dün, bugün, yarın

dün: bahadır’la ayça ankara’daydı, onlarla buluştuk, ayça ile de sonunda tanışmış olduk. yarın öğlen istanbul’a dönecekler ama bugün kar bastırdı, hala da yağıyor, inşallah rahat dönebilirler.

bugün: kar yağıyor.. sabah dişçiyle randevum vardı fakat bugün izin almış olduğunu öğrendiğimden, belirsiz bir tarihe ertelendi şimdi. Mehmet Hoca’nın odasına baktım sabah, Mehmet Hoca -ve dolayısıyla benim cici Nokia 770’im de- anlaşılan bir süre daha rötar yapacak. Dişçiyi bulamayınca, ben de berbere gideyim dedim, saçlarım epey uzamıştı, onların bir kısmından kurtuldum. oradan da çarşıdaki fotoğrafçıya uğrayıp, dün çektiğimiz resimleri basılmak üzere bıraktım. teknoloji ne kadar gelişmiş! ben resimleri makineden bilgisayara, oradan da cep telefonuma aktarmış idim, fotoğrafçıya cep telefonunun hafıza kartını verdim ama aleti okuyamayınca, bluetooth ile aktarmayı gerçekleştirdik, içimden “vay be!” dedim.. aşağıda o resimlerden birini görebilirsiniz efenim.. 8)

yarın: yarın da kar yağacak anlaşılan.. bekleyelim, görelim.

Ayça & Bahadır + Biz 01/02/2006
Baho’nun kulaklara dikiz pls.. 8)

Güne güzel başla.. ama saat olmuş 14:03!..

Bugün öğlen Barış’la onlara gittik, Hülya Teyze nefis yemekler yapmıştı, afiyetle yedik, oradan da Ankuva’ya uğrayıp sevdiğimiz kardeşler olan Cardigans’ın son albümünü aldık: Super Extra Gravity. Nina nina nina.. hımmzzz.. özlemiştik onu biss.. albümü gerçi ekimde çıkartmışlar ama olsun, biz de bugünden itibaren dinleyeceğiz.. Artı, yarın bir aksilik olmaz ise Mehmet Hoca bölüme gelecek ve ben haftalardır beklediğim, yollarını gözlediğim Nokia 770‘ime kavuşacağım..

Geçen hafta fena halde dişlerimden çektim, dün de ilk olarak doktora gittim, perşembe günü tekrar görüşeceğiz – o görüşmede biraz daha hafiflemiş olacağım.. böylelikle, diş meselesini de halledince, bir süre için kendimle ilgili pek bir şey kalmıyor: pipo, şeker, egzersiz.. bakalım. Hedef 300 yaşına kadar genç kalmak, 1000 yaşıma kadar da yaşamak. Evet, i am iron man.. 8P 8)

Ya, yazıp yazıp duruyorum, asıl olayı unuttum: Bengü’yle iki haftadır deliler gibi Northern Exposure seyrediyoruz. İşin garibi, biz hariç herkesin vaktiyle bu diziyi TRT’de “Kuzeyde Bir Yer” adıyla verilirken güzel güzel izlemiş olması; biz ıskalamışız, kusura bakmayın. Herkesin hatırladığı bir favorisi var, çoğu kişi DJ Chris’i ilk olarak hatırlasa da, benim adamım Holling! Eğer şimdiye kadar siz de bizim gibi bu diziyle ilgilenmediyseniz ama hep arkadaşlarınızdan duyduysanız, bir denemenizi tavsiye ederim. 1990-96 yılları arasında, 6 sezon olarak yayınlanmış. Bazen ipin ucu kaçsa da, gerçekten her an, her şeyin olabildiği bir dizi. En koptuğu an da, az sonra gerçekleşecek olan bir düelloyu hiçbir şekilde durdurmayı beceremeyen Dr. Joel Fleischman’ın, “ama senaryo iyice bozulacak!” şeklindeki uyarısıyla durdurmasıydı.. Bir süre sonra diğer karakterler de doktora hak verir, ve “Haydi bir sonraki çekime geçelim, o çok daha eğlenceli hem..” derler ve.. 8) Ally McBeal’in uçuk filan olduğunu düşünüyorsanız, bir de 7 senelik öncülüne göz atın derim..

