Yavaş yavaş dönerken…

Önemli Not: Bir şekilde buraya geldiniz, gördünüz, lütfen RSS ve/ya diğer feed’lerinizin bağlantısını güncellemeyi unutmayın!

https://www.emresururi.com/blogs/sururi/feed/


Merhabalar… Öhm. Merhabalar!

Hazır dersler bitti, yoğunluk azaldı, ben de uzunca bir süredir ertelemekte olduğum blogu wordpress’e taşıma işini tamamlayayım dedim, bu da onun test mesajı.

Birkaç test daha:

Bir zamanlar Etrigan adında bir şey… varmış.

CalvinHobbesDadaKar

11 yıllık guben blogger’a sql injectorlar musallat olunca, sevgili patronun sözünü dinleyip, wordpress’e geçtim. WordPress garip, her şey için bir eklentisi var, bunu öğrenene kadar epey içim sıkıldı ama neyse.

Haydi bakalım, görüşmek üzere!

kitaplar, özet, pmjukebox

Yazın Yasemin iki tane kitap önermişti bana: Felix J. Palma – "The Map of Time" (El mapa del tiempo) ile Carlos Ruiz Zafón – "Shadow of the Wind" (La sombra del viento). Hem bilimkurgu, hem İspanyol yazarlar, daha ne olsun!

Çoktandır en favori kitaplarımdan John Crowley’nin "Little, Big"ini tekrardan okumayı istiyordum, şöyle derli toplu, sakince… araya birkaç kitap aldım, Palma’nın kitabı birbirleriyle bağlantılı üç hikayeden oluşuyordu, pek sarmadı, ilk hikayeyi bitirene kadar sabredip bıraktım.

Büyülü gerçekçilik, "Gabo" Marquez’e filan hep mesafeliyimdir. Borges’i severim, Ernesto Sabato’nun Tünel‘i beni yerden yere vurmuş ender kitaplardandır (vardır böyle birkaç tane daha). Zafon’un kitabını sevmemem lazımdı ama kitap sardı beni çünkü İspanya’da geçiyordu (gerçi mutsuz Franko döneminde) ve karakterler çok yakından tanıdığım, kafamda bir tebessümle canlandırabildiğim tiplerdi. Böyle böyle okudum, ortasından sonra maskeler düştü, yazarın aslında kofti olduğu da ayyuka çıktı ama ses etmedim, çaktırmadım, kitabı bitirdim, merak edene tavsiye bile edebilirim.

Geçtim bunları, geçen gün nihayet Little, Big’e başladım, bir içim su (a long drink of water… 😉 Ne güzel kitaplar, dostlar var dünyada!

Konuyu değiştirelim ama yazasım kaçmış, kısa keseceğim. Bioshock 2’nin harika müzik düzenlemesini yapan adam Scott Bradlee diye bir adam (bu müzik düzenleme işinde bir favorim de Trent Reznor’dır bu arada), onun "Postmodern Jukebox" adında, günümüz hitlerini eskinin tarzıyla yorumladığı bir de güzide grubu var ailecek sevdiğimiz, işte geçen gün tesadüf eseri turneye çıkacaklarını ve turnenin son ayağının Ankara olduğunu öğrendik, hemen bir heves bilet almak için tıkladık, daha hala Ankara biletleri satışa sunulmamış (Ahmet San’a az giydirmemiştik İnönü Stadı’nın kapılarında beklerken! 8) — Vişnelik çim amfide olacakmış bu arada), haydi bakalım.

Bu dönem rahatım ders açısından, bu demektir ki bol bol çalışma ilim irfan excelsior! 8) Dün son başvuru tarihi dünün mesai saati olan bir şeye 16:40’da başvurumu tamamladım, haydi hayırlısı; bir de bu dönem (Nisan) doçentliğe başvurmayı düşünüyorum, korkunun ecele faydası yok, giderek daha da akıllı, bilgili hale de gelmiyoruz ("gençleşmiyoruz"un akademik karşılığı). Bir de günün bilimsel olayı: sabah kahvaltı ederken Nergis Hanım bana Yerçekimsel Dalgaları, LIGO’yu sordu, ben de "uzayı gergin bir çarşaf olarak düşünüp üzerine bir bowling topu…" şeklindeki klasik "layman’s terms" ile anlatmaya başlamıştım ki "Ph.D. Comics’teki (gerçi o "Piled Higher and Deeper") açıklamayı okudum, sen bana daha detaylı olarak anlatır mısın?" dedi, ben de dumur oldum (bu arada, ben daha görmemiştim ilgili Ph.D. Comics şeysini… Sen misin Emre Bey binalar falan filan diye ara ara mimarlara ahkam kesen!

Shut Up and Dance’in filmlerden sahnelerle hazırlanmış o muhteşem videosunu Sony kaldırtmış, sağolsun Barış bana Vimeo’dan buldu. Bu aralar Linzey Rae’nin yorumunu daha fazla dinliyoruz bu arada. Bir de bugün arabada giderken Radyo ODTÜ’de de çaldılar — ayrıca şimdi bu satırları yazarken öğrendim ki (o my, o my…) şarkı benim sandığımın aksine 80’lerden değil de, 2014 yılındanmış! Bugün Migros’ta dergi standında bir derginin arkasında Bioshock’un kitabının reklamını gördüm, elime alınca derginin bizim çocukluğumuzun Blue Jean’i olduğunu ve 80’ler özel(?) sayısı yaptıklarını gördüm (bunu da gördüm). Blue Jean 83-84 gibi bir zamanda çıkmıştı (85?) ilk sayısında gitar şeklinde rozet/iğne vermişti, her sayısında bir hediye, çıkartmalar ve posterler verirdi, ben de o çıkartmaları yapıştırmaya kıyamazdım. Sıkıldım, yazmayı kestim.


bu, biraz gizemli bir vandalizm, açıklama yapmak lazım: İlk listede yokken öğrenciler tarafından benimsenip, eklenmişim; ama şimdi liste güncellenince biraz garip oldu. El yazısını tespit çalışmalarım sürmekte.. 8)

Kış Uykusu

Kışı yazdan daha çok seven arkadaşlarımız var (aralarında Düşes başta gelir), onları anlayamam. Benim sevdiğim tek bir mevsim vardır, o da yaz. Ankara’da sonbahar’ın başlangıcına da katlanabilirim (çok turuncu ve kızıl olur, havası da fena değildir; elmalar ve elmalı turtalar da cabası).

Bu kış çok tatsız bir kıştı, şimdi gidenin arkasından konuşmak gibi olacak ama 2015 de hiç iyi bir yıl değildi hani. Havaların soğumasıyla, derin bir kış uykusu özlemine girdim: kışın evden hiç çıkılmasa, ev dışı iletişimde bulunulmasa – sonbaharda makarnaları, turşuları, reçelleri ve unu stoklayıp, uyuyup uyuyup uyansak, bir şeyler atıştırsak, bir şeyler okusak, seyretsek, sonra yine sıcak yataklarımıza dönsek. Yapılmamış bir şey değil, bitkileri de katarsak hesaba, dünyanın çoğu bu düzene böyle ayak uyduruyor.

Bu dönem, üzerimde -kendi kaşınmamdan ötürü- epey bir ders yükü vardı, bütün dönemi ağlayarak geçirdim ama bir tek gün yoğunluk dışında başka bir şeyden şikayet etmedim: derslerin içeriği zevkliydi, öğrenciler de müthiştiler sağolsunlar ama çok büyük bir koşturmacam vardı: her dersi ilk defa veriyor olduğumdan ötürü, ders notlarını hazırlamak, derse hazırlanmak, çakışmalarla didinmek beni çok yordu. Ama tabii her masalın sonunda olduğu gibi, her şeye değdi (bkz. Figür A)

"FİZ409 – Maddenin Yapısı ve Özellikleri" dersinin final hatırası, bir dolu güzel insan ("& ben" 8)

Dersler -en azından benim için- çok zevkli geçiyor, her sorana memnuniyetimi dile getiriyordum; onlar da bu pembe tabloyu benim yeni oluşuma, motivasyonuma, kısaca "gençliğime" veriyorlardı (doğrusunu isterseniz bende de birtakım şüpheler yok değildi hani…) ama sonra bir gün, şimdi hangi bölüm / hangi ders olduğu lazım değil, misafir olarak 1. sınıf öğrencilerinin bir dersine katıldım da, memnuniyetimin sebebinin benim gençliğimden/motivasyonumdan değil de, öğrencilerimden gelmekte olduğunun tam olarak ayırdına varıp, ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha takdir ettim. Bugün de öğrenci anketlerinin sonuçlarına baktım, bütün derslerimden beni geçirmişler sağolsunlar (90’dan düşük notum yok! 8), sevindim durdum.

Ama ne diyorduk? "Yine kış, yine kış / Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış" (A. Haşim) ya da daha da damardan gitmek gerekirse: 

Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
(Ahmet Muhip Dıranas)

Eliot’a, "Journey of the Magi"ye hiç girmeyecektim, ama şu satırlara bir bakın, insanın içini dipten derinden nasıl üşütür şu giriş:

A cold coming we had of it,
Just the worst time of the year
For a journey, and such a long journey:
The ways deep and the weather sharp,
The very dead of winter.
(T.S. EliotLancelot Andrewes diyecek kadar iyi bilenler beni bu seferlik mazur görsünler lütfen)

Bu sene de Ece 3 Kral’a (Los Reyes Magos) yine muhteşem bir mektupla seslenip, mavi bir ışın kılıcı istedi:

Bu isteğinde geçen ay 1.den başlayıp, tamamladığı (7.yi hem de IMAX’de izledik, çok beğendik) Star Wars’un da büyük etkisi var tabii ama bütün dünya da Ece ile aynı heyecanı paylaştığından, üç kralın mavi ışın kılıcı bulmaları biraz zaman aldı ama mutlu son (hem de bir değil, iki tane getirdiler!). Bu aralar Ece bizi sağolsun, çok ama çok sevindiriyor! (Bu dönem bir de yaptıkları Schlieren Optik deneyleriyle aslan Proje 475 grupları sevindirdiler beni çok — 3 kral acaba onlara da bir şeyler getirmiş midir?)

Başka neler yapıyorum? Bugünlerde epey keyifli bir kitap okuyorum: Alex Schvartsman’ın "Explaining Cthulhu to Grandma and Other Stories"ini – 2-3 sayfalık SF/F flash-fiction hikayelerini birbiri ardına deviriyorum: kitaptaki hikayelerin bir kısmı Nature’ın "Future" bölümünde yayınlanmış; vaktiyle ben de birkaç tane hikayemi göndermiştim oraya da, bir tanesi direkten dönmüştü (Stargazing all alone by myself). Sonra yakın zamanda keşfettiğimiz, ailecek her gün defalarca dinlediğimiz Linzey Rae var (mesela daha geçen gün cover’ladığı, gene bir aile klasiğimiz olan, Shut Up and Dance‘i ile, yemek tarifi ki, zaten bu tarif sayesinde kendisiyle "tanıştık" — çok sert gelirse, hemen pes etmek de istemezsenizi bir de şu blog girişime bakınız efendim… şaka maka bir sene olmuş bu arada!).

Link, link, link. Saat sabahın 2’si oldu, uykum hala yok. Bir şeylerden daha bahsedecektim sanki ama mürekkebim bitti (bu yılbaşı yıllarca arzuladıktan sonra nihayet Adana’ya, Mehmet ile Almıla’yı ziyarete gidebildik topluca, (3) krallar gibi ağırladılar bizleri sağolsunlar).

Anahtar Kelimeler: 3 Kral, 3 Kral.. Voltran!


fi tarihinde bizim takım (soldan sağa: Barış, Bengü, -kırmızılıyı çıkaramadım-, ben, Efe)

 


Normal zamanlarımda ben

Bugün öğrendim, güzel haber.

TMNT2’de Bebop da, Rock Steady de, Casey Jones da ve benim için bir o kadar önemli, heyecan verici olarak Laura Linney de varmış. Daha bir şey istemem, take that honest trailer! Ayrıca: bugün, dün aromalı/maromalı puro içtim, daha iyiceyim. Nurullah Ataç okudum yine, buraya alıntılasam dedim, ayakta uyuklamakta olduğumdan bir başka gün artık. Hayat güzel (ha ha ha! 8). Ah, bir de bugün bir anime tavsiyesi aldım Kaan ve Canberk destekli, onu deneyeceğim -bir ara, üç vakte kadar-, Steins;Gate, arka planda iniyor şimdi.

Star Wars Trailer Sweded & Whaling

Gondry’nin "Be Kind Rewind"ı, epey beğendiğim bir filmdi. Bugün bunu gördüm:

 

Internette ne kadar da güzel şeyler var, mesela whaling gibi!

Geçen hafta, ondan önceki hafta filan pek iyi değildi; 2015 pek iyi değildi, 2014 pek iyi değildi. Canım sıkkın olduğunda aldığım ilaçlardan birini vaktiyle şurada bildirmiştim; bu da ikincisi:

 

 
 
amma videolu oldu ama dans etmek güzel… -çok çok çok özel durumlar dışında- insan mutsuzken dans edemez ki zaten! (bununla alakalı olarak sevgili Amy Poehler’ın "Kimse iyi vakit geçirirken aptalca görünmez" ("No one looks stupid when having fun") lafını da alıntılayalım buraya, hatta resim koyalım)

 

hatta hatta hatta videolar yetmedi bir tane de video bağlantısı verelim oldu olacak: Amy Poehler’s laugh is the best laugh in the world. Adile Naşit’inki de bir tanedir.