Dün rüyamda Bera’yı gördüm, bugün Cure dinliyorum (Head on the Door). Adam gibi bir tweet hesabım olsaydı oraya yazardım, olmadığından buraya yazdım. Hayat garip. Sabah üç bilgisayarı ana bilgisayara gösterebildim diye mutlu oldum (dünden beri uğraşıyordum – anahtar kelimeler (çok lazımsa) Rocks, CentOS, qstat, insert-ethers falan filan).
Duymuşsunuzdur, duymamışsınızdır ama öyle ama böyle, Florence+the Machine’in ikinci albümü çıktı sonunda. Heyecanla bekliyordum, sonra beklerken uyuyakalmışım, hemşirem Anda’nım sağolsun, vaziyete uyandırdı beni, bir heves edindim, dinledim hemen.
Sonrasında “Yok,” dedim, “ilk defa dinledim ya, garipsiyorumdur, o yüzdendir…” Bir daha, bir daha. Olmadı sonra. İyi şarkılar var var olmasına ama Lungs’tan eser yok. Onun gibi ama onun altında, yeni bir şey yok, ya da ben bulamadım ne yazık ki. Sanırım bende böyle bir uğursuzluk var, nazar mı değdiriyorum, nedir. Böyle bir sürü vaka var. Imogen Heap – Eclipse, Dido – Safe Trip Home, başka?..
Mesela Zooey Deschanel, “She & Him” ikilisini vücuda getirdiği grubuyla 2 sene aralıkla, birbirine çok benzeyen iki albüm çıkardı, ilkinin adını “Volume 1”, diğerinin adını da “Volume 2” koydu, bütünlük sağladı, biz de aferin dedik, zevkle dinledik (yılları kontrol etmek için Wikiciğime gittiğimde az evvel (24 Ekim 2011) bir noel (neol) albümü çıkardıklarını da öğrendim, şimdi onu dinlemeye başladım sayenizde, sağolun, varolun.
Bu girişte şimdiye dek okuduklarınızı evvelsi gün yazmış idim, sonra daha da yazacağım şeyler var ama zamanım yok diye, beklemeye koymuştum, şimdi az evvel açtım, düşündüm düşündüm bulamadım — yazıyordum ki başlığı gördüm.
Beth Orton ile şimdi hatırlamadığım bir şekilde tanıştık. Kendisi orta yaştan hallice, çok tatlı bir hanım. Şimdi tam benim tipim yazıp da başımı belaya sokacak değilim ama sonuçta minyon, kızıl, çilli ve de yeşil gözlü, wispish, impish, elvish hanımlar da daha bir (pek!) sevimli oluyor, yalan mı? İşte ben de Beth Orton’u kliplerinde zevkle izliyorum izlemesine de, pek de dinlediğimi söyleyemeyeceğim, hatta genelde sesi kapatıyorum (sesi kötü olduğundan değil ama şarkıları beni pek açmıyor). Yine de, ucundan azıcık azıcık dinleyerek başladığım son dönem şarkılarından “Conceived“i mesela artık baştan sona dinleyebiliyorum, hatta çalma listeme bile aldığım oluyor (bendeki bu Beth Orton olgusunu Bengü’ye anlatmak üzere klibini açtığımda, daha fazla açıklama yapmama gerek kalmamıştı çünkü o klip, benim karşısında olup da dalga geçtiğim neredeyse bütün iyi kalpli insanlıkları bünyesinde barındırıyor — kuklalar dahil! 8) Seyfettin’in kulakları çınlasın, onun “dinleye dinleye sevdiği şarkılar” kategorisine aday.. 8)
$izoSuru vesilesiyle bu indie dalgasına karıştığımda, Fierry Furnaces adında bir gruptan da haberdar olmuş, ammavelakin açık söyleyeyim, pek beğenmemiştim. Sonra Georgina (ki canı çok sıkkın değilse her gün bir şarkı yollar facebook’a / benim twitter hesabına) Eleanor Friedberger diye birinin “My Mistakes” adlı bir şarkısını gönderdi, dinledim, ilginç/güzel geldi, bir bakayım dedim, bir baktım “Last Summer” adlı albümüne bu hanım kızımızın, gayet güzel, tipi de uygun (eh artık buraya kadar anlayamadıysanız bu Sururi şahsiyetinin ne menem bir müzik dinleyicisi olduğunu), dinlemeye koyuldum, dinledim de dinledim, benim favorim “I Won’t Fall Apart On You Tonight” oldu. İşte sonrasında öğrendim ki, Eleanor Friedberger meğer Fierry Furnaces’da kardeşi ile birlikte imiş, tekrar dinleyeyim bari dedim ben de bu grubu, tekrar beğenmedim (ama video klipleri (ki iki tanesini seyrettim, biri buzul tatil gibi bir temaya, diğeri de Easy Rider hakkında bir temaya sahipler) ilginç, dediğim gibi, kız da hoş).
