…her şey o kadar da kötü değil tabii ki. Mesela İngilizce’deki "to carry a torch (for somebody)" deyişi. "She’s still carrying a torch for you" – cümle içinde kullanımı. İncelikler.
– Ne diyor şimdi bu adam? dedi kız oğlana, köşeyi dönerken.
– İşte, dedi oğlan, işler o kadar da kötü sayılmazmış, incelikler filan varmış.
– Aptal şey, o kadarını biz de anladık, sinemaya gidelim mi? dedi kız.
o kısım benim hatırlayıp da uyarladığım şekliydi, normalinde meğerse sinemadan dönüyorlarmış bunlar:
Hava kararıyordu. Köşeden bir genç kızla bir genç adam göründü kolkola. Delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kız da başını sallıyordu. "Bana kalırsa film biraz karışıktı," dedi genç adam. "Bazı yerlerini anlamadım." "Canım," dedi kız, "Sonunda çocuk ölüyor işte." Aptal," dedi delikanlı, "O kadarını biz de anladık."
[OA,TO,Son.]
Odama iki fotoğraf koydum, ikisinde de sigara içen hanımlar var ama bilinçaltımdan gayri, tesadüfi(dir herhalde). Bir tanesi tabii ki Nuria’nın fotoğrafı idi, diğeri de iki ay kadar evvel keşfettiğim (kucağında köpek taşıyan adam fotoğrafıyla ki bir ara mutlaka GüzelOnlu‘ya göstermeli) Joel Meyerowitz’in Times Square, 1962’si.
bir de bir de.. — “You had me at ‘Hello’…” vardır, çok hoşuma gider.
Mücap Ofluoğlu — .