An itibarı ile mp3 çalıcımın listesi

AIR – Virgin Suicides
Anthrax – Persistence of Time
Anthrax – Sound Of White Noise
Beethoven – Razumovsky, Archduke, Ghost
Cardigans
Datarock – Datarock
Dido
Dido – No Angel
Disturbed – The Sickness
Doors
Frou Frou – Details
Green Day – Dookie
Hedwig and the Angry Inch OST
Imogen Heap – I Megaphone
Imogen Heap – Speak For Yourself
Joy Division – Permanent
L7 – Beauty Princess – Triple platinum
L7 – Hungry For Stink
Nine Inch Nails – Broken
Nine Inch Nails – The Downward Spiral
Nirvana
Smiths
Suicidal Tendcies
Suicidal Tendencies – The art of rebellion
The Crow Soundtrack
The Police
Therapy – Troublegum
Tindersticks – 2nd Album
Tom Waits – Heart of Saturday Night
Tori Amos
Tori Amos – Tales of a Librarian
Vega – [Tamam] Sustum!
Vega – Hafif Muzik
Vega – Tatlı Sert
Velvet Underground
Wire – Pink Flag

Delerium Featuring Sarah Mclachlan – Silence.mp3


Sadece addan ibaret olanlar, şahsım tarafından yapılmış toplamalardır, okuyucunuzun ayarı ile oynamayınız!

Listeyi neden yayınladığıma gelince: Son günlerde hayranlarımdan o kadar çok bu yönde soru aldım ki (minibüste, otobüste, serviste), sizleri mahrum bırakmak istemedim (yalan, yok öyle bir şey, egoma yenik düştüm 8P)

tindersticks..

yıllar sonra bugün canım çekti, arşivden buldum Tindersticks’i (Their first album), şimdi whiskey ile uzun bir tren yolculuğuna çıkmış gibiyim klavyenin başında. 1995 yılıydı, Uçak-uzay’dan Taylan sayesinde haberim olmuştu (benzer şekilde Chumbawamba, Echobelly ve Elastica’yı da Taylan’dan öğrenmiştim. Hele bir de beni Taylan’la tanıştıran Emir’in Taylan’la tanışma hikayesi vardır ki, evlere şenlik..). O zamanlar fena halde lemandım ve keşfetmiştim ki Tindersticks, uzun tren yolculuklarından başka Bailey’s Irish Cream ve puro ile de çok güzel gidiyordu. Yaşlandık sonra, damardan hayatı bıraktık, köşelerimiz yontuldu, AIR dinler olduk. İyi de olduk. Uslandık, akıllandık. Ne demiş Murathan sahi hem?

[…]
Vahşi, siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdırdığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi, herşey kanatır, herşey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyumayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun maceralar umar
apansız yolculuklara çıkardık
uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar, sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencereler, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?
ahh o gece yolculukları
bir başka kente, bir başka insan olmanın umutları
[…]

Murathan Mungan, Avara

Tindersticks’in böyle birden nüksetmesinin sebebini de hatırladım şimdi, bir önceki mesajda Zeynep’ten haber geldiğinden dem vurmuştum ya, Onur 2. albümden kız kardeşim’in sözlerini çevirmişti vaktiyle Türkçe’ye, herhalde oradan olacak. Onur’u da özledim. Zeynep’i hep özlüyorum zaten. Ve Betül Betül Betül – sen olmasan ben nereden bilecektim 16 Horsepower’dan tut, Gorky’s Zygotic Mynci’ye, oradan da St. Etienne’e gel. 8) İyisindir inşallah, gene hatlar koptu..

Drafted.. / Camel

Nude’s thoughts were interrupted by a knock at the door. The
postman muttered something about wishing he could go too
and handed over a yellow envelope.
It was a command long overdue that called for healthy,
young men.

In reply to your request,
please find…
I hereby protest.
To the ways and means you use
you know…
I cannot refuse.

So I’ll take this vow
of Loyalty.
Fight for the right,
You have said,
To be free.

When this time has run its course,
I must…
Live without remorse.
For the deeds I’m bound to do,
I know…
it’s all the same to you.

