Ande, Arry ve Ampshire

(.. urricanes ardly hever appen! *)

Lisans yıllarımda, İTÜ’de, aldığım kredisiz seçmeli dersler arasında sevgili Christoph Neumann‘ın verdiği Osmanlı Kentinde Gündelik Yaşam dersinde bir keresinde bir Rabia Hanım’ı incelemiştik. O dönemlerde Ayfer Tunç henüz doğmamış olduğundan ve dolayısıyla “Bir maniniz yoksa hükümdarım size gelecek” tadında bir eser yazılmamış olduğundan, o döneme dair bilgiler genelde ele ne geçerse (mektuplar, bir şehzadenin sünnet düğününün menüsü, …) onlar üzerinden olayı açımlamaya çalışıyorduk. Tamam, Osmanlı Devleti’nin yazışmaları duruyor, iyi güzel ama bizim derste anlamaya çalıştığımız konu saray erkanının değil, sade vatandaşın hayatı idi. İşte, bir keresinde dersi yanlış hatırlamıyorsam Rabia adlı bir bayanın bir şeyhe yazdığı mektupları incelemiştik. Söz konusu bayan, rüyasında yılan filan görüyordu ve bu şeyhle irtibata geçmesi yolunda telkinlerde bulunuluyordu (ilgili makaleyi netten bulur muyum diye arattıysam da ulaşamadım. Bir ihtimal akşam evde ders notlarımı bulurum yıllardan sonra hala duruyorsa ama %90 Süreya Faroqhi’nindi — sonradan not: buldum, çok ilgiliyseniz bkz. dipnot). Şimdi bunları yazma sebebime gelince, derste teyzenin rüyalarında gördüğü imgeleri Freudvari bir yaklaşımla çözümlemeye kalktığımızda, teyzenin epey bir özeline girmiştik (bir şeyi Freudyen inceleyip de işin içinde cinsellik görmemek zaten imkansız! 8). Yani ne yazdığınıza dikkat edin, 300 yıl sonra, bambaşka çözümlemeler yapılabilir! Hal böyle olunca sanal alemde kapı komşum, gerçek alemde can dostlarımdan biri olan Hande’yle günde 5-6 ortalama ile gerçekleştirdiğimiz e-posta diyaloglarımızı çözümlemeye kalkacak olanın vay haline, zira aralarinda pek cok sürreal tarzda yazılmış olanlar barınmakta 8)

Yine çenem açıldı, iki çift laf söyleyeceğim, ona giriş olsun diye yazdıklarım o iki çift lafın önüne geçti. Neyse, geçenlerde Hande ile gündemimizde Mr. Harry Potter’ın akıbeti üzerine spekülasyonlar vardı, tabii bir de Hande’nin ve benim vaktiyle konuya ilişkin girişlerimiz de var, hazır kitap çıkmadan benimkileri bir özetleyeyim dedim. Bunu da Oscar tahminleri için ünlülere sorulan metodla yapacağım:

Soru: Sizce Harry Potter serisi nasıl bitecek?
Cevap: Öncelikle bana bu imkanı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bence Rowling, Bay Potter’a kıyamayacak ama o “gökteki quidditch maçına” fakir oğlan (adını vermeyeyim) yollanacak. Draco Malfoy 6. kitapta işaretini verdiği üzere son dakikada iyilerin tarafına geçecek ve hayatını Harry için (ya da daha mantıklı olarak en nefret ettiği kişilerden biri olan Hermione için) feda edecek. Harry büyü yeteneğini kaybedecek (serinin son kitabı olması şerefine). Sirius Black’in kardeşi olan ve 6. kitapta baş harflerini gördüğümüz Regulus Black (R.A.B.) Harry’yi sahiplenecek, Hollanda’da nikah kıyıp, bir ömür boyu mutlu yaşayacaklar.. Ha, bir de yazmama gerek yok ama yazayım yine de, Snape hep iyilerin tarafındaydı, hala onların tarafında (ne şaşırtmaca ama! 8P )

Soru: Peki siz serinin nasıl bitmesini istersiniz?
Cevap : Çok güzel bir soru, akıllıca… Efendim, ben Neville’in asıl oğlan olduğunun ortaya çıkmasını, Snape’in, Yüzüklerin Efendisi’nin sonunda Frodo’nun yüzüğü atmaya yanaşmaması gibi, 6. kitabın sonunda “Başlarım böyle işe! Para mı veriyorlar kal diye ülen!” haykırışıyla bu sefer hakikaten kötülerin yanına geçmiş olmasını, Harry’nin kitabın 30. sayfasında öldürülmesini ve buna rağmen kitabın oylumunun 700 sayfa civarında olmasını, Hermione’nin Ron’dan hamile kalıp (malumunuz, İngiltere istatistiki olarak en genç yaşta doğum yapılan ülke) aksiyondan bu nedenle mahrum kalmasını ve Sirius Black’in mezardan, öte dünyadan oradan buradan şuradan bir yerden çıkıp, kick ass yapmasını, … isterdim.

Cevaplarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ederiz.
Asıl ben teşekkür ederim efendim. Son yıllarda yaptığım en seviyeli söyleşiydi.

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Mesela bu söyleşinin formatını aslında hastası olduğunuz Dan Tobin’in bugünkü girişinden esinlendiğiniz hakkında?
Kem küm.. Ben zaten inecektim. [Arkasına bakmadan kaçarak uzaklaşır]


Robot Chicken’da Harry Potter’ın Quidditch Süpürgesi ile geçirdiği bir kaza sahnesi vardır, internetten bulamadım, akşam (bunu da) unutmazsam capture eder koyarım. Onun yerine az bilinen, piyasadan toplatılmış HP kitabı olan “Harry Potter and the Half-Horse Prince”in kapağını koyayım Peter Shaffer‘den özürlerimle.

DR - Equus


Dipnot
Öncelikle: isim Rabia değil, Asiye Hatun imiş, kaynak da Süreya Faroqhi değil, Cemal Kafadar çıktı.

[…]İşte bu şehirde, 1630’lu yılların sonlarında, Kadri Efendi’nin kızı Asiye Hatun, Veli Dede adlı bir şeyhe bağlanmış ve iki seneden kısa bir sürede birer birer ilerleyerek esma-yı seb’ayı (Allah’ın yedi ismini) zikretmeye icazet alacak kadar mesafe katetmişken, şeyhinden soğur. Tasavvufi bir yola girerken beklediği şekilde “kalbi [nin] gözü tam bir mikdâr açılmağa başlamışken” ruhî gelişmesi duraklar, nefsiyle giriştiği mücadelede gerilemeğe başlar. Sebebini kendisi de bilmez ama şeyhe bir suç atfetmekten çekinir, kabahatin kendinde olduğunu düşünür. Hatun böyle “gamkîn ve mahzûn” iken bir başka şehirde,,Uziçe’de bir Halvetî dergahında postnişîn olan Muslihüddin adlı bir şeyhin ünü ver herhalde çeşitli kerametleri kulağına gelir. Belki de karizma denilen kavrama her zaman bir nebze katılması gereken bir diğer yanı duyulmuştur şeyhin, yakışıklılığı. Cezbe ile cazibenin örtüştüğü alanı kestirmek zor ama tasavvuf tarihini cinslilendirmek istiyorsak bu alan üzerinde düşünmemiz şart sanırım. (Zaten Asiye Hatun’un rüyalarında, kıyafet/fizyonomi bilimi geleneğinde görüldüğü gibi, iyi insanlar hep güzeldir, kötüler de çirkin.) Konuyu babasına açıp Muslihüddin Efendi’ye “bazı bahane ile” bir adam gönderir ve bu şekilde aşinalık kesbettikten sonra “muhabbet gönül tahtında karâr eyler”. Bu yeni “muhabbet kemendi boynuna” bağlanmakla, dertli hatun eski ruhî gelişme çizgisine kavuşur gibi olduğunu hisseder. Hisseder ama pusulasız ve kılavuzsuz olarak yön değiştirmiş olduğu için yaptığı işin doğruluğundan emin değildir. Hiç olmazsa meşrulaştırmak gerekliği duyduğu tahmin edilebilir.

[…]

Asiye Hatun, rüyalarını yazıya döktüğü sıralarda evli değildir anlaşılan. Yaşını bilmiyoruz, ama kendini evlilik çağını geçkin olarak görmediği tahmin edilebilir. Bir düşünde kör ve çirkin bir yaşlı kadın olarak beliren, “velîler aldayıcı, sükker gösterip zehir içirici” dğnyaya kardeşlerinin nikah (daha doğrusu, “kâbîn”) kıyıp sonra talâk verdiklerinden ama kendisinin hiç kıymadığından söz eder. Acaba kardeşleri evlenmiş (ve boşanmış) da kendisi evlenmemiş midir? Kesin bir şey söylemek zor. Ancak evlilik motifi rüyalarda sık sık boy gösterir. Elimizdeki ilk rüyasında Muslihüddin Efendi’yle evlendirildiğini görür. Yine bir suçluluk duygusuyla, sadece ve sadece ruhların birleşmesi anlamında yorumlar bu rüyayı; cinsel yakınlaşma içeren, dünyalık bir evlilik olarak anlaşılması ihtimalinden belli ki rahatsız olur. Ancak, bu düş evliliklerin nasıl anlaşılması gerektiğini belirledikten sonra, birkaç kere daha kendini şeyhinin ya da Hazreti Muhammed’in nikâhlısı olarak görür ve kâh “safâ ile” kâh “sürûr ile” uyanır.

Şeyhinin bir kere kendisini kucaklayıp sıktığını görür, ama bu “Hazret-i Ömer İslâm’a geldikde Hazret’i Resûl (s.a.s.) Ömer’i böyle koçup” sıkması gibidir. Bir başka kez, birisi görünür ve nikahtan sonra şeyhiyle aralarında “mahremîyet olup mübârek eliyle cismine” dokunacağını ve hatunun tüm beden marazlarının iyileşeceğini müjdeler; hatuna önce hicâb gelir ama utanıp sıkılmasına gerek yoktur, çünkü “ol azîzde beşerîyet yokdur… rûh-ı sırfdır”. Görüldüğü gibi, bu düşleri yazarken, hatta görürken, yanlış anlaşılabileceği konusunda kaygılanır ve bunu açıkça ifade eder. Ama 20. yüzyılda kendisini okuyanların rüyalarda boy gösteren bazı motiflere bambaşka kulplar takabileceğinden elbette habersizdir: bir rüyasında ot bürümüş bir bahçede yılanlar görüp kaza ile sokmalarından korktuğunu, bir diğerinde şeyhin oturduğu sakfı tutan “direğe dayanmış, bir mertebe hicâble… azîze katı yakın” durduğunu, yorumsuz iletir. [Burada amacımız birtakım motiflerin anlaşılmasında zaman içinde ortaya çıkan kültürel değişikliklere değinmek, yoksa Freud’çu ruhbilimsel çözümleme ayrı bir eğitim gerektirir; aksi takdirde sık sık yapılan vülger Freud’çuluk hatasına düşmek kolaydır. Öte yandan, rüyaların yorumlanmasında uzun ve sivri nesnelerin erkeklik uzvunu simgelediği görüşünün modern insana has bir görüş olduğunu ve birdenbire Freud’la başladığını düşünmek yanlış olur. İkinci Bayezid devrinde, çeşitli tabir kitaplarından derlenerek oluşturulan Kâmilü’t-ta’bir adlı eserde, İbn Sîrîn zikredilerek şu görüş belirtilir: “bıçak te’vîlde oğlan ola ve bıçak kını’avret ola”.]

Mütereddit Bir Mutasavvıf: Üsküp’lü Asiye Hatun’un Rüya Defteri 1641-43 – Cemal Kafadar, Dr., Harvard Üniversitesi Tarih Bölümü
Topkapı Sarayı Müzesi Yıllığı 5 (1992)

Asiye Hatun’un kendi yazdıklarından ilgili bir kısmı da aşağıya taradım. Elle yazayım dedim ama aksanlar beni benden aldılar.

Cemal Kafadar Asiye Hatun Rüya Defteri Topkapı Sarayı Müzesi Yıllığı 5 1992

KarWaiWong

Fallen Angels - http://www.sensesofcinema.com/contents/01/13/wong-symposium.htmlBugün blog yazma günüm. Bir önceki mesajda da belirttiğim üzere, akşamları pek de öyle Bir film koyayım da, seyre dalalım seçeneği açık olmuyor (Inactive). Hal böyle olunca da, şöyle güzel bir çözüm buldum: sevdiğim filmlerden birini koyuyorum, o arka planda oynarken ben arada ona takılıyorum, sonra yine işimin başına dönüyorum, film kendi yolunda, ben kendi yolumda seyrediyoruz, bir 10 dakika sonra yine yollar kesişiyor, vs.. Mesela geçen hafta çoktandır izlemediğim My Sassy Girl’ü (Hırçın Sevgilim / Yeopgijeogin geunyeo) (2001) taktım, ilaç gibi geldi (başta yazdıklarımla çelişecek olsa da, dürüstlükten şaşmamak lazım: My Sassy Girl’ü aslında öncülü (prequel) mantığıyla çekilmiş ve gerçekten çok çok kötü bir film olan Windstruck’ın (Nae yeojachingureul sogae habnida) (2004) bıraktığı kötü tadı silmek için tekrardan izlemiştim – yani öyle zaman yok filan diyoruz ama işin içine Ji-hyun Jun girince de vakit bulunuyor. 8)

