Pek (hiç) yazasım yok ama bu tefrikayı bir şekilde devam ettirmek gerekiyor…
Hollanda maceramızdan başlıklar:
* Vakit yaklaştıkça, bin bir zahmetle ayarlanmış, bulunmuş, rezerve edilmiş 2 Eylül’üne tarihli biletlerimizi alabilmek için, bir aksilik olmasın diye okula sorulur, nasıl gidiyor bizim işler? diye.
* İstanbul’a gelinmiştir, hesapta buradan alacaktık ya vizeleri.
* Okuldan cevap gelir, Abi şimdi sen sorunca sorduk biz de bizim göçmen bürosu IND’e, şu şu şu evraklar yokmuş, onları istediler… Nasıl ya! (alt başlık açalım, sakinleşmeye çalışalım)
i) Bir kere en başta bana gönderdiğiniz gerekenler listesinde şimdi eksik dediğiniz dökümanların esamesi okunmuyordu.
ii) Haydi yaptınız bir terbiyesizlik, bunu bildirmek için niye benim son dakikada kontrol için sormamı beklediniz!
Ertesi sabah acele ile istenen “ek belgeler” temin edilir, onlar da gönderilir.
* Sağolsun Löker devreye sokulur, tanıdık, dost, akraba..
* Dün İstanbul Konsolosluğu aranır, hayır, adımıza kayıt mayıt yoktur.
* 45 dakika boyunca sürekli meşgul, hatları dolu vesaire vesaire olan Ankara Büyükelçiliği aranır, aranır, aranır, sonunda bir muhatap bulunur, evet, Emre Bey’imizin vizesi çıkmıştır yes, orrayt ve fakat hayır, Bengü ve Ece şahıslarına ait kayıt bile yoktur!
* Hemen okula bir mektup daha sallanır, böyle böyle, yanıyorum, tutuşuyorum diye, gelen cevapta işlemleri hızlandırabilecek bir şeyler yapamayacaklarını, doğal gidişata, ilahi dengeye saygı duymamız gerektiğini bildirirler.
Sonuç: Eğer artık her kim suçluysa, hangi eşek sonradan başta bildirilmeyen belge istemişse, hangi eşek bana bunu vaktinde bildirmediyse ve hangi eşek hangi hangi hangilediyse, işte öyle şeyler olmamış olsa idi, normalde salı günü iptal olacak olup da, bin bir rica ile çarşamba saat 18.00’e kadar uzattırdığımız uçak rezervasyonumuzu, mucize eseri vizemizi almış olacağımızdan gerçekleyebilecektik.
Dahası 2 Eylül’de (yani bu pazar) Amsterdam semalarında süzülecek, 3 Eylül günü, okulla birlikte biz de yepyeni bir yerde, yepyeni bir havayı soluyarak iş başı yapabilecektik.
Gelelim gerçek hayata: Vizeler ne zaman çıkacak, bilmiyoruz, yakın zaman için Hollanda’ya yer yok, okuldakiler Bize ne senin ailenden, senin vizen çıkmış, gerisi bizi bağlamaz, atla gel derlerse ne halt edeceğim bilemiyorum (biliyorum ama istemiyorum). Orada tutmuş olduğumuz evimiz güzel evimiz 15’inde başlıyordu, onu da bin bir rica ile 3’üne çekmiştik, aman ne de çok sevinmiştik, ne de çok sevinmiştik… Ha ha ha arı vız vız vız… Neyse, bu ev meselesi dertlerimiz en küçüğü.
Neyse, ne demiş atalarımız (Bullet listing again, please):
- Mevlam n’eylerse güzel eyler
- Her işte bir hayır vardır
- Geç olsun, güç olmasın
Böyle işte, sağlık, aile birliği bunlar hakikaten önemli şeyler, bunlar olduktan sonra nema problema be abi!