=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=
From: Emre Sururi Tasci
To: Dogan Gegeoglu
Date: Tuesday, June 6, 2000, 8:46:43 PM
Subject: [DUZYAZI] solaris..
Files:
–====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-===–
Quoting Dogan Gegeoglu:
merhaba dogan! pakedini hala gondermedim, ozur – son hazirliklari
yapmaktayim lakin, haberin ola… (werther’i okumustun, degil mi?
degilse acilen soyle!)
>> 24 haz – 14.00
>> Solaris (yön : tarkovsky. oyn: Natalya bişey ile anotoly bişey
>> (satranççı olan değil))
DG> Tesaduf bu ya, dun aksam Rai’ de izledim. Tamam italyancam iyi degil (bilen
DG> bilir, bir ara unutup en bastan ogrenmek zorunda kalmistim) ama her zaman
DG> oldugu gibi kitabin tadini bulamadim dogrusu..
yahu, iki hafta onceydi galiba, eki’lerdeydik ve sanirsam, ve eki,
pamir olmasi lazim, bir arkadasimiza “yinegene” solaris’in filmini
kotulemekteydi -ve dahi arkasimiz da pamir degil de cetin’di sanki- ve
ben, ve ben gene mudahale ettim:
solaris’i, vaktiyle emresevinc’in tavsiyesiyle okumus idim. emre (the
other), kitapta, gezegenin iletisim kurma tesebbuslerine bitmis idi,
dusunen koskoca bir sey! ve humanoid degil! dusunce tarzi bizimkiyle
alakasiz! muhtesem bir sey! bu bir gezegen (bu bir ucgen!)… benzeri
bir heyecandi -hakli olarak- yasadigi…
oysa ben, oysa ben gidip guzelim kitapta neye takilmistim bilir
misiniz (efendiler)? evet, ben gidip “giden sevgilinin
donusune” takmistim kafayi, o miniminnacik ayrintiya vurulmus, bitmis,
olmustum, aksama bir sanci. ve filmine gittigimizde de (aman tanrim,
simdi son yemek gibi bir sey sayilir artik o pidecideki mini-zirvemiz,
ain’t it?) bir de bakmistim ki, koskoca tarkovsky, potemkin tarkovsky
de ayni noktaya takilmamis mi! ahh.. ahh… “gidip de geri donen
sevgili”nin o guzelim sari-kizil saclari (bu arada, kisisel bir gorus
olarak, “giden sevgililer” asla ve de asla ve asla geri
donmemelidirler, “giden sevgili” olduklari gercegini o guzelim
gozlerinden, guzelim endamlarindan ve guzelim her seylerinden asla
cikarmamalidirlar.
beni sorarsan, hamdolsun yuce Rabbime, cok iyiyim…sinavlar kotu basladi,
kotu baslayanlar iyiye donustu ve su siralar (the 2nd day) iyi olarak
da seyirlerine devam ediyorlar cok sukur. whiskey in the jar bitti az
once (konser versiyonu, bahadir’dan almistim) simdi de last
caress/green hell calmalarda… hoj bir sey yani..
ben baska ne diyecektim ki? unuttum.
>> … I don’t knoW whY, I don’T knoW HoW, buT She’s NoboDy’S babY NOw. nIcKc
DG> … Nobody’s fault but mine – zeppelin?
hi-him. ama simdi bunun altina ne yazmali, hangi sarkiya dalmali?
… she’s leaving home after living alone for so many years bye, bye
yiheaa! blitzkrieg konser yorumu basladi simdi de… metal! metal!
metal!..
ve gelelim gunun oyununa: half-life:
“to begin with, we must decide what physical quantities we would like
to calculate. In the case of decays, the item of greatest interest is
the lifetime of the particle in question. What precisely do we mean by
the lifetime of, say, the muon? We have in mind, of course, a muon at
rest; a moving muon lasts longer (from our perspective) because of
time dilation. But even stationary muons don’t all last the same
amount of time, for there is an intrinscially random element in the
decay process. We cannot hope to calculate the lifetime of any
particular muon; rather, what we are after is the average (or “mean”)
lifetime, tao, of the muons in any large sample. Now, elementary
particles have no memories, so the probability of a given muon
decaying in the next microsecond is independent of how long ago that
muon is created. (It’s quite different in biological systems: An
80-year-old man is much more likely to die in the next year than is a
20-year-old, and his body shows the signs of eight decades of wear and
tear.)
