Kizilağaç fidani / Tepeden budanur mi (Hayde!)

Güzel bir tatil geçirdik (uzun), uzatmaları oynuyoruz, bir aksilik olmaz ise yarın evceğizimize döneceğiz. Ben de hazır şimdi miskin miskin annemin evinde oturur iken birikmiş ama çok da önemli olmayan (hoş ne zaman önemli bir şey yazdım ki, orası da öyle doğruya doğru) paylaşımlar yapayım, kafamı düzleyeyim, biomass depolayayım dedim (bugün Carrion‘ın gameplay’ini izledim de — bunu yazınca da canım Sepultura – Biotech is Godzilla çekti canım, açıyorum şimdi).

Liste girişi olacak, bence okumayın.

Okumaya devam et “Kizilağaç fidani / Tepeden budanur mi (Hayde!)”

Kader ya da Dark. (Ya da: The winter of our discontent)

Birazdan derinine dalacağım konuda niyeyse aklıma ilkin hep Hecate gelir (herhalde cadılık ve üçlü tasvirinden), sonra aramaya başlarım, bu sefer de Erinyeler‘e takılırım (doğru yoldasın, ha gayret Sururi!..): Erinyeler, ya da İngilizce’deki adlarıyla Fury‘lerin -tam olarak olmasa da, dirsek teması var- içinden de Moirai‘a (İngilizce’deki adlarıyla: Fates) varıp, kafamı biraz daha yorup, işte üçüne (Clotho, Lachesis & Atropos) ulaşırım, rahatlarım (halbuki bu karmaşık yola düşmeden doğrudan Disney’in Hercules’ünden de aynı yere varılabilir, işte entel dantel hipsterlık böyle böyle oluyor.. 8P). Tabii bir sürü yansıması var bu arkadaşların edebiyatta, en fenası da şu meşum oyunda ki, oyunun adının oyuncular tarafından sahne dışında söylenmesi bile uğursuzluk getirmeye yetiyor:

Double, double toil and trouble,
Fire burn and cauldron bubble.
(…)
By the pricking of my thumbs,
Something wicked this way comes.
Open, locks,
Whoever knocks.

Ozan, M*cbeth, IV. Perde

(Bu alıntıyı yaparken, böylelikle aklıma niye Hecate’nin geldiğini de anlamış oldum. Ah bilinçaltım, sen yok musun (bir de vaktiyle beni Venedik’te Ölüm‘e yöneltmişliği vardır, efsane)! Ayrıca Türk’ün burnu yaw, edep yahu Şekspir!)

Okumaya devam et “Kader ya da Dark. (Ya da: The winter of our discontent)”