1.5 sene evvel, 30 ağustos’tan birkaç gün önce, sağ gözümde bir kızarıklık ve sürekli bir batma hissiyatı başlamıştı. tatile çıkacağımız için, bir baktıralım da öyle gidelim demiştik. 30 Ağustos günü hastaneler acil bölümlerinden ibaretti. biz de gazi üniversitesinin hastanesine gitmiştik, acil serviste nöbette olan mine hanım gözümle ilgilenmişti. çok tatlı bir insandı. yanlış hatırlamıyorsam korneada ufak bir çizilme olmuş. pansuman yapmıştı. birkaç gün sonra kontrole gittiğimde ona oliver sacks’in karısını şapka sanan adamını hediye etmiştik bengü’yle. gerçi, renk körleri adası sanırım konu düşünüldüğünde daha uygun düşerdi ama bence ilk kitap çok daha ilginç.
neyse, dün bengü’yle armada’da dolaşırken, paşabahçe’de bir bayanı bir yerlerden “gözüm ısırdı”, mine hanım olabileceğini düşündüm, bengü’ye sordum, o da mine hanım olabileceğini söyleyince, tanıdım.
paşabahçe’de bir şey demedim ama hemen yanındaki mudo’da da karşılaşınca, dayanamayıp sordum, “siz gazi üniversitesi’ndeki göz doktoru musunuz?” diye, o da beni hatırladı, “tatiliniz öncesinde gözünüzü muayene etmiştim, hatta bana kitap hediye etmiştiniz.” dedi. biraz toplamış, hala çok sevimli, güzel bir insan.. e tabi taraflar birbirlerini tanımayınca, konuşacak o kadar konuları da olmuyor. iyi niyetlerde bulunup vedalaştık. mudo’dan çıkmadan hasan ve ayşegül adını verdiğimiz iki bebek hediye ettik bengü ile birbirimize..
ben bunları yazarken Smiths’den ‘Ask Me..’ ile başlamıştım, şimdi ‘Half a Person’ çalmalarda.. dün ayrıca, Hearts in Atlantis’ten aynı isimli hikayeyi de bitirdim — sanırım içinde doğadışı olaylar, korku, gerilim olmayan ilk Stephen King. çok güzeldi, nostaljik oldum, hep bir takım “belirli zamanlar” geldi aklıma..