Başlığı Çetin Beyciğimin vaktiyle yazdığı nadide bir blog girişinden aldım. Hakikaten de, bazen elinizde bomba, kalakalırsınız. Bu duyguyla (normal bir) insan en az iki kere karşılaşıyor olmalı: Okuldan mezun olduktan sonra iş ararken ve emekli olduktan sonra hayat ararken. Bir kere işe girdikten sonra, şansınız da yaver giderse, bir 30 sene kafaya pek takmıyorsunuz “neyim ben, neydim, ne olacağım, hele de ne olacağım?..” sorularını ama akademik dünyada kendinizi normal bir insana göre biraz daha fazla olarak elinizde bomba ile buluveriyorsunuz.
Bombayı ilk olarak, lisans boyunca yaşadığım existansiyalist takıntıları saymazsanız, İTÜ’den mezun olup da ODTÜ’ye başvurduğum günlerde keşfettim. İpin ucu yakılmıştı ama bomba rap şeklinde değil de, kariyer şeklinde geliyordu. Sonuçta ODTÜ beni kabul etmezse veya kabul edip de asistanlık vermezse dünyanın sonu olmayacaktı belki ama, Bengü’yle evlenmek hayal olacaktı şüphesiz. Bengü’yle kavuşamadıktan sonra da, dünyanın sonu olmuş, olmamış pek bir şey fark etmeyecekti (14 Şubat Sevgililer Günü bizlere kutlu olsun, aaa, merhaba Turan, nasılsın?).
ODTÜ yıllarım, pek çok kereler de belirttiğim gibi, mevcut hayatımın en güzel günlerini barındıran yıllar oldu. Şimdi hemen geçmiş gibi görünen 7 sene boyunca huzurdan huzur, mutluluktan mutluluk beğendim (can you say maşallah?). Ece Hanım’ın da çekirdek aile kadromuza eklendiğinden sonradır ki, status quo benim zirvem oldu.
Ama masalın şimdilik sonuna yaklaşıyoruz, bölüm sonu patronu ufukta hafiften belirdi. Bir yandan tezimi bitirmek için uğraşıyorken, bir yandan da postdoc için başvurularda bulunuyorum, gelecek konusunda kaygılanıyorum. Yine dünyanın sonu değil. Seneye bu zamanlar İngiltere veya Avusturalya veya bir başka ülkede postdoc değil de, vatan bayrağının dalgalandığı şirin bir ilimizde askerlik yapıyor da olabilirim ama İngiltere veya Avusturalya veya bir başka ülkede postdoc yapıyor da olabilirim, olabilir miyim, olsam ne güzel, bilirim..
Bu konularda her zaman sevgili Alex’i anarım. O değil miydi ki önce Ankara’da, sonra İstanbul’da, sonra Almanya’da, sonra birkaç kere Kanada’da kendine tekrar tekrar en baştan, sıfırdan yeni bir hayat kurmayı başaran! İşte böyle böyle. Siz yine de tercihen yukarıda neşredilen ülkelerde bir fizikçi tanıdığınız postdoc için adam arıyorsa beni bir çaldırın.. 8)
Seneye mutlulukla yazdığım bir blog’dan bu blog’a referans verme umuduyla..