Florence ile başladık, onun ile kapatalım… Albüm çıktığından beri arka planda, F+M sever arkadaşlarımdan olan H (Hande’nin H’si) ile G (Georgina’nın G’si) ile arka planda paslaşıyorduk, onlar da benim gibi, bu ikinci albümün, ilkinin ağırlığının altında fena ezildiğinde hem fikirdiler ama doğrusu ilk albümün hayatıma getirdiği güzellikler yüzünden bir türlü resmi medyada (i.e., bu blog) bu üzücü gerçeği ifşa etmeye yanaşmıyordum ama artık Seyfettin de albüm hakkındaki benzer izlenimlerini paylaşınca, araştırmacı magazin gazeteciliğinin kutsal ilkeleri doğrultusunda, kendimi daha fazla tutamazdım. Yine de: albümü aralarda baştan sona dinliyorum (daha çok ne bu albümden, ne de diğer albümden olan “Heavy in your arms“ı dinlesem de), kötü bir albüm değil tabii ki ama keşke ilk albümün üzerine bir şeyler katabilmiş olabilseydi, aynı terennümlerle bizi baş başa bırakmasaydı. Yoksa dinledikçe sevilmez mi? Elbette sevilir, fakat bizim dileğimiz, “Happiness, hit her like a train on its tracks” gibi dakika bir, gol bir atışıyla vurulup, serseme dönmekti (sen ne diyorsun bu konuda Selma? Bir F+M sever de sensin).
Bir de, bir de bu ikinci kısmın başından beri çaktırmıyorum ama yaklaşık 3 saat kadar evvel, bir haftalık iş ziyaretimi gerçekleştirmek üzere Prag’a geldim, şirin mi şirin bir pansiyondaki odamdan yazıyorum bunları. Prag’a ilk ve son olarak bundan 7 yıl önce (2004), doktora yeterlilikten geçişimi kutlamak vesilesiyle Bengü’yle gelmiştik, bayılmıştık şehre, bu sefer çok istememize rağmen ailecek gelemedik, kısmet, ama inşallah bir dahaki sefere yapabiliriz. Before the Sunrise, Viyana’da geçer ya hani, ben onu hep Prag sanır, hep Prag diye düşünürüm. Çekleri çok severim bir de: Çekleri, Polonyalıları, Macarları, eski askerlere…
Şarkıcılara ve şarkılara dair resim, link filan koyacaktım ama şimdi yorulmuşum biraz, beni mazur görün, sonra koyarım, olur mu?
