yorum yorum üstüne…

Belki biliyorsunuzdur, belki bilmiyorsunuzdur, bu aralar sevgili Löker(ler) cümbür cemaat, tam gaz Twitter işine girdiler, iyi de ettiler, hatta ben bile bir ara aşka gelip, “twitter’a ciddi olarak takılsam mı?” demeye bile başladım. Ha, ama twitter bize göre değil, çok emek istiyor, hem benim, işte gördüğünüz üzere misler gibi blogum da var (Löker’in de var ama benimki daha aktif 8), yazacak olursam buraya yazarım, değil mi efendim, evet, haklısınız.

Geçenlerde Löker 30 Rock konusunda yazdığım girişe bir yorumda bulunmuştu:
@Löker: Löker, hakikaten çok haklısın, insan nasıl da soğur öylesi bir durumda, ağzıyla kuş tutsa bile diğeri. Wikipedia’dan okuduğum kadarı ile, senin dizinin rating’i daha yüksekmiş ama maliyeti de daha yüksek olduğu için çekmişler fişini. 30 Rock’ın en sevdiğim özelliklerinden biri de bana hastası olduğum Arrested Development’ı hatırlatması, onun kadar olmasa da, hayli bir enerji pompalı geliyorlar. Özellikle bugün seyrettiğim bölüm (S01E09 – The Baby Show) hayli iyiydi… Yeni Nokia’nı da güle güle kullan, ben bir süredir benimkini (770 nam-ı diğer “Nina”) epey ihmal ettim, kağıttan kipat okur oldum, kulaklıkla ilgili kısmı da göçeli epey olmuştu, neyse, elimdeki kitap bitince (Haruki Murakami – The Elephant Vanishes), başlamayı planladığım kitap (Connie Willis – To Say Nothing of the Dog) neyse ki elektronik formatta (elektronik mekanik gibisi yok) (Bu arada, iki kitabın isimleri arasındaki korrelasyon da gözden kaçmaz sanırım).

Bir diğer “yorumuna yorum” yazmak istediğim zat da sevgili Dee. Onunla da en son şu 80’ler listesi üzerinden haberleşmiştik. Dee, listede niye Michael Jackson yok, olsