider, tutar bununla annesinin kolundan, alır yakın geleceğe (bizim zamanımıza) getirir ve de olaylar gelişir. Filmlerdeki hikayeden sapma var biraz ve de her film gibi dizinin de havası diğer filmlerden farklı. Fena görünmüyor, öneririm. "Fox on Demand" sitesinde (yasal olarak) streaming izleyebiliyorsunuz.

İlk bölümün adı "Gnothi Seauton", yani meşhur takıntımın "Kendini bil." deyişinin Yunancası. Pek bir hoşuma gitti iki saplantının çakışması.

Her filmin ayrı tadı var demişken: İlk filmdeki robot insan gibi görünse de içten içe (!) bir metal yığını ve de hareketlerinde Hollywood filmlerinde zombilere, robotlara ve uzaylılara atfedilen o makine soğukluğundan var bolca. Yıl 1984, fazlasını beklememek lazım. 2. filmde metal yığınından mikroçiplere terfi ediliyor, sene 1991. Şekil değiştirebilse de makine hala 'soğuk', asık suratlı. Gerçi birazcık insanlık katmak için alete 'öğrenebilen bir bilgisayar' koymuşlar ki hasta la vista demeyi öğrenebiliyor filmin sonunda, erimeden hemen önce. 3. filmde hatun robotun insanları etkilemek için göğüs büyütmek gibi numaraları var, Skynet de artık bilgisayar ağından bilgisayar programlığa terfi ediyor. 2003'ün Amerikan sinemasının akımlarına uyarak filme biraz espri katmışlar; bir de "Desire is irrelevant, I am a machine!" diyen Arnold amcamız sonunda kendi iradesini geliştiriyor ve de tüm Terminatör karizmasını yıkıyor. Hemen akabinda 3 milyar insan öldüğü için helvasını yapan/yiyen olmuyor ama.

Bu dizide ne oluyor derseniz daha tek bölüm seyrettim, bir şey diyemiyorum. İlerde gene yazarım belki. Yalnız Sarah teyzemiz Oppenheimer'ı, Feynman'ı vs. öldürmek gibi fantaziler geliştirdi 2. bölümün başında, tatlı şeyler var yani. Ama bombaların patlamamış olması üzdü biraz beni.

Hımmm bir iki şey daha yazalım: 2. filmde ölen zenci programcı vardı, hatırlar mısınız? Onun mezarını ve eşini görüyoruz 2. bölümde. Bir de bu seferki koruyucu robot biraz daha şaşkın, orjinalinden daha saf görünüyor. Misal şu anda makyaj yapmayı falan öğrendi; ve de yeni kimliği (yanlış görmediysem) 84 doğumlu...

Bir de jenerik müziğini değiştirmişler, ne alaka ya, telif hakkını mı alamadınız, nesi vardı orjinalinin!!!

Lüzumsuz uzunlukta bir yazı mı oldu? Ne yapayım, pek bir heyecanlandım ama görünce...birileriniz izleyin de geyiğini yapalım.

[Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Yeterlilik Sınavı
7 Åžubat 2008 PerÅŸembe, 18:23

Az önce çıkmış olduğum sözlünün sonucunda doktora için artık resmi olarak yeterli olduğum belirtilmiş oldu. Siz sayın okuyucularıma saygıyla arz eder, doktora yeterlilik sınavı (buradaki deyişle "The Q Exam") üzerine ilki bizim dinden ikincisi Shakespeare'den şu iki vecizeyi paylaşmak isterim:

"Her nefis bir gün yeterliliği tadacaktır."

"Of all the wonders that I yet have heard.
It seems to me most strange that men should fear;
Seeing that the Q, a necessary end,
Will come when it will come."


Aslında bu ikincisini dünden yazacaktım ama sınavda kalırsam da sonum Sezar'a benzerse çok dalga geçen olur diye yazmadım.

Ha, bu arada, biliyorum; tebrikler bana.

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Takvim

Aralık2014

Oca

P

S

Ç

P

C

C

P

25

26

27

28

29

30

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

1

2

3

4

5

Bağlantılar

Epigraf
Karalamalar
Çiçek Güncesi
Sakız Kağıdı
Godot'yu Bekledim

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Genel/Geyik
Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri
Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi
Hayat/Sürünme Tecrübeleri
Sanat/Manat/Edebiyat

<-Önceki || Sonraki->