The Cardigans / Super Extra Gravity

Northern Exposure

bu aralar v2.92

bugün günlerden cuma. ankara bembeyaz. çaktırmadan gece yağmış, sabah uyandığımızda hala da yağıyordu, her yer tutmuştu. evde temizlik olduğundan kelli, okula geldim, sabahtan beri de iki bilgisayarla uğraşıyorum – bir tanesi temiz çıktı, o kadar sorun çıkartmadı ama öbürünün ethernet kartının sürücüsünü buluncaya kadar akla karayı seçtim. ayın 3’ü salı imiş, işte o günden beridir pipo içmiyorum. bıraktım öylece. önceden bir süreliğine bırakıp kendimi deniyordum -baştan diyordum ki mesela “3 ay pipo yok emre efendi, haydi bakalım rasgele!” bu sefer süresiz ve tahminim odur ki, temelli olarak bıraktım. bir süredir akşamları jimnastiğe de başladım (“akşam jimnastiği” adlı programımı gece ilerleyen saatlerde -tabii ki banttan olarak- star’dan izleyebilirsiniz 8P ). 80 ufak hareketten oluşuyordu, bir hafta sonra 160’a çıkardım, iki-üç gündür de 200 olarak uyguluyorum. sağlık maratonuma en son evvelsi gün şekere veda ile devam ettim. şimdilik sadece çayı şekersiz içiyorum ama tükettiğim günlük çay miktarı göz önüne alınırsa, bu epey şeker demek. hedefim 300 yaşıma kadar gençliğimi sürdürüp, ondan sonra da yodasal bir hayata doğru yelken açmak (özellikle kulaklar babında). yoda dedim de, aklıma geldi: favori dizilerim arasında bulunan robot chicken ile family guy’ı (hele de family guy’ı) tahtından indirmeye hayli niyetli bir diziyle tanıştım: drawn together. aşağıdaki gibi masum bir resimle yetineyim, yoksa zaten bilen bilir, bilmeyenin de bilmesine gerek yok..

Drawn Together

bir süredir stephen amca’dan the stand’e devam ediyorum, karakterler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Stu’dan ümitliyim, bakalım, “kim öle, kim kala..”

stephen king / the stand

muhasebe..

selamlar.. yorgun bir günün çok hoş bir ikindisi ve benim pek yazasım yok.. gidip çay alayım, bir nebze canlandırır.. [–insert pause here–] gittim, aldım çayımı geldim. bayramda istanbul’da idik. kuşetliyle gidip geldik. salı gecesi, yani bayramın ilk günü, buradan bindik, çarşamba sabahı haydarpaşa’ya geldiğimizde bizi karşılamaya ağabeyim ve deniz gelmişlerdi, çok güzel bir sürpriz oldu. güzel bir kahvaltının ardından ercü dayımlar evlerine döndüler, biz de anneanneme gittik. istanbul’un trafiğini her seferinde bir kere daha küçümsediğimi anlıyorum. kazasker’den küçük çekmece’ye 2 saatte gidip, 2 saatte de dönünce aklım başıma geldi (ankara, ankara, güzel ankara!..) perşembe günü barış’la annesi hülya teyze bize geldiler, iki istanbul’lu gibi, bir güzel sohbet ettik. barışlar bizde iken, aslı da ziyarete geldi, sonrasında ağabeyimin arkadaşları seden & hakan ile fehmi de geldi. daha evvel çok methini duyduğum bu üçlü ile sonunda tanışabildim: hepsi birbirinden güzel insanlar.

ağabeyimler..
Aslı, Seden, Ağabeyim, Hakan, Fehmi

cuma günü büyük gündü: ağabeyime aslı’yı isteyecektik! Ercü Dayımlar, anneannem, biz ve Hakanlar toplanıp Aslıların kapısını çaldık. Her şey çok şükür güzel geçti, gecenin sürprizi ise kalkmamıza yakın giden elektriklerdi.

kız isterken - bengü, seden, hakan
Bengü, Seden, Hakan – Aslılarda

cumartesi günü öğleye doğru bengü’nün taa anaokulundan arkadaşı Sema ile eşi Cem bize geldiler: İstanbul’da ikamet etmekle birlikte, ne zaman biz İstanbul’a gelecek olsak, onlar Ankara’ya, Sema’nın ailesini ziyarete gitmiş oluyorlar (and vice versa..). Kızlar bir güzel hasret giderdiler, göbek tokuşturdular (Sema da hamileydi).

Semaları yolcu ettikten sonra, Kadıköy’e, Gürer Bey’in sahafa yollandık.

sahaf palpa

Biz gittiğimizde Özgür Eylem ile Tron ve bir arkadaşı da gelmişti oraya. Sonrasında Doruk ve Dee’nin de katılımıyla oluşturulan fellowship, Robin’in de eklenmesiyle ve Çetin Beyciğimin de bizi gitmeye çalıştığımız Onur Kebap’a yönlendirmesiyle vuslata erdi. Güzel bir zirveydi ama içimden bir ses nedense bunun son HiTNet Zirvesi olduğunu söylüyordu.. Hande de o gün Londra’dan yurda dönüş yaptı ama son dakika tersliklerinden kelli gelemedi..

onur kebap zirvesi
Gürer Bey, Robin, Sururi, Bengü, Dee, Çetin Beyciğim, Patron, Özgür Eylem, Tron, Evrim Sütel – Onur Kebap, 12 Ocak 2006