Bibi lala,
EST
Hamiş: Albümler kötü diye, bütün şarkılar toptan kötü olacak diye bir kural yok… Mesela Dido’nun Safe Trip Home albümündeki Don’t Believe in Love, sonra F+M’in Ceromonials’ından (Seyfettin’in de favorisi olan) What the Water Gave Me, bir de Only if for a night (bu da Don’t Believe in Love gibi, aynı zamanda albümün açılış parçası, açılışları birkaç kere denediğimden, daha bir tutunuyorlar mıdır, nedir… 8P)
B.J. Thomas – Raindrops Keep Fallin’ on My Head (1969) [ABD]
Ella Fitzgerald – Sunshine of Your Love (1968) [ABD]
Groove Armada – My Friend (2001) [İngiltere]
Fatboy Slim – Weapon of Choice (2001) [İngiltere]
Neil Patrick Harris – Brand New Day (2008) [ABD]
Sezen Aksu – Onu Alma, Beni Al (1995) [Türkiye]
Kurban – Yalan (2004) [Türkiye]
The Chemical Brothers – Where Do I Begin (1997) [İngiltere]
+ Emre Sururi’den terennümler, bir şeyler, bir şeyler…
İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.
Martin Solveig’in Hello’su ailemiz için bu senenin müzik olayıydı. Biri uzun, diğeri kısa iki versiyonu var, aşağıya kısa olanı alıntılıyorum, uzun versiyonun da linkini vereyim. Siz bunların tadını çıkarın, iki sürprizim daha olacak (sonra).
Fleetwood Mac’in Dreams’ini ilk olarak Japonya’ya giderken uçakta keşfetmiş, tekrar tekrar da dinlemiştim (12 saatlik uçuşta, şarkıyı ezberleyecek kadar tekrar edebiliyorsunuz). Artık ne zaman dinlesem hem Japonya’yı, hem de patronu aklıma getiriyorum, güzel oluyor (patron Japon olmasa da, hipidir, oradan).
Whale’in Fikret Kızılok’la tanışma macerasının detaylarını eski bir girişin MazharFuatÖzkan ile ilgili kısmında bulabilirsiniz (çok lazım değil ama neys…). İkinci albümleri hakkında ise:
“Crying at Airports sanırım -bence- gelmiş geçmiş en iyi şarkı ismi. İlk göz ağrılarımdan Whale’in bir türlü bulamadığım da sonra unutup, sonra hatırlayıp yıllar sonra kavuştuğum 98 tarihli ikinci ve son albümlerinden bir şarkının ismi. Şarkı da albüm de iyi değil ama bu şarkının ismi (crying at airports), ama bu albümün ismi (all disco dance must end in broken bones) ve ama kapağı… nasılnasılnasıl ümit vaat ediyor, ah!” (7 Temmuz 2009, lakin kapağın resmini alıntıladığım kaynak uçmuş, üşendim güncellemeye).
Bu $izoSuru’daki parçalar hit parçalardan oldu hep (çoğu single olarak da çıktı, hemen hepsinin klibi var, o derece yani). Şarkı seçerken şöyle bir klasman var: Grup meşhursa meşhur olmayan bir şarkılarını almaya çalış, şarkı meşhursa ancak eskidiyse al (bugünün hitini bugün alamasam da, 3-4,30 yıl sonra neden olmasın tabii ki!), ideal dinleyici profili: seçkideki 10 şarkıdan 1 ya da 2’sini, sanatçılardan 2-3 tanesini bilecek, 2-3 tanesini de bir yerlerden duymuşluğu/kulak aşinalığı olacak, albüm başına 3-4 yeni şarkı kazanmış olacak (ne kadar çok, o kadar iyi haliyle). Böyle katı, ruthless bir matematiksel algoritma canavarı işliyor arka plandaki çarkların arasında anlayacağınız…
Ben Cream, Fitzgerald’dan coverladı zannediyordum bunca senedir, meğer durum tam tersiymiş, yılına bakarken öğrendim az evvel, çok şaşırdım. Cream iyi gruptur, kafa bin beş yüzdür, böyle parkaların içinde, bıyıklar upuzun efsanevi bir performansları vardır. (Ben White Room alayım). Yine şarkının detaylarına bakarken, bir de Bobby McFerrin’in akapella (selam Dee!) yorumu olduğunu -dehşetle- öğrendim.
