$izoSuru No:3 – 80ler

$izoSuru #3 -- 80ler

$izoSuru #380ler

  • Katrina & The Waves – Walking On Sunshine (1983)
  • The Go-Go’s – Lust To Love (1981)
  • Robert Palmer – Johnny and Mary (1980)
  • George Michael – Faith (1987)
  • Heart – Alone (1987)
  • Dexy’s Midnight Runners – Come On Eileen (1987)
  • Fairground Attraction – Perfect (1988)
  • Billy Idol – Dancing With Myself (1981)
  • Simple Minds – Don’t You (Forget About Me) (1985)
  • Genesis – Invisible Touch (1986)
  • Nena – 99 Luftballons (1983)
  • Mike Oldfield & Maggie Reilly – Moonlight Shadow (1983)
  • Bon Jovi – Bad Medicine (1988)
  • + Emre Sururi’den yorumlar, ahkamlar, karalamalar….

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.

İlgili bağlantılar, aklıma getirilenler:

  • Bonnie Tyler – Total Eclipse of the Heart (Literal Version) : Bu klip, şarkının orijinal klibidir, sadece sözler klipte görülenleri anlatır şekilde değiştirilmiştir. Orijinal şarkı için de bu bağlantıya gidebilirsiniz. Vaktiyle Georgina’yla bu klibin öte-kötülüğü (aka “çok çok” kötülüğü) üzerine konuşurken, “herhalde,” demiştim, “Bonnie Tyler şarkının iyiliğine, başarısına o kadar inanıyordu ki, bir arkadaşı ile iddiaya girdi, ‘bu şarkıya 13 yaşındaki yeğenime bile klip çektirsem, şarkı tutacaktır, var mısın iddiaya?’ dedi.” diye. (edi büdü abet troy, emir, o bölüm sonrası komikliğinde de koptuk gittik uzaklara, güneşin battığı diyarlara, seni tsunamide sırtlayan itfaiyeci göremedim bu arada desem, ortamı yumuşatmaya çalışsam bu arada (iyi olduğunu biliyorum, Skype status’ünden okudum)).
  • Fare Şehri‘ni Dreamworks’le yapan adam işte bu: diyecektim ki, kast ettiğim kişinin (Aardman) kişi değil de, stüdyo olduğunu öğrendim, dum and dumur oldum. Ian McKellen’ı hatırlamaya çalışırken de hani “Lord of the Gay Rings” diyorum ya, hatırlatma maksadıyla, orada yanlış yapmışım, “Gaylord of the rings” diyecektim, düzeltir, özür dilerim (böyle de pis bir insanım işte). “Fare Şehri güzeldir” derken bu arada, “çocuklarla birlikte seyretmek için” kast edilmektedir (Koca koca adam/kadın başına izleyenlerin bilet/DVD/internet parası iade edilmez, baştan söyleyeyim).
  • İspanyolca’daki “baştaki b’yi mi diyorsun, sondaki b’yi mi?” anekdotunun ayrıntıları için bkz. Nergis’in ilgili girişi.
  • Mikrofon aldım ben, canıma okundu, kaç kerrrrre, kaç kerrrrrre editlemekte, düzenlemekteyim bir bilseniz. Bengü’yle aralarda konuşulmayacakmış, onu öğrendim, ses kısılıyor (misal Doğu Almanya Muhabbeti).. Bir de p ve b patlamaları var, böy böyy.
  • Good Bye, Lenin! bu, Das Leben der Anders de işte bu.
  • Bir de, bu Almanya muhabbetini yaparken (Alone’dan sonraki, Come on Eileen’den önceki muhabbet), arka planda çalan müzik 4-5 kere tekrar ediliyor ahkamlarımın uzunluğundan ötürü: orkestra ne zaman baştan başlasa, kendimi böyle Oskar ödül töreninde teşekkür konuşmasını uzatmış olan kazananlar gibi hissediyorum (“kazanan” lafın gelişi, müzik girdi mi bir kere, oskar bile yetmiyor karizmayı kurtarmaya). Bir de bir keresinde çok büyük eşeklik yapmışlardı, sonra telafi etmeye çalışmış olsalar da, onu hatırladım şimdi.
  • 1977 doğumluyum (thus, çok çok küçük).
  • Yarışmamızı buradan açıklıyorum: Yanlış saymadıysam, 10 adet dizinin müziğini arkaplan olarak kullandım program boyunca. Bu dizilerden en çoğunu izlemiş -& izlemiş olduğunun da farkında- olan siz azizzzz dinleyicilerimden bir kişiyi, bir sonraki 80ler programı için 3 şarkı belirlemeye davet edeceğim. Eğer diziyi müziğinden doğrudan tanıyamıyorsanız, o diziyi izlemiş sayılmazsınız (Seyfettin sözüm sana ve arkadaşın Khaquille O’Neal’a! :). Müziklerini kullandığım dizilerden sadece bir tanesi (Dancing with myself’den sonraki, Don’t you forget about me’den önceki sekansta kullandığım giriş müziğine sahip olan) 80’lerden değil (ilk bölümünün yayınlanışı 1990’da) ama, bu konuyu Bengü’yle konuşurken, onun müthiş bir şekilde saptadığı üzere: ” O da, Northern Exposure da 90’lara ait sayılamazlar, eskinin dizileri onlar” (ya da bu anlamda bir başka sözcükler birliği).
  • Bu vesileyle, başta listeye alıp da, sonrasında vokal de ihtiva ettiklerinden dolayı kullanamadığım dizi müziklerine geçeyim:

    • Charles in Charge
    • Golden Girls
    • Marriage with Children
    • Cheers!
    • Perfect Strangers
    • Moonlightning
    • 21 Jump Street
    • Square One
    • 3-2-1 Contact!
  • Gürer-san ve Air Wolf’u (bilenler bilir).
  • Doktorayı bitireli 4 sene olduğundan kelli, 4 senedir sınavlara girmiyorum, o yüzden “sınavda bana podcast’ten sorular sorulması” ne mutlu ki abartılmış bir fantazyadan ibaret.
  • Bad Medicine da tıpkı benim anonslarım gibi, bir türlü bitmek bilmiyor her ne kadar o yönde telkinlerde bulunsa da, bittiğini sandığınız anda “wait a minute… wait a minute… one more time!” ile haydi koş fiş.
  • Bana zorla program yaptirmiyorlar, bilakis sevdiğimden ve istediğimden dolayı programları hazırlamaktayım ama yine de programın sonuna yaklaştıkça bu seferi de kazasız belasız atlatmış olmanın (haklı) sevincini yaşamıyor değilim, onadır yani “program bitiyor, şıkıdım şıkıdım!” tarzı yaklaşımım.
  • Arkaplan müziği bazen neredeyse asıl konuşmaya yetişiyor ya, o öyle değil aslında. Biraz kısınca bazen, mp3’e sıkıştırmada tamamıyla yutulabiliyor, o yüzden (ne dedim ben şimdi).
  • Audacity güzel program ama bir noktadan sonra sürekli olarak kilitlenmeye başiaması (arızaya geçmesi) yok mu!..

$izoSuru No:2 – Kanserojen Şarkılar

Jacob Holdt - Poor White Couple in Florida
[Jacob HoldtPoor white couple in Florida]

$izoSuru #2Kanserojen Şarkılar

  • Tom Waits – I hope that I don’t fall in love with you (1973)
  • Nicky Holland – I just don’t know what to do with myself (1997)
  • Yazoo – Only You (1982)
  • Shane MacGowan & Sinead O’Connor – Haunted (1995)
  • Florence + the Machine – I’m not calling you a liar (2009)
  • Mission of Burma – That’s when I reach for my revolver (1981)
  • Daniel Lanois – Jolie Louise (1992)
  • The 5th Dimension – (Last night) I didn’t get to sleep at all (1972)
  • Skunk Anansie – Twisted (Everyday Hurts) (1996)
  • Nik Kershaw – Wouldn’t it be good (1984)
  • Yeah Yeah Yeahs – Modern Romance (2003)
  • Neko Case (w/ Sook-Yin Lee) – Knock Loud (2007)
  • Zero 7 – In the waiting line (2001)
  • + Emre Sururi’den yorumlar, ahkamlar, karalamalar….