Faye Wong - http://www.milinkito.com/cine100/?id=59Evvelsi akşam Ece’yi yatırmıştık, biz de biraz öyle böyle uyukluyor gibiyken, aklıma Chungking Express (Chung Hing sam lam) (1994) ama özellikle Faye Wong geldi, hemen soundtrack’ini başlattım ama müzik tek başına yeterli gelmedi, filmi de peşisıra başlattım böylelikle. Filmin ilk bölümünden çok az şey aklımda kalmış ilginç oldu. Çok çok güzel.

Chungking Express - http://www.lovehkfilm.com/reviews_2/chungking_express.htmAkabinde, doğal olarak Kar Wai Wong’um “geldi”. Yani, Kar Wai Wong deyince tabii ki In The Mood for Love (Fe yeung nin wa) (2000), yok efendim 2046 (2004), ama benim favorilerim daha vahşi, daha çiğ, ham filmleri mesela Fallen Angels (Duo luo tian shi) (1995), hele de jilet gibi Happy Together (Chun gwong cha sit) (1997) – bu filmde daha hemen başında çaktırmadan, bilinç altına usulca sızdırılan Caetano Veloso’nun Cucurrucucu Paloma‘sı, sonra filmin sonlarına doğru oğlanın Tony Leung’un ses kaydını dinlediği sahne.. bu filmden nasıl sağ kalarak çıktım, bilemem.

Fallen Angels - http://www.unizh.ch/ostasien/braunwald/urban.php?topic=Hong%20Kong%20CinemaHappy Together - http://www.wpcmath.com/films/happytogether/happytogether2.html
Happy Together - http://www.wpcmath.com/films/happytogether/happytogether2.html


Haftaya Löker’le 3 Kar Wai Wong bir arada günü yapmayı planlıyoruz. Ve evet, yukarıdaki filmler..

Filmleri seyretmiş olan şanslı kesim olur a, bir gün bu girişe denk gelirler diye, vaktiyle vardıkları o tadı biraz hatırlatsın diye, aşağıya filmlerin soundtrack’lerinden seçtiğim 3-5 şarkıyı koyuyorum. Yine çok düşük kaliteye (64KBPS) sıkıştırdım, kusura bakmayacaksınız artık.

Chungking Express

Fallen Angels

Eskiden (biz lisedeyken, üniversitedeyken) şimdinin (daha doğrusu geçen senenin) Faithless’ı neyse, işte o zamanın da Tricky’si vardı. Bu amca 1995’te Whale diye çok çok çok iyi bir grubun (ki tutunamadılar) We Care albümüne yardım etmişti (ilk CD’lerimden biridir). Fallen Angels’ın soundtrack’i bana fena halde o albümden Tryzasnice’ı hatırlatmıştı. Bir de, hep söylerim, Fallen Angels’ı uykusuz bir gecede seyretmiştim ve filmle frekansımız tam tutmuştu (Böylesi bir durum bir kere de Richard Linklater’ın Waking Life (2001)‘ında gerçekleşmişti).

Happy Together

Ne söylenebilir ki… O zaman 1!2!3!4!

Happy Together (orig. by Nylons)

Imagine me and you, i do
I think about you day and night, its only right
To think about the girl you love
and hold her tight
So happy together

If i should call you up, invest a dime
and you say you belong to me, I’d lose my mind
Imagine how the world could be so very fine
So happy together

I can’t see me lovin’ nobody but you
For all my life
When you’re with me, baby the skies will be blue
For all my life

Me and you and you and me
no matter how they toss the dice, it had to be
The only one for me is you and you for me
So happy together
(3 more times)

So happy together (8 times)

Sonradan aklıma gelen gereksiz bilgi: Kar Wai Wong’un görüntü yönetmeni Christopher Doyle’u çok severim ben, müthiş Paris Je T’aime (2006)‘deki en anlamadığım segment’i o çekmiş olsa da! 😉

