“Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok seviyorum Cansever’i, Uyar’ı, Can Yücel’i”
Cemal Süreya, “Oteller Hanlar Hamamlar için Sürekli Şiir”den detay.
İçkiyle aram oldum olası pek olmadı. Sosyal içici mi denir, hani öyle partilerde bir iki kadeh, hiç öyle bir şey beceremedim, şişeden içtim, sarhoş olmadan bırakmadım çoğu zaman. Bera’yla vermut içerdik, ben çilek likörü severdim, şarap da içtiğim niceydi, rakıdan hoşlanmaz, tekilayı havalı diye içerdim. Bir tek Baileys’i severek içerdik, puromun yanına çok yakışırdı çünkü.
Puro içmeye lise sonda başladım. Arkadaşlarımdan gizli içerdim, ailem bilirdi, öyle ilginç bir durumdu. King Edward beyaz alırdım Çiçek Pasajı’nın girişindeki tütüncüden, Kafka’ya gider, buz gibi soğuk bir kolayla tadını çıkarırdım. Sonra beyaz pek bulunmamaya başladı, sarıyı da ben sevemedim (beyaz gerçek tütüne sarılırken, sarıda sentetik tütün kullanılırdı — kaçak olduklarından kelli, patlak çıktıkları da olurdu sık sık), tüketim küsüratını da arttırmıştım zaten, hal böyle olunca Bera’yla Türk purolarına geçtik, malumunuz, Türk tütünü meşhur bir şey. Hem de ucuz nispeten. Mecidiyeköy’den bir sonraki durak Likör Fabrikası’dır, orada bir Tekel satış dükkanı vardır, az bilinir, güzeldir, güzeldi. Oradan ağırlıklı olarak “Güzel” Marmara sigarilloları olmak üzere, aralarda hoş görünüyor diye İstanbul panatela, oturaklı diye Pazar purosundan, paramız çok gelip batıyorsa da Topkapı purolarından alırdık. Arkadaşlarım/tanıdıklar gittikleri yerlerden bana hediye olarak puro getirdiklerinden sayelerinde genç yaşta Cohiba içmişliğim de oldu, Romea y Julieta da (hayatımda bir tek kere bayıldım, oturduğum iskemleyle beraber sırtüstü kapaklanmıştım yere Ankara’da, Kafe Anki’de, başım kanamıştı, marifet diye söylemiyorum yani).
Puro en güzel sütle gider, ılık süt benim tercihimdir. Çok puro içtik Bera’yla, sonra ben hiçbir şey hatırlamaz oldum. Hep söylerim, ne zaman ki arkadaşlarım bana benimle olan anılarını, yaptıkları işleri bir başkasıyla yapmışlarcasına anlatmaya başladılar, işte o zaman durumun vehametini anladım.
99’da 5 yıllık yol arkadaşım puro’ya veda edip, daha hafif diye pipoya başladım. Pipo da güzeldi şimdi, hakkını yemeyeyim ama puro olamadığı içindi bir yandan da. Pipoya puronun görgüsüzlüğüyle geçiş yaptığımdan, harcadığım pipoların haddi hesabı yoktur. Pipoda Captain Black Gold tütününü sevdim, Ankara’da Amerikan Pasajı’nın yanında Lale Pasajı vardır, alt kata inince Cengiz (Bey)’in dükkanı, sağolsun, çok iyi adamdı. Ama yine de illa ki patlak çıktığı da çok oluyordu (adi tütünün üzerine viski dökerler, başka yok diye ciğeriniz yana yana içersiniz, mecbursunuz ya içmeye, doktor tavsiyesi fakyeh). Piponun da hayrını gördüm.
2006 yılında, 2005/2006 yılbaşında pipoyu da bıraktım, Ece geliyordu neticede. Nargileyi çok severim, ilk bizi Görkem götürmüştü Çorlulu Ali Paşa Medresesine, sene 1995, ondan sonra müdavimi olduk. Evde de vardı nargile ama uzun işti, olmuyordu Tömbeki’deki gibi.