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.

Canciğer kuzu sarması arkadaşım Georgina’yla bugünkü sohbetimizde ona programın listesini gönderdim, o da şu aşağıda okuyacağınız yorumda bulundu, bir kez daha çok sevdim canım arkadaşımı (bizim bir de onunla Boston (i.e., “More than a feeling”i söyleyen bıyıklı adamlar topluluğu) şarkılarının adlarını üzerine vaktiyle yaptığımız öldürücü bir analiz vardır):

The order in which they are in read like a story of a (modern) romance gone wrong.


First there is the acknowledgement that falling in love with this person is probably going to be the wrong thing to do, but having done so, the person in question is at odds and ends with him/herself putting the other person ahead of everything else (as if haunted). Finally, paranoia creeps in, cracks appear – is the other person lying? Absurd thoughts are keeping subject A up at night with the gun at close hand  – conjures of  terrible things subject B has (most definitely not) done and how the revolver will be the solution of it all. And then, it comes – the inevitable break-up! Another Modern romance dead. Subject A later sees subject B with another person and wishes he/she were in their shoes. Years go by, and thoughts of subject B still remain in subject A’s mind – will they ever come back?

İlgili bağlantılar, aklıma getirilenler:

Söylemeyi unuttuğum şeyler ya da $izoSoru $izoCevap:

  • Niye Nick Cave, the Smiths, Portishead, (the Cure, Sincerely El Cohen) yok? Bu adamlardan tabii ki tuttuğumu koyabilirdim (Cure’da artık Robert Smith’e kırgınım epey, Cohen de oyy oyy oyyy oldu benim için artık ya), ama onlara şöyle geniş geniş zaman ayırayım, ikişer üçer parçalarını çaldığım bir program hazırlayayım dedim (Nick Cave’in yorumuyla Disco 2000, Smiths’den illa ki I know it’s over, Portishead’den Magic Doors banko mesela).
  • Arka planda çalan şarkı ne? Ne değil de, nereden, hangi filmden diyelim gerek ipucu gerekse cevap olarak. Geçen programınki (Yılın Listesi 2010) Inglorious Basterds’ın soundtrack’inden, Ennio Morricone – Rabbia E Tarantella idi bu arada.
  • Ben baktım Youtube’e Zero 7’ın “öldürücü” yorumu için, yok öyle bir şey, bildiğin şarkı, eee? Ben de baktım link vereyim, o kadar versiyon arasında aramayın diye, hatta linki (http://www.youtube.com/watch?v=FwpZi2KkuwM) -dahi anlamında- de buldum ama kapı yok, gönderen kaldırmış. Bulursanız bana da haber verin bir zahmet, indireyim de bir daha kaybetmeyeyim (interneti yedekleyen arkadaşlara çağrımdır).
  • Bengü niye hiç konuşmuyor? Aslında konuşuyor (biraz, “La meme histoire”ın nasıl telaffuz edildiğini örneklerken) ama haklısınız, o kadarcık konuşması bile duyulmuyor. Çok istiyorsanız, siz söyleyin, ben davet ettim, hayır da demedi ama olmadı niyeyse.
  • Tebrik ediyoruz, ses seviyesi bir öncekinden bile daha inişli çıkışlı olmuş, Dee uyarmıştı halbuki, değil mi? Ne deseniz haklısınız. Bu seferlik affedin, bir daha olmayacak inşallah.
  • Bir sonraki programın teması nedir? Gönlümden Chemical Brothers, Fatboy Slim, Groove Armada’lı böyle bup-tıs-bup-tıs’ı bol bir “top-ding-dız-dam-çong-cıs-tak” bölümü yapmak geçiyor, bir de 80ler var tabii ki.

It’s alive!!! $izoSuru No:1

Geçen günkü “Yılın Listesi: Müzik” girişimde değindiğim üzere, artık benim de bir podcast/imsi, radyo program/sı bir kaydım var: $izoSuru #1. İçeriğe gelecek olursak:

  • Motörhead – Louie Louie (1978)
  • Pixies – Break my body (1988)
  • Vampire Weekend – A Punk (2008)
  • She & Him – In the sun (2010)
  • The Damned – New Rose (1976)
  • Siouxsie and the Banshees – Love in a void (1979)
  • Room Eleven – Hey hey hey (2008)
  • Regina Spektor – Us (2004)
  • Lendakaris Muertos – Oso Panda (2006)
  • Mecano – El Siete de Septiembre (1991)
  • Enya – Orinoco Flow (1988)
  • The Fall – Blindness (2005)
  • vee tabii kiiii, bizzat Emre Sururi (ta kendisi)’nin (Türkçe) yorumları / Aaaaand of course including the commentaries (in Turkish) by none other than yours truly!

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.
Podcast’te bahsi geçen siteler:

Yılın Listesi: Müzik

Hemen last.fm’deki kayıtlara bakarsak işte bu senenin ilk 10’u sayın seyirciler:

  1. Pixies
  2. Portishead
  3. She & Him
  4. Florence + the Machine
  5. Morphine
  6. Neko Case
  7. Nine Inch Nails
  8. Ramones
  9. Camera Obscura
  10. Cake

Bunlar tabii, okulda ya da evde dinlediğim için kaydı tutulan seferlere dair. Yoksa bir de müzik dinlediğim asıl zaman olan sabah akşam okul/ev yolculuklarım var. Ama onlar da büyük ağırlıkla ya Pixies ya da Nine Inch Nails oldığından, çok çok NIN 7.likten 2.liğe çıkardı, o kadar.

Bu sene gerçekten de Pixies‘in yılı oldu benim için. Pixies -en azından bende- öyle bir grup ki, ya sürekli dinliyorsunuz ya da bir daha dinlemeniz için 10 yıl geçmesi gerekiyor. Adamlar (ve tabii ki sevgili Kim Deal) tanımlamışlar. Neyi? işte yaptıkları şeyi. Benim favori albümüm böyle damardan destrüktif (yıkıcı, self-destructive) Surfer Rosa (Come on Pilgrim ile alındığında etkisi yumuşuyor mu? Aralarda belki ama sonra I’ve Been Tired ve Levitate Me ile finishes you). Ya zaten oraya kadar sağ kaldıysanız, aferin size çünkü Surfer Rosa, ancak ilk 7 şarkıdan sonra 8.de Cactus ile şöyle bir soluk almanıza müsade ediyor (çünkü Gigantic’i de bitiriciler arasında saymaktayım). Neyse, dinlemezseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz Pixies’i, daha da iyi etmiş olursunuz zira paylaşmayı hiç sevmem.

Portishead de, NIN de bildiğiniz Portishead, bildiğiniz NIN. Ama NIN bu sene, evveliyatının aksine Downward Spiral ya da Fragile ile değil, With Teeth ile vurdu beynime. Benim favorim/bitiricim Every day is exactly the same ile Sunspots kardeşler olmakla birlikte, son derece tutarlı ve ilintili (aka basur) bir albüm olmuş (basuru ben uydurdum ama basura İspanyolca’da çöp demek, o da anti-alakalı oldu şimdi). Only var mesela geniş kitleler için.

Bu sene Trent Reznor ve dadaşlar nihai olarak bitirdiler projeyi bildiğim kadarıyla. Ben daha Year Zero’yu zorlamadım, Ghosts da çok boş geldi. With Teeth’den sonra istikamet ileri değil de, gerisin geriye olacak anlaşılan.