“Introduction to elementary particles”, david griffiths
simdi oyun basliyor, isimler, yazilar vesaire filan geciyor,
gorduklerimiz bizim bakis acimizdan, adam ilerliyor iste, bir kurumun
(black mesa) arastirma merkezine gitmek icin kurumun dahili
teleferikimsi tasitina biniyor, bir yandan da bir tur rehberi,
inline-phoning’den gecilen yerleri tanitiyor, neyse, yaklasik yarim
saatten sonra, bizim calisma yerimize geliniyor… adamimiz 27 yasinda
ve teorik fizikci, sakali, biyigi ve gozlukleri var, laboratuvara
dogru ilerlerken karsilastigi ak cubbeli bilim adamlari onu
hasliyorlar, iste “nerede kaldin, yarim saat once burada olmaliydin,
deneyin baslamak uzere” (bu noktada, oyuncu olan zat ciglik cigliga
bagirmaktadir: “ne deneyi! ne deneyi! yahu ben teorik fizikciyim, ne
deneyi! bohu bohu ulan burada da deney, burada da deney… nedir bu
benim cektigim / bahtsiz kaderim?)
neyse, sonucta deneyde bir aksaklik oluyor ve merkezdeki bilim
adamlari yaratiklara donusuyor ve baska bir boyuttan da yaratiklar
geliyor… is bu kadarla da bitmiyor: sirket, rezillik disari sizmasin
deyu asker masker gonderiyor dellilleri ve fizikciyi ortadan kaldirmak
icin… iste boylece oyun da tam anlamiyla baslamis oluyor… atmosfer
o kadar iyi ki, iki kere altimi islattim. acaip tirsa tirsa
oynuyorum… ama oynuyorum da oynuyorum…
bunlari da gecelim efendim, gelelim dun aksama:
ondan once, gelelim evvelki aksama: 27 mayis’ta soniki’yi yazmaya devam
etmeye basladim, ilk yazdigim bolumun icerisinde de karakter
hamlet’ten ve jutland prensi amleth’ten bahseder… neyse, iste
evvelki aksam bengu’yle konusurken, ona bu bolumu okudum… ertesi gun
ise (yani dun aksam) ben bora hakan koray’larda toplandik (bu koray,
lokerkorayloker degil, baska bir arkadas).. ders calismiyorken
televizyonda baktik kanalE jutland prensi’ni koymus, basrolde de
gabriel byrne amcamiz (rapelle toi-usual suspects ve dahi -asil olarak
da- “a polish wedding” off ya, cok guzel bir filmdi, oradaki
insanlardi)… cok hos bir surpriz oldu bu benim icin tabii, daha bir
gun once bahsini acmis oldugum bir eserle ertesi gun tv’de
karsilasmak… partial bora’yla jutland prensini seyrettik ve, cok iyi
olmasina ragmen, bazi sahnelerde gulmekten koptuk: yahu eserin dekmani
amleth butun savaslarini hile ile kazaniyor, adilik yapiyor, sonunda
bas kotuyu de cotank diye oldurunce ben “dua edelim, hic degilse bunu
sirtindan bicaklamadi” dediydim de epeyi gulduk (nb, savas olayi
muhtesem islenmisti)… neis, neis, amleth
bitti, bir baktik ikinci kanal’da ne baslamis? “macbeth”… oturdum,
onu da seyrettim, bora yari yolda uyudu (hain bora). macbeth’i de
yedim yedim bitirdim, ikinci kanalda onun ardindan renoir ile ilgili
bir prog. verdiler (c++), izledim, kulturum artti (bugun bengu’yle
konusurken, olaylari anlatiyordum, renoir’in adini hatirlayamadim,
“ama sana adi haric butun yasamini anlatayim” dedim, yok boyle bir
sey… gittim, sair regnier ile karistirdim adami da, sagolsun bengu
tahmin etti, ama bu benim cehaletimi gostermez efendim! emir’lerde
pizza yerkene bora’yla yasadigimiz cezanne – gaughin meselini
hatirlayiniz (bora’ya not: BEN ASLA UNUTMAYACAGIM HAR HAR HAR! 8)
neyse, renoir da bitti ki bir baktim atv’de bir fransiz filmi
baslamakta (bu arada sana, idris’le saptadigimiz fransiz filmleri
aksiyomunu aciklayayim:
tum fransiz filmlerinin konusu: iki erkek ve bir kadin vardir, kadin,
birinci adami ikinci adamla aldatir ve herkes aci ceker. istisnalar da
kaideyi bozamaz efendim, zinhar!)
