Zaman
5 AÄŸustos 2007 Pazar, 00:09
Bloğumu en başından beri takip edenlerden olmamanız gayet muhtemel olduğu ve daha da önemlisi bu dünyada, benim yazdıklarımı iki sene aklınızda tutmaktan daha önemli milyonlarca şey olduğu için, iki sene kadar önce İstanbul'a ilk taşındığımda insanın yapacak bir şeyi olmadığı hafta sonunu nasıl betimlediğime tekrar bir bakalım:
"(...) haftasonunuz dört metrekarelik hücre hapsinin sınırlarının uzay değil de zaman kordinatlarında uygulandığı bir işkencedir... "
Burda kesin tarih belirterek yazmadım galiba ama ben birkaç gün önce gene taşındım. Üstelik daha uzaktayım, üstelik burda kimseyi tanımıyorum. Eskisinden daha alışkınım galiba evden uzak olmaya ve de burdaki evrak işleri günlerimi çok güzel yediler ama aynı sorunum gene var.
Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'una başladım gelirken uçakta. Ben bu adama hakkaten hasta oldum, kalan bütün kitaplarını da okumaya niyetliyim. Hazır konusu açılmışken de, daha önce 5.sini yazdığım hapishane şarkılarından Ahmet Kaya'nın söylediği 3.sünü yazayım dedim:
Abarttığıma bakmayın siz, durum o kadar dramatik değil tabii. Bir de, konuyla alakasız olacak ama, gerekli bağlantıların adreslerini ararken eski yazılarıma göz atmak durumunda kaldım da; tarzımda bir kayma var sanki. Artık çok mu fazla 'ben' diyorum ne?..yok yok, eskiden de severdim kendimden bahsetmeyi de, belki okuyucu çekmek için falan kendimi arka plana atıyorumdur o zamanlar... Neyse, bunu da dünyanın çözemediğim ama fikir yürütebildiğim sırları listesine ekleyeyim.
[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
A Fisherman of the Inland Sea
18 Temmuz 2007 Çarşamba, 22:13
[Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (3)
|
Gerçeklik.
16 Temmuz 2007 Pazartesi, 11:15
Nesnel dünyanın var olmadığı tezlerini edebi bir zevkle dinlerim hep ama sanırım hiçbir zaman çok fazla itibar etmedim bunlara. Nesnel dünyaya kaçmamızın sebepleri birden çok ve biz fani zihinlerin ulaşamayacağı bir yerlerde de olsa, benim tahminim, düzenli ve öngörülebilir bir dünyanın verdiği güven hissi için bu mekanikliğe katlandığımız.
Bu aralar Le Guin'in İçdeniz Balıkçısı'nı okuyorum; "Newton'un Uykusu" diye bir hikaye için almıştım içindeki. Blake, zamanında "Siz at gözlüklerini taktınız, gerçek dünyayı göremiyorsunuz." demiş bizim mekanik dünyamıza inanan Newtonculara. Le Guin de bunun üzerine döktürmüş. Yobaz pozitivistlik yapmanın gereği yok; haklı olabilirler, haklı olmadıklarına dair hiçbir kanıtımız yok Blake'in de Le Guin'in de. Belki dışarda tek bir gerçek vardır ama bu bizim gördüğümüz gerçek olmayabilir, bunu da bilmiyoruz. Klasik felsefi bir problemdi bu, adını hatırlamıyorum ama, işte biz özneyiz ve nesneye bakarken mutlaka kendimizden birşeyler katıyoruz ona. Haliyle artık nesne olarak kalmıyor o zihnimize girerken. Vs.
İşte böyle birşeyler yazacaktım bu aralar buraya. Bu sabah bir arkadaşımın yandaki bağlantılardan ulaşabileceğiniz blogunda birşeyler okudum, onlar da üzerine tuz biber oldu:
"hiç bir zaman gerçekliğe inanlardan olmadım. insanların kendine ait, kendi uydurmaları dünyaları olması fikrini hiç garipsemedim. aynı "gerçeklik"te yaşayıp devamlı yeni gerçeklikler üretmemiz, sahip olduklarımızı sık sık değiştirmemizi hiç kınamadım. insanlar hiç bir zaman tutarlı olmaya zorlanamazlar, ki zorlansalar da tutarlı olamazlar. hayat hepimiz için değilse eğer, çoğumuz için fazlasıyla zor, fazlasıyla karmaşık, fazlasıyla sert, sıkıcı, dayanılmaz, ve lüzumundan fazla gerçek. hal böyleyken neden uydurma dünyalarda yaşama fikrimiz garip olsun ki."
Dünya'da gerçekten bizim gördüğümüzden çok daha fazlası olabilir. Ve biz sadece daha güvenilir bir dünya için bütün bunlara gözlerimizi kapıyoruz galiba.
"We make sense of the world intentionally. Faced with chaos, we seek or make the familiar, and build up the world with it. Babies do it, we all do it; we filter out most of what our senses report. We're conscious only of what we need to be or want to be conscious of."
Newton'un uykudan önce okuyabileceğiniz masal kitaplarının en önemlilerinden biri, Blake'in kapağında kendi çizdiği Newton resmi olan güzide bir derlemesi, ve de Le Guin'in İçdeniz Balıkçısı.
Düzeltme: O Newton resmi değilmiş, elinde gönyemsi alet var diye karıştırmışım ben...
[Genel/Geyik] [Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (3)
|
Hayyam.
22 Haziran 2007 Cuma, 16:07
"Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
YaÅŸamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaÅŸamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam' ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
HoÅŸbeÅŸ etmiÅŸ derim, dedi. "
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
Kuzu.
21 Haziran 2007 PerÅŸembe, 10:01
Kazara yandaki Epigraf linkine tıklamamla başlayan bir serbest çağrışım süreci, sonunda bu resmi bloğa koymaya karar vermemle sonuçlandı. Aslında burda anlatmam gereken ama o zamanki üşengeçliğim nedeniyle kaynayan bir konferans için gittiğim gurbet ellerde bir kilisede çekmiştim. Hani ismini hatırlamadığım bir peygamber oğlunu kesecekken melek durdurup koyun getiriyordu falan ya. İşte o olay.
Blake'in şiirinden birşeylerle de kapatalım konuyu:
"When the stars threw down their spears,
And water'd heaven with their tears,
Did he smile his work to see?
Did he who made the Lamb make thee?"
Yaaaaani, "Güldü mü o, görünce eserini?/Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?". Şiiri kaplana değil de 'hayvan'a yazılmış varsayıp, "Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?" kısmını da hayranlıkla değil de hesap sorar gibi okuyasım var. Kafam karıştı. Aynı kafamın bir kenarında da İsrail-Filistin olayı var, Filistin bölündü mü ne diyorlar, oranın iç dinamiklerini hiç anlamıyorum zaten ben. Biraz daha devam edersem sosyal mesaj vereceğim galiba. Burda kesip kendimi tezime ve coherent state'lerime (özuyumlu mu ne diye güzel bir çevirisini duymuştum bunun da) vereyim.
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (1)
|