But I won’t forget
the memory…
Taking a life,
for a life…
to be free.

Nude’s life revolved around orders. He found himself pushed
and pulled onto a crowded deck of uniformed figures who
shared the same expressionless faces. Loved ones stood
anxiously on the pier as the transport faded into separating mist.
Water and night seemed one. Nude was going to war…

Thunder cracked. Ramps hit the beach and countless boots
assaulted the shore. His heart punding, Nude stumbled
headlong into the undergrowth in a desperate search for
refuge. Sheets of rain drenched the sunless forest as the skies
opened raging down on the tiny island. Panic-stricken, Nude
staggered forward and fell unconscious.
Raindrops spattered from the trees onto Nude’s face.
Startled and confused, Nude listened in the humid silence; he
was alone and had no idea where he was. Worst of all, he didn’t
know what had become of his Regiment.
The setting sin left Nude with the growing darkness of his
fears. He made camp and slept with dreams of a dawn rescue,
unaware that his Unit had already left the island. In wartime, one
less soldier is hardly noticeable.

Seasons turned with time. Nude had given up the search for his
Unit but continued to move through the jungle, bayonet poised,
as if a thousand eyes were upon him. Home was a cave in a
hidden lagoon with abundant vegetation and fresh springs. The
highest point of the island provided shelter from annual
monsoon floods and sanctuary for his soul.
His military duties consisted of a monthly visit to the
mountain top whereupon he ceremoniously croaked the
national anthem and fired one precious bullet into the air.
In the loneliness he endured, Nude found an inner strength
that flowed with the rhythm of instinct.

Drafted, Nude / Camel

Bir haftabaşı daha..

Kalbime gir, bahar ol,
Yüreğim tazelensin..

Vee bir pazartesi daha. Yine bölümdeyim. Sabah geldiğim minibüsün radyosunda çalıyordu bu şarkı, ki pek severim bu rast makamından şarkıyı. Bir de tabii

O bir gölgedir, varlık sanırsın

diyen ve makamını hatırlayamadığım, ve arayınca da bulamadığım o güzel şarkı. Belki Hande bulabilir/hatırlayabilir.

Haftasonunda babam bizdeydi, tabii burada biz hikaye, dede bey, apaçık torununu görmeye gelmişti, güzel bir haftasonu geçti, kızı parka götürdük birlikte..

Dedeyle Torun Kuğulu Park 9 Aralık 2006

Şimdi de odamdayım. Haftasonu HyperChem’in bir hilesini yakaladım, bugün üstesinden geleyim, ileride referans olur diye detaylı bir şekilde yazarım.

Hedwig and the Angry Inch

Tabii duvardan bahsedip Hedwig’den bahsetmemek olmaz (ve Roland Barthes’ın dediği gibi: Bir hadım hikayesi bedeli ödenmeden anlatılamaz.)

Hedwig

I was born on the other side
Of a town ripped in two
I made it over the great divide
Now I’m coming for you

Enemies and adversaries
They try and tear me down
You want me baby, I dare you
Try and tear me down

I rose from off of the doctor’s slab
Like Lazarus from the pit
Now everyone wants to take a stab
And decorate me
With blood, graffiti and spit

Enemies and adversaries
They try to tear me down
You want me, baby, I dare you
Try and tear me down

On August 13, 1961,
A wall was erected
Down the middle of the city of Berlin
The world was divided by a cold war
And the Berlin Wall
Was the most hated symbol of that divide
Reviled, graffitied, spit upon
We thought the wall would stand forever
And now that it’s gone
We don’t know who we are anymore
Ladies and gentlemen
Hedwig is like that wall
Standing before you in the divide
Between East and West
Slavery and freedom
Man and woman
Top and bottom
And you can try and tear her down
But before you do
You must remember one thing–Hed:

There ain’t much of a difference
Between a bridge and a wall
Without me right in the middle, babe
You would be nothing at all

Enemies and adversaries
They try and tear me down
You want me, baby, I dare you
Try and tear me down

John Cameron Mitchell & Stephen Trask,
Tear Me Down