Reddedilmek üzerine...
25 Eylül 2008 Perşembe, 04:33
...insan ilişkileri babında yazılacak çok şey var aslında ama "Ya kızlar konusunda ısrarcı olmak lazımmış, siz ne diyorsunuz?" türü geyiklere giresim hiç yok şimdi. Bir yazarın (!) internet sitesinde ajansının ilk romanı için aldığı ret mektubunu buldum. O yüzden yazıyorum şimdi. Buyrun okuyun:
Yaaa.
[Genel/Geyik] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
Sagan
3 Eylül 2008 Çarşamba, 18:53
"Çocukların kör karanlıkta
herÅŸeyden korkup titremeleri gibi,
Biz de aydınlıktan korkarız,
çocukların karanlıkta dehşetle beklediklerinden
daha korkunç olmayan şeylerden..."
Carl Sagan'ın "Karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı" diye bir kitabını basmıştı Tübitak, 1998-1999 arası olsa gerek. Onun arka kapağında vardı bu söz, Lucretius'tan. (Lucretius bizim amca oğlu oluyor, o yüzden herkes bilirmiş gibi öyle yazıp geçtim. Hoş adam kendi alanında ünlü birisi ama ortalama okuyucu kitlemin Eski Roma şairleri konusunda benden de cahil olduklarını varsayabilirim sanırım.) Eleman tam anlamıyla 'yobaz pozitivist' diyebileceğimiz cinstendi, şu aralar da popüler olan Richard Dawkins var galiba öyle; gerçi daha okumadım onu. Öyle veya böyle, lise 1'de okumuştum ve eminim çoooook etkilemiştir kitap beni.
Sonradan öğrendim ki rahmetli aslında benim burda komşu binada, Astronomi bölümünde çalışıyormuş. Üşenmedim, aradım, taradım, mezarını buldum. Yanıma birini bulup gittim...bu hikayenin devamı yok. Fatiha falan okumadım elbette (eminim rahmetli iki takla atardı mezarında öyle bir şey yapsam.) Sadece "küçükken kitabını okuduğum adamın mezarını bulup ziyaret etme" gibi bir deneyimimi sizinle paylaşmak istedim. Esen kalın.
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (1)
|
Rüya
2 Eylül 2008 Salı, 05:19
Life is not a dream.
It is the dream.
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (0)
|
The Lathe of Heaven
29 Temmuz 2008 Salı, 06:07
He stood and endured reality...
Türkçeleştirirsek "Tanrı'nın Torna Tezgahı" gibi birşeyler oluyor galiba. Le Guin'in kitabı, az önce (5 dakika falan oldu) bitirdim. Listenin tepesine koymam ama yine de güzel kitaptı. Rüyaları gerçek olan bir adamı anlatıyor. Mecazi anlamda değil; elemanın gördüğü rüyalar gerçek oluyor hakkaten. Sonra güç manyağı bir psikiyatrist adamı hipnotize ederek rüyalarını yönlendiriyor böylece gerçekliği istediği yönde değiştirebiliyor. Hani bir fıkra vardır ya, tamamı blog için fazla belden aşağı ama bir bölümünde adam lambadan çıkan cinden karısının yüzünü bir daha görmemeyi diler, cin de çözüm olarak adamı kör eder. İşte buna benzer bir iki olay sonunda işler iyiden iyiye sarpa sarıyor, vs. Bir yandan da "Rüya mıyız gerçek mi? Ne farkeder hemşerim?" geyiklerini belki de 100.000. kere yapıyor. Hakkını yemeyelim gerçi, bayağı eski kitap ((c) 1971).
Hakkaten yahu; bu "Abicim bu dünya var ya bu dünya, yok bu dünya aslında, Matrix bu..." geyikleri acaba hep mi bu kadar popülerdi, Descartes da mı kahvede falan bu muhabbetleri çeviriyordu, yoksa Matrix'tir filan Hollywood mu biz genç kuşağa sevdirdi bunları?
Neyse, ben şimdilik biraz uyumayı planlıyorum (Bloğun saati pek işe yaramıyor galiba, burda saat 23:18). Yarın kalkar bu bilinmezliklerle dolu gerçekliğe dayanmaya çalışmaya devam ederim. Esen kalın.
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (3)
|
Domates, biber, bir de patlıcan
11 Temmuz 2008 Cuma, 18:07
Bahsi geçen şarkının rahmetlinin Japonya'da konserde söylediği versiyonu çalıyordu az önce, "Tomato, pina, natsu natsu" diye de; deriiiin düşüncelere gark oldum. Sokak satıcısı kaldı mı bizim oralarda falan derken bu şarkı çıktığında Ankara'da ana caddelerde bile el arabası ile sebze meyve satanların olduğu aklıma geldi, "Ne zamandı onlar?" derken kasedin 89 ya da 90 çıkışlı olduğunu falan hatırladım. Sonra kasedi aldığımız gün, 50.000 Lira olduğu (burda yanılıyor olabilirim elbette), sonra ne bileyim o zamanlar sakızın 50 Lira olduğu, 100 Liraya çıkınca üzüldüğüm falan geldi aklıma. Sonra takvime baktım, yıl 2008; bu saydıklarımın üzerinden nerdeyse 20 yıl geçmiş...
...sonra naciz bünyemin insan ömrünü hala 10 bilemedin 15 sene olarak gördüğü, 20'sini geçen insanların ihtiyar sayıldığı geçti aklımdan...
...zaten sırt ağrım da var azizim; bizden de geçti artık...
Not: Yahu Google'da biraz aradım da, Haluk Levent'in 'Bir Gece Vakti'nin üzerinden 13 yıl, 'Yine Ayrılık'ının üstünden bile 10 yıl geçmiş. Yuh ki ne yuh, haaaakkaten de çocukluğumun şarkıları olmuş bunlar ya.
[Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar | Yorumlar (3)
|