Eski Deli Kız Arkadaşlar (filed under the category : Manic Pixie Dream Girls)
Bu senenin (bu sene bu sene deyip duruyorum da, tabii ki kast ettiğim 2010 bu arada), en güzelliği Zooey Deschanel oldu. She & Him böyle ferah sular gibi geldi, hoşlaştırdı. Sabkategorı ne olsun, can can Regina Spektor (Marianne is a bitch / Marianne is a biiiitch… eğer bu ayıpça geldiyse, o halde tabii ki her zaman için Us‘ımız var. Ayrıca onu güzel bulan bir ben olmak istiyorum ama mümkün değil tabii ki. (dudaklarında arzu, kollarında yalnız ben, sana bakan bir çitf göz, ben olayım sevgilim / … / sanaaa aşık yalnız ben, ben olayım sevgilim ), Dresden Dolls olsun, bir de bunu yazacağımı hiç sanmıyordum ammavelakin tüm cemaatin, Katy Perry (NEEEE?) . Şimdi gelelim niye ne alaka aklımı mı kaçırdım ben mevzuatına. Efendim, popüler bir insan olaraktan KP ile tabii ki bir işim olmaz fekat, bu sene kendisi Susam Sokağını (siz  Tüğkleğ nasığ diyoğ?) promote etmek için “Hot’n cold” isimli parçasını Elmo ile söyledi, epey de sevimli idi orada. O bunu söyledi söylemesine de, bir takım antikozlar (kazmanın kazmacası) ayaklandı, din devlet elden gidiyor, susam sokağı kuklalarındır, tema erekzyona hayır, dediler de dediler, geri adım attırdılar ben de mazlum kontenjanından KP’yi sevdim. (Ha ama bu sene en çok Susam Sokağı’na güldüm, o başka).

Amarok, Rhytmbox, last.fm, Spotify, musicovery
Bu kısmı da sağ salim atlattıktan sonra gelelim enternete, kompadora. Dersimiz siteler ve programlar. Amarok’un yeni versiyonuyla (1.4 –> 2.0 // yeni diyorum ama Aralık 2008, bizim oralara gelmesi 2009’un ortalarını bulmuştu) çok afedersiniz içine edilmesiyle birlikte (bu derece kızgınım hala) düştüğüm dudak ucu düşüklüğünden bu sene de kurtulamadım ne yazık ki. Bu sene, Rhytmbox’la geçti ama o da kötü ya (daha doğrusu, iyi değil). Bakın istediğim bir adet özellik var, şimdi hep beraber deneyelim artık hangi oynatıcıyı kullanıyorsanız: Diyelim ki, elimde 300 çalgıcının 1200 albümü var. Ve ben Ramones’in I Wanna Be Well şarkısının olduğu albümü dinlemek istiyorum. Arama kısmına başlıyoruz yazmaya, “Ramones wanna be” — hemen sonuçlar uymayan girişlerin filtrelenmesi sureti ile belirdi, benim istediğim has versiyon “Rocket to Russia” albümünde imiş, ne iyi. Şimdi ilgili şarkıyı seçiyoruz, arama kutusunu temizlememizle birlikte… Amanın! O da ne! O şarkı türkü çalgıcı listesi tekrar flooded edildi, en tepeye yollandık. İşte size Amarok 2.0. 1.4’te anahtar kelimeler temizlendiğinde, diğer girişler görünür olurdu ama aktif lokasyon sizin seçtiğiniz şarkı (ve etrafı) olarak tutulurdu. Rhytmbox’da albümü seçip temizlik yaptığınızda bir nebzeye kadar oluyor ama siz de ben de biliyoruz ki aptal bir şey Rhytmbox, sırf Amarok kullanmayayım diye şey ediyorum.

Amarok’tan başka diğer bir keleklik de last.fm’den gelince (evet kardeşim, cimriyim, ne var? 8P), alternatif aramaya başladık, Spotify Espanyalarda desteklenir olunca, baktık, memnun kaldık ama çeşit az gibi be. Bunun yanısıra musicovery de güzel görünse de, parasız anca bu kadar, o da sen olduğun için yaklaşımı pek tatmin etmedi, gene dön dolaş harddiskimizin cevherlerinden çıkardık melodilerimizi.

Müzik ve internet, gece ve müzik, sezen ve cumhur, teleskop ve optik ve azı dişi kerpeteni.
Bu sene iki müziksel (müzikal) site epey vaktimi aldı. Biri sevgili Entrailicus’un hazırladığı önce Fades in Slowly, sonrasında da John Peel Wiki‘si, diğeri de benim ancak keşfettiğim Jonas Woost’un eski programı heute:pop:morgen’in podcastleri. Tabii sizler yeni nesil olarak sourberry radyosundan da haberdarsınızdır ama ben twitter’a yakalanmış Ece Temelkuran misali (olmadı).