iste dunku filmde muhtesem bir istisnaydi: bir kadin var, hamile,
kocasi terk etmis, ayrica da 9 yasinda bir oglu var… dogum
yaklastigi icin oglani, tasra’daki arkadasinin yanina goturuyor ve
filmin sonuna kadar da bir daha gorunmuyor… kadinin arkadasi olan
kadin da, onun kocasi da muhtesem insanlar, muhtesem muhtesem… ama
aralari cok bozuk, adam surekli iciyor, kadin onu onemsemiyor (filmin
ortalarinda, kadinin, adamin evde dogum yaptirmasina israr ettigi icin
vaktiyle olu bir dogum yaptigini ogreniyoruz) ikisi de bu cocuga
baglaniyor ama muhtesemlik de burada: filmde yer alan cocuklar (ki
bunlar da zaten bir bizim oglan, bir de komsu kucuk kizdan ibaret)
buyuklerin gozunden anlatilmiyor/ buyukleri kendi gozlerinden,
cocuklari kendi gozunden goruyoruz… off ya, cok guzeldi film dogan..
insallah alanda vaktiyle izlemis olanlar vardir da, bu mesaji okuyup
filmi tekrar hatirlayip iclerini isitirlar… neyse, iste boyle boyle
stop.
cok sevgiler f.k.k.
… EN GuZelI / HIcbIr sEYIN OlmayIsIYdI… gALIba. emre
haydi neyse, madem dustu cenem bir kere, devam edeyim: film saat 4
gibi bitti ve o sirada kanalE, amleth’i bir daha vermeye basladi (yok,
bu sefer seyretmedim). oturdum, bugunku sinava calistim, ezan
fasillarindan sonra da dualarla yattim, uyudum. ruyamda buyuk
ulkuculerden birinin cenazesindeydim ama sanirim ulkucu degildim. olen
kisinin adi hilmi ziya gurses imis ve tabutu tasiyanlara bakinca
yildirim gurses’i (ne alaka?) gorup, onun agabeyi olduguna kanaat
getiriyorum. torene katilinca, gozlerim nasil doluyor, nasil kahir
basiyor, agliyorum… once tutmaya calisiyorum, ama sonra koyveriyorum
kendimi, iki gozum iki cesme, icimi ceke ceke… sonra, yuzumu yikamak
uzere, orada bulunan bir camiinin altindaki pasaja giriyorum, orada
nur yuzlu bir adam var (sakali yoktu ama biyiklari gur ve bembeyazdi
ve cok babacandi), o bize (benim yanimda pamir de vardi) lavabonun
yerini gosteriyor, yikiyoruz yuzumuzu (pamir buralari okumayacagina
gore, kendimce yorumlayip, kehanet kivamina sokayim ruyamin su son
kismini:
1. ihtimal: pamir musluman ve ulkucu olacak (himm, gecelim 8)
2. ihtimal: pamir ferahlayacak. (insallah oyle olur zira iki hafta
sonra oss’ye girecek, insallah (hayirlisiyla) gonlunce bir yer
kazanir, bassarili, mutlu ve huzurlu olur)
iste boyle.. ruyada bir de bir oyun olayi var, ben de oyunun
(bilgisayar oyunu) icindeyim, halflife’tan onceki favorim oyunum
dungeon keeper’in jutland versiyonu gibi bir sey, ruyada ben de bu
ozentiligin farkina variyorum ama pek takmiyorum, “guzel olmus”
diyorum hatta.
stop.
hamis #3: metallica, lynyrd skynyrd’in meshur “tuesday’s gone”ina
cover cekmis, olmamis haliylen…
kaptanin seyir defteri: tag’a eklenecek:
… tuesday’s gone with the wind / my baby’s gone with the wind
… train roll on.
——————————————————————————-
Origin : HiTNeT E-Posta Listeleri – http://www.hitnet.bbs.tr
=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=
=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=
From: Ekin Meroglu
To: pek sayin düzyazi okurlari..
Date: Sunday, December 31, 2000, 5:20:43 PM
Subject: [DUZYAZI] bunca zaman, bunca mekan…
Files:
–====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-===–
Selam pek sayin düzyazi okurlari..,
Öncelikle ortalikta dolasip duran su ASCII madalyalardan bir adet
istemekteyim, zira az önce 200 kusur düzyazi mesaji okudum :)( daha
da bi 267 adet var, azimliyim bi kac saate biter…)
önce yuh olsun bana bu kadar zaman okumamisim dedirtenler …
Neslihan’ın yesim’i … nasi yani …
Gurkan Yilmaz , kusadasi 31/08 .. adi gecen parcalar esliginde
daa bi leziz oluyo .. (saolasın mp3 :)) )
Emre s. !nusuko neves inihalla, yaw 27. okuyusta da yuh demezki
insan ?
Hande Tekin , “Zaten dort ay once mahvolmus birsey nasil
mahvedilebilir ki?” … Sivri dil ses cikarmaz, gurur da
saklaniverir.. diyecek birsey yok galiba ..
araya bi özsavunma ;
DG>> Tesaduf bu ya, dun aksam Rai’ de izledim. Tamam italyancam iyi degil (bilen
DG>> bilir, bir ara unutup en bastan ogrenmek zorunda kalmistim) ama her zaman
DG>> oldugu gibi kitabin tadini bulamadim dogrusu..
EST> yahu, iki hafta onceydi galiba, eki’lerdeydik ve sanirsam, ve eki,
EST> pamir olmasi lazim, bir arkadasimiza “yinegene” solaris’in filmini
EST> kotulemekteydi -ve dahi arkasimiz da pamir degil de cetin’di sanki- ve
EST> ben, ve ben gene mudahale ettim:
Istediginiz kadar mudahale ediniz sururi beyfendi, ama beni yolumdan
döndüremeyeceksiniz.. Itiraz ettigim filmin güzelligi, takildigi
noktanin ‘rare’ olmasi falan deil, kitaptaki -bence- muthis
canlandırmalara ucundan bile dokumamis olmasi… oysa ben solarisi
-gezegen- görecem diye gitmistim o filme .. uhuu… ama kimin
sooledigini unuttum simdi, düsünen gezegen temasinin unutulmasi
benimkinden de buyuk bi suc bence de, simdiden soona bunu da
savuncam.. Yanniz giden sevililerin asla ve asla geri dönmemeleri
gerktigi konusunda sana katilmak zorundayim galiba, uzgunum..
Bu arada ben uuramiyali fena halde moda olmus o anda dinlenen
musikinin tanitilmasi, biz de eksik kalmayalım , all along
the watchtower, dylan, budokan konseri .. tavsiye fena halde…
emre, koray karayi hatirlattin ya, saol..
>”The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy” sells rather better than the
>”Encyclopedia Galactica”.
emre reklam aliyo da benim neyim eskik ?
EST> yatacağım ben birazdan. ara sıra şu dilekte bulunuyorum:
EST> “duzyazi alaninda kendi kendime yazılar gönderip bu yazıları gene
EST> kendim okuyorum. tepki beklemiyorum, hatta tepki istemiyorum. ama, bu
EST> durumumun acıklı bulunması en son isteyeceğim şey. kendi çemberimi
EST> tamamlamış durumda olduğumu düşünüyorum – bunu bu kadar açıkça
EST> yazmaya utandığımı da eklemeliyim ama durum bu. demek istediğim, artık
EST> “ben bunu, bunları yazıyorum da, insanlar acaba günah çıkardığımı,
EST> eskiye özlem duyduğumu mu sanacak” diye düşünmüyorum ama beni bunu
EST> düşünürken düşünmeniz gerçekten normal bir insan için çıldırtıcı
EST> olmalı.
eskiye özlem duydugunu diil de, eskiyle yeni arsindaki farklari
torpuledigini dusunuyorum . saniyorum . (kravatin güzelmis.)
EST> “keşke insanlar, beni tanımayan yahut da umursamayan insanlar,
EST> birbirleriyle bu alanda yazışsalar da artık hiç karışmadan onları
EST> okusam, okusam sadece, tanıklık etsem.”
diyosun da ,ben de tam tersini yapiyorum .. sonra da bakiyorum tarih
16 ekim 2000, belki de vazgecmissindir bu dusuncenden simdiye, ya da
benim icin vazgec, noolcak ki..
Bugun aylardan soona ilk defa istedigim bisey yaptim, oturup mesaj
okudum, hem de duzyazi mesaji.. aranizdan bunun normal bir zrive
sonrasi tepkisi oldugunu soyleyenler cikabilir , ciksin , belki de
ooledir , ama ben mutluyum . o oole..
aslinda read only olmamin sebebini dusundum bi kac gundur, bi sonuca
varamadim, yazmanin zor gelisiydi belki.. hala zor geliyo ama arkaya
bi new mail (pardon ,letter !) acip oole okuyom artik, ama sonucta
boole karisik mesajlar cikiyo, olsun varsin diyom..
Neyse, soonaki 260 kusur mesaji yarina birakiyom galiba , yoksa bu
mesaj da icinden cikilmaz bi hal alcak, size iyi yillar, cok icmeyin
bu aksam (sen icebilin emre. hi ho ) hoccakalin…
… “Butun dunya read-only’leri, birlesin!”
son dakika… az kalsin unutuyodum, Neslihan artikin biliyo musun ‘O $imdi
Istanbul’da’ nın anlamini ?
… yuh dedirtenler listesi, tamamlanmamis olup, listede
olmasi gerektigini dusunup de olmayanlar bunu benim
mesaj hatirlama konusundaki antremansızlıgıma
baalıyabilirler… :)) pardon.
—
gorusuruz.
eki.
—
——————————————————————————-
Origin : HiTNeT E-Posta Listeleri – http://www.hitnet.bbs.tr
=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=