Groove Armada / My Friend’i özellikle severim, şarkıdan da aynen şarkıdaki gibi bir dostum olan Georgina vesilesiyle haberdar olmuştum.
Weapon of Choice’un klibini mutlaka seyretmelisiniz. Mutlaka. Christopher Walken’ın kim olduğunu biliyorsanız 1500 iki, bilmiyorsanız, yine de süper… Yıllar yıllar evvel (2001, taze taze), Gürer Bey’ciğim heyecanla bildirmişti, zevkle izlemiştik (.mov, 10-20 MB? 5-6 MB?). O zamanlar “walk without the rythm” kısmını pek takdir edemiyorsa da, artık eminim sevgili Damlanur sayesinde öğrenmiştir iyice Paul Muhaddib ve Mahdumlarının hikayelerini…
Brand New Day, bu seçkinin kapağına da aldığımız Joss Whedon’ın işsiz kaldığı dönemde Neil Patrick Harris ve Nathan Fillion’ı da yanına alıp, öyle geyiğine internet için aparttığı güzide bir müzikaldir, bizim de canımız ciğerimiz disq sayesinde haberimiz olmuştu, beklemiştik yeni bölümleri çıktıkça çitletmiştik. Felicia Day başta güzel gelse de, değil yaw, geek kraliçesi olarak ultrason ama şimdi yine de… Dizide bonus olarak da Big Bang Theory’nin Howard’ı Simon Helberg oynar küçük bir rolde (Moist).
Sarah Connor Chronicles’ı hiç izlemedim (Summer Glau ayrı bir şey) ama adamlar Cash’in “When The Man Comes Around”unu nerede nasıl kullanacaklarını iyi bilmişler. (God is gonna cut you down).
İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.
Feist – My Moon, My Man (2007) Take it slow / Take it easy on me / And shed some light / Shed some light on me please
The Chordettes – Lollipop (1958) I call him / Lollipop lollipop / Oh lolli lolli lolli
Eisley – Marsh King’s Daughter (2007) Stealing to your window / “Well, you know”, I say, “We could fall in love” / Sighing in exasperation / “No”, you say again, “This simply is not love” / And I just know that we could work out
Maia Hirasawa – And I Found This Boy (2007) And we talked about life, we talked about time / We talked about me, while he was looking around / He was searching for something new and exciting, / while I was standing there right in front of him / (HELLOOOO!!!!)
Imogen Heap – Glittering Clouds (Locusts) (2006) I’m not always like this / It’s something I’ve become, / A terrible weakness / In my nature, in my blood. / Save me, oh save me, save me from myself / Before I hurt somebody else again.
Bjork – Earth Intruders (2007) We are the earth intruders / We are the earth intruders / Muddy with twigs and branches / Turmoil! Carnage!
The New Pornographers – Myriad Harbour (2007) Someone somewhere asked me, / “Is there anything in particular / I can help you with?” / All I ever wanted help with was you.
Camera Obscura – French Navy (2009) I’ll be criticized for lending out my art / I was criticized for letting you break my heart / Why would I stand disappoint for looks? / I’m fully grown, but I’m on tender hooks / Ooh with the looks, on tender hooks / Ooh with the looks, the looks, the looks…
Do Wacka Do – Roger Miller (1965) Yeah, I see you’re goin’ down the street in your big Cadillac, / You got girls in the front, you got girls in the back, / Yeah, way in back, you got money in a sack, / Both hands on the wheel and your shoulders rared back / root-doot-doot-doot-doot, do-wah
Slow Club – When I Go (2009) If I get to sixty will you let me slip away / Into an armchair for the rest of my days / Cos you’ve got your family and I’ve got mine / The love that we share is for another time
Nick Cave – Disco 2000 (2006) Oh, what are you doing Sunday, baby? / Would you like to come and meet me, maybe? / You can even bring your baby. / Ooh ooh-ooh-ooh-ooh..