Bu bağlamda: The Fall, The Damned, Siouxie and the Banshees, blah blah… << John Peel
Vampire Weekend, Blitzen Trapper, Slow Club, o lala şalala << Jonas Woost

Gelelim enternasyonel ayağa (yukarıya şalala yazdım ya, oradan şey etmiştir subliminally). Fransa’ya ziyaretimizde Efelerden Olivia Ruiz’i, Neslihanlar gelende Hollanda’dan Room Eleven’ı, İspanya’dan Nerea vesilesiyle Mecano’yu, Julen sayesinde de Hertzainak ve Lendakaris Muertos’u bildik, edindik. 

Pearl Jam yıllardan sonra dinlenir, yüzüne bakılır bir albüm çıkardı (Backspacer) eğer son bir şans vermediyseniz aşkolsun size. Enya’nın Orinoco Flow’unu keşfettik tekrardan onbin yıl sonra, hoş oldu. Bir de Nina Persson’un “Nina Perşon” olarak okunduğunu öğrendik İsveççe’de (IKEA’ya da IKEA deniyormuş, aynı yazıldığı gibi bu arada) başımız göğe erdi.

Eğer becerebilirsem (becermek: vakit, sabır bulabilmek), bir adet podcast de ben atacağımdır sanal aleme, duyururum sonuçlanırsa (sizin de çok umrunuzdaydı zaten).

Mektubuma burada son verirken, resim koymaya da karar verdim. İnsanlar şarkı söylesinler, canımı yesinler.


[ve sururi, ilerleyen yıllarda on milyorlarca gencin başını yanmaktan kurtaracak öğüdünü işte burada, bu anda vermişti:
piyano çalan kızlardan uzak durun, delidirler]

Alexa Hennig von Lange ile Maria Rita Epik (ya da: şarkısız)

Geçen hafta Ece ile, hem elimizdeki kitapları iade etmek, hem de yenilerini almak üzere bizim mahallenin kütüphanesine gittik. Çocuk kısmından çıkıp, memurun masasının orada sıramızın gelmesini bekliyorduk ki, gözüme yeni gelen kitapların sergilendiği raf ilişti. Kitapların arasında geçen sene okuyup da pek (hiç) beğenmediğim “The Curious Incident of the Dog in the Night Time”ın yazarı Mark Haddon’ın yeni kitabı “Boom!”, onun altında da daha önce hiç duymadığım bir yazarın (Alexa Hennig von Lange) hoş kapaklı “Tengo Suerte” (Şanslıyım) adlı kitabı vardı. Kitapla yazarın adını not edip, Ece’nin kitaplarını işlettirip, eve döndük.

Eve dönünce internetten baktım, işte böylelikle tanışmış olduk pek sevgili Alexa Hennig von Lange ile. İngilizce’ye çevrilmiş hiç kitabı yok ama Bengü’nün de tasvip ettiği üzere, insanın fotoğraflarına bakınca kitabını da okumak istediği türden bir fiziksel entitiy (oluşum). Bunca sıkıcı adamı/kadını tipine bakmayıp okuduk da ne oldu, bir de böylesini denemeli.

Gelelim Maria Rita Epik’e. Maria Hanım, 1979 yılında Eurovision yarışmasında “Seviyorum” adlı şarkısıyla ve 21. Peron adlı grupla ülkemizi temsil etmek üzere seçilen kişi. Sonradan Araplar demiş ki, yok kardeşim, bu yarışma İsrail’de ve dahi Kudüs’te yapılacak (Su yeniden yazmaya başladı bu arada, yupi yupi ya yo (and a bottle of rum)!), haşa zinhar namümkün. Giderseniz keseriz petrolünüzü, tu kaka! İşte bizimkiler de (apartman yöneticisi Sabri Bey, Erdal Özyağcılar, Ercan Yazgan, etc..) çareyi yarışmadan çekilmekte bulmuşlar ve böylelikle bu güzel şarkı ve bir genç hanımın umutları (nokta)

Ne Kitapsız Ne Kedisiz. (seviyorum, seviyorum)