Ankara
25 AÄŸustos 2007 Cumartesi, 20:20
Ankara'yı seviyorum ben. Zaten nihai planım doktoradır, postdoktur falan hallettikten sonra dönüp bir şekilde oraya yerleşmek; eski dostlarla kaldığım yerden devam etmek, eski okulumun tozlu koridorlarına dönmek.
Gelin görün ki arkadaş bellediğim insanlar hiç de bu plana sadık kalmıyorlar. Bir kere beyin göçüdür falan derken üniversitedekilerin önemli bir kısmı gitti zaten; kalanların da çoğu da ha gitti ha giderler hani. Zaten benden başka Ankara'yı seven ya bir ya iki kişi vardı; o yüzden memlekette kalanlar da akın akın İstanbul'a göçüyorlar. "Abicim piyasa burda.", "Ankara'da devletten başka çalışacak yer yok.", bıdı bıdı... E öyle görünüyor ki sonunda evime döneceğime alakasız bir kıtada yerleşsem bile etrafımda daha çok arkadaşım olacak eskilerden kalan...
Bu hesaplar nerden çıktı derseniz; 24 Ağustos itibari ile Ankara'ya dönmek için bir sebebim daha azalmış da; burda kendilerini bir analım dedim.
30. Eylül. 2004'müş bu resmin tarihi... O günlerden aklımızda kalanların bir kısmı; Büklüm Sokağın tek yön ve yaya olarak çıkması zor olduğu, kalp şeklindeki kaselerde sunulan vişneli tatlılar ve Serkan'ın her daim sabit koltuğu.
[Genel/Geyik] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (1)
|
Dondurma
18 AÄŸustos 2007 Cumartesi, 05:51
Fizik bölümü doktora öğrencileri tanışma partisinde dondurma nasıl yapılır, onu öğrettiler. Öncelikle bir miktar süt, bir miktar krem dedikleri bir şey (bizim memlekette tam olarak neye denk geliyor anlamadım), bir miktar şeker, vanilya, vs, plastik bir bardağa doldurulup karıştırılır. Sonra üzerine azaaaar azar sıvı azot dökülür, karıştırılır, buhar çıkmamaya başlayınca tekrar azot dökülür, tekrar karıştırılır. Kıvama gelene kadar bu işlem tekrarlanır.
Kıvamı tutturmak çok kolay değil yalnız, eğer azotu fazla kaçırırsanız donmuş bir süt bloğu oluyor sadece elinizde. Azotu azar azar koymalı ve iyi karıştırmalısınız ki dondurmanın içinde buharlaşan azot köpük yaparak yumuşak bir kıvam sağlasın.
Burda bölümün bodrumunda bir yerden parasını verip alabiliyormuşuz bu arada sıvı azotu ve tam ne hatırlamıyorum ama fiyatı sütten daha ucuza gelebiliyormuş.
Güzeeeel.
[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
34 Plaka & Ä°ngilizce
7 Ağustos 2007 Salı, 20:39
Hani bazı şeyler vardır, bilinçli olarak farkında değilsinizdir ama değişiklikleri hemen göze batar. Mesela Ankara'da yaşarken 34 plakalı bir araba görünce ister istemez gözüm takılırdı, halbuki oturup hakkaten plakaları incelediğim falan yoktu.
Sonra İstanbul'a taşındım. İşin komiği orda bile uzunca bir süre 34'lü plakalar gözüme takılmaya devam ettiler. "Ne kadar çok 34 plakalı araba var etrafta..." diye düşünmüşlüğüm yok değil. (Bu ciddi, espri değil, zaten espri değeri de taşımıyor.)
İşte benzer bir şekilde, Ithaca'ya geldim geleli de sokakta İngilizce konuşan insanlara takılıyor kulağım. Mesela 5 yaşındaki bir çocuğun annesiyle gayet güzel bir İngilizceyle muhabbet etmesi falan dikkatimi çekiyor; "Hı?" diyorum, sonra nerde olduğumu hatırlayıp "Haaaa." diyorum. Zaten çocuğun da zenci olması işin üstüne tuz biber ekiyor.
Öyle işte. Önemsiz ama vakit öldürmek için okunabilecek bir blog girişi oldu sanırım. Heeeeeeerneyse...
[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
Zaman
5 AÄŸustos 2007 Pazar, 00:09
Bloğumu en başından beri takip edenlerden olmamanız gayet muhtemel olduğu ve daha da önemlisi bu dünyada, benim yazdıklarımı iki sene aklınızda tutmaktan daha önemli milyonlarca şey olduğu için, iki sene kadar önce İstanbul'a ilk taşındığımda insanın yapacak bir şeyi olmadığı hafta sonunu nasıl betimlediğime tekrar bir bakalım:
"(...) haftasonunuz dört metrekarelik hücre hapsinin sınırlarının uzay değil de zaman kordinatlarında uygulandığı bir işkencedir... "
Burda kesin tarih belirterek yazmadım galiba ama ben birkaç gün önce gene taşındım. Üstelik daha uzaktayım, üstelik burda kimseyi tanımıyorum. Eskisinden daha alışkınım galiba evden uzak olmaya ve de burdaki evrak işleri günlerimi çok güzel yediler ama aynı sorunum gene var.
Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'una başladım gelirken uçakta. Ben bu adama hakkaten hasta oldum, kalan bütün kitaplarını da okumaya niyetliyim. Hazır konusu açılmışken de, daha önce 5.sini yazdığım hapishane şarkılarından Ahmet Kaya'nın söylediği 3.sünü yazayım dedim:
Abarttığıma bakmayın siz, durum o kadar dramatik değil tabii. Bir de, konuyla alakasız olacak ama, gerekli bağlantıların adreslerini ararken eski yazılarıma göz atmak durumunda kaldım da; tarzımda bir kayma var sanki. Artık çok mu fazla 'ben' diyorum ne?..yok yok, eskiden de severdim kendimden bahsetmeyi de, belki okuyucu çekmek için falan kendimi arka plana atıyorumdur o zamanlar... Neyse, bunu da dünyanın çözemediğim ama fikir yürütebildiğim sırları listesine ekleyeyim.
[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|