Faye Wong

Ececececece

Bir süredir (2 yıldan biraz az bir zamandır), kendime zaman ayıramıyorum. Bütün günler torbaya girdi. Okulda koşturmaca oluyor, vakit yetmiyor nedense, hem de her zamankinden daha az çalıştığımı söyleyebilirim ama yine de zamanın çoğunda ders çalışıyor oluyorum ve zaman yetmiyor, saat yetmiyor, saat sekiz buçuktan bir anda beş buçuğa atmış oluyor. Günler geçiyor. Akşam Ece’yle oynuyoruz, altı buçuk – yedide başlıyoruz dokuz – dokuz buçukta yıkayıp yatırıyoruz. Ece’yle oynamak güzel ama nedense işte bazı günler çoğu günler o iki – üç saat sonsuz gibi geliyor, kendimi “Ah, bir yatma vakti gelse..” diye düşünürken buluyorum. Ece’yi yatırdıktan sonra, bazen de yatırmadan hep birlikte, yemeğimizi yiyoruz. Sonra gazeteye göz atıyoruz. Sonra uyuyakalıyoruz. Hala cuma akşamı mesai bitiminde “Yaşasın hafta bitti, iki gün tatil!” diye kek gibi seviniyorum. Ece erken kalkıyor. Hala perşembe akşamları yatarken, cuma gününün temizlik günü olmasından dolayı erken kalkmak zorunda kalacağımı düşünüp surat asıyorum. Ece daha erken kalkıyor, her gün erken kalkıyor. Ben hala eski zamanda kalmışım. Üstelik Ece’yle evde geçirdiğimiz zamanın %80’inde Bengü ilgileniyor kraliçeyle. Ona rağmen. Tabii böyle yazıldığı gibi durmuyor, bir kere her gün, fizyolojik açıdan mümkün olsa neredeyse her saniye şükrediyorum böyle müthiş bir yaratığa sahip olduğumuz için. Sağlıklı olsun, keyifli olsun, hiçbir zaman canı sıkılmasın yeter ki. Ece Böceğim.

Ece - 24 Haziran 2007

İsmail and Me

Geek’lik derecenize bağlı olarak bilebilir ya da bilemeyebilirsiniz fakat, mayıs ayı geldi mi, Linux ve Özgür Yazılım Şenliği de çok bekletmez, birkaç gün içinde o da geliverir. Beni de bir sevinç alıverir zira benim gibi pis bir windosçu adamın arkadaşları ağırlıklı olarak lüniksçü ağır ağabeylerdir. Bir güzel el ele tutuşur, halkaya katışırız, çayırda çimende seke seke oynarız. İşte taa o zamandan yazacağım, kısmet takriben 2 ay sonrasınaymış, bu şenlikte bir İsmail Efendi ile tanıştım ki, “demek ağır bir taş kaldırmışım bir yerlerden, hayır duası kazanmışım” dedim kendi kendime… 1 numara bir insan, öyle işte. Ve evet sevgili Karalamalar okuyucuları, gördüğünüz üzere bu sitede yazılmak için ille ki sansasyonel olmak gerekmiyor (sözüm size Eki, Gürer, DF, DK ve niceleri!), işte hodri işte meydan! 8)

5/5/2007 Çatı, ODTÜ

Benim poz verme şeklimle ilgili laf eden birtakım terbiyesizlere (onlar kendilerini bilirler DorukDidem) hamiş: Evet efendim, sırf size inat verildi bu Alamancı Sururi pozu. Ayrıca burnumun da tam bir artı oluşturduğuna dikkatinizi çekerim (o ne öyle yaw?)

8 adımda denize nazır doktora diploması hazır…

Boşu boşuna bunca uğraşmışım. Geçen gün, Barış’la keşfettiğimiz üzere mezun olmak üzere biraz açıkgöz olmak yeter de artar bir şart imiş!..

Biz yandık, sizler yanmayınız diye, işte alın size 8 adımda garantili doktor olma metodu

Üstüne basın büyüsün...
8 adımda doktor olma metodu

  • 1 Ortalığın tenha olduğu bir an kollanır..
  • 2 İşte cüppeler orada! Ürkütmeden yaklaşılır.
  • 3 Çaktırmadan,…
  • 4 hiç çaktırmadan ilgili cüppeler özgürleştirilir
  • 5 [Wingman/Buddy‘yi de unutmamak lazım]
  • 6 Bir güzel giyinilir, az kaldı doktor olmanıza.
  • 7a,b İlgili -kanıt teşkil edilebilecek- resimler çekilir.
  • 8 Gelsin kızlar, arabalar, partiler… (Renkli fotokopi çeken bir yere uğramayı da ihmal etmeyin, ha, bir de tipp-ex’i!..

Ayrıca :
Şekil A

OBM video konferans üzerinden sunum yaparken.
OBM video konferans üzerinden sunum yaparken.

Şekil B

Sururi vs. Harry Potter - New Guy in Hogwarts
Sururi vs. Harry Potter – New Guy in Hogwarts.