Kate Nash – Merry Happy (2007) So I learnt from you / Do do do da do do do do do do da do do do do do do da do / Do do do da do do do do do do da do do do do do do da do / I can be alone / Yeah / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / Yeah / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / Yeah / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / Yeah / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / I can watch a sunset / On my own
The 88 – At Least It Was Here (2009) Give me some rope / Tie me to dream / Give me the hope / To run out of steam / Somebody said / It could be here / We could be roped up, tied up / Dead in a year / I can’t count the reasons I should stay / One by one they all just fade away
The Bird & The Bee – Polite Dance Song (2007) Pardon me /The music is moving / Moving from left to right / Apologies / For losing my cooling / Losing the day to night.
The New Pornographers’in bahsettigim “diger” sarkisi All the Things that Go to Make Heaven and Earth imis bu arada, hakikaten de guzel sarki. Ayrıca bahsettiğim sağcı moronun adı Jimmy Swaggart imiş ve dahi o bu lafı rock müzik için söylemiş ve dahi sene 1986 imiş ama fekat grup meğer adlarını oradan değil, bir capon filminden alıyormuş (this sentence is wrong on so many levels).
“La Même Histoire”yı bu sefer de doğru telaffuz edemedim. (Heyhat!) Ayrıca program boyunca sürekli aksi yönde çaba sarf ettiysem de, tahriklere kapılmayınız, Eisley’nin şarkısının adı “Marsh King’s Daughter”, Björk’ünkü “Earth Intruders”, Kate Nash’in son albümünün adı da “My Best Friend is You”.
Yanlış hesap Bağdat’tan döndü, Camera Obscura için boşu boşuna içeri gidip ağlamışım, matematiğim kuvvetli değil sadece (2011’in evvelki senesi: 2009, hesap tamam ama 3 sene değil, 2 sene öncesi, gerçi aslına bakarsanız 3 senedir dinliyorum, evet, yine kafam karıştı, matematik zor, iyi ki sözeli seçmişim (karşılaştırmalı edebiyat).
Programın listesi hazır olduktan sonra Selma, Zappa ve Sabun’la paylaşmıştım, sağolsunlar görüşlerini esirgemediler, bu vesileyle onlara programda bir kedi selamı çakacaktım ammavelakin program telaşesi içinde yandı bitti kül oldu gitti aklımdan, bir selam borcum olsun. Benzer minvalde, bu program için Ece en favori şarkılarından olan She&Him’in “In the sun”ını söylemişti, ama Audacity dayanamadı, kilitlendi, göçerken yanında bilgisayarı da götürdü, o da başka bir sefere artık. Ayrıca bu, bunları ikinci yazışım çünkü 20 dakika öncesinde, xkcd’nin şu literary criticisim’le ilgili olan strip’ini ararken firefox’un o tab’i göçtü, o da yanında benim epeydir yazdığım şeyleri götürdü, sinir oldum, kalktım Chrome yükledim, o da editörü Javasız açınca, firefox 4’ü indirip yükledim çaresiz.
Bugün Bengü’yle konuştuk, ne kadar çok kız+oğlan, hepi topu o kadar grup var diye. The Bird & The Bee’den başladık saymaya, Pomplamoose, Eats Tapes, Stereophonic, She & Him, Slow Club, var da varrrr… (Kızlar süper, oğlanlar da geek gibin yalnız niyeyse).
Slow Club, Çetin Beyciğim (biraz Meren havasi da mi var sanki yoksa sakaldan mi) :
Geçen programda (80ler) arka planda çalınan müziklerin dizileri (bir son dakika karışıklığı olmadıysa sıralı olarak): Dallas, McGyver, The A-Team, Air Wolf, P.I. Magnum, Knight Rider, Twin Peaks, Quantum Leap, Mission Impossible. Yarışmayı 3 doğruyla sevgili Bilgehan Demir kazandı (yaşının verdiği avantajla diyeceğim ama bu diziler için biraz büyük kalıyor gibi gelmiyor da değil!). Bir gün şayet 80ler devam programı olursa, 3 şarkıyı kendisinden isteyeceğiz, vermezse de küsüp bozulacağız (aka küs boz burnun iki karış yaptırımı / cips kola kilit blöf (cımbız) yaptırımından sonraki en sağlam yaptırımdır, “ayna demek yok” korumasını da baştan sallıyorum ortaya (+2/-1, vurdum mu?).
Imogen Heap’in Glittering Clouds (Locusts)u zor bulunan bir parçadır, benim radyoODTÜ olsa gerek, radyo vesilesi ile haberim olmuştu, geçen sene de Spotify’dan para verip aldım (internetten satın almış olduğum tek mp3’tür kendileri bu arada). Bu program için listeyi toparlarken, The 88’in “At least it was here”ını çok alasım vardı ama ne Spotify’ın şeysinde, ne ubuntu one’da ne de amazon ve diğer arkadaşlarda bulamadım — bir tek Apple’ın iTunes’unda vardı, ondan da indirdikten sonra ya taşıyamazsam kaygısıyla alamadım.
(Yeni gelin mode on) yerim olsaydı bunları da çalacaktım kategorisindeki şarkılar:
Sia – Buttons / Şarkının özellikle orijinal klibini tercih etmedim link verirken çünkü Sia “Ben kliplerimde bilgisayar kullanmadan özel efekt yapabilirim” düsturunu kendine ilke edinmiş bir nom nom yönetmen ile çalışmış, üç şarkının üç klibi de bu kadar mı kötü olur yahu! (Total eclipse of the heart’a laf ettik ya geçen programda, beterin beteri geldi).
Kate Nash – Do-Wah-Do / Süper – ama bunu yerim dar diye değil de, zaten halihazırda Merry Happy’sini çalıyorum diye alamadım.
Pogues – Rocky Road to Dublin / Bunu başta almıştım, sonra niye aldığımı anlayamadım, çok güzel şarkıdır ama mutlu son ne alaka? olsun, dinleyelim coşalım, Shane McGowan için içmeyelim bu gece.
Feist – My Moon, My Man (Boys Noize remix) / ohar.
Pulp – Disco 2000 / Bu da orjınali. Ya bana bir bu adamı, bir Suede’in Brett Anderson’ını, bir de Love Actually’de Billy Nighy’nin canlandırdığı Billy Mack’i versinler, dans edeyim onlarla (garip danslar kategorisi, katakullisi).
The Dresden Dolls – Coin Operated Boy / yok, bunu da çalmayacaktım, Maia Hirasawa’nın And I found this boy’u vesilesiyle kulaklarını çınlatıyorum da, oradan şey ettim.
Hayatımın filminin (metaforik bir anlam yüklenmemektedir, cenazemde çalınması için değil, bizzat eğer bir gün hayatım filme çekilirse o filmi kast etmekteyim) sonunda çalınmasını isteyeceğim iki şarkı var, biri The Cardigans’ın In the Round’u, diğeri de Rage Against the Machine’den Sleep now in the fire. (biri perhiz, diğeri lahana turşusu). [cenazemde çalınacak şarkı olarak vaktiyle Danzel – Pump it up‘ı istemişliğim vardır, fakat bu isteği yaparken ciddi değildim, ciddi değilim hala, ama yine de, aklımın bir köşesinde cenazemde sevgili dostunun bu son isteğini gerçekleştirmeye teşebbüs ederken linç edilip, yanımda gömülecek sevgili arkadaşım OBM ile ilgili böyle bir fantazim de yok değildir 8]
GürerSan için Roger Miller – Do Wacka Do‘daki amcadan (Thumbs Carlisle – nasıl bir insandır o ya!) Batman şeysi giymesini rica etmiştim, o da beni kırmadı. Ayrıca Roger Miller’ın Erol Evgin’in biyolojik babası olduğu yönünde söylentiler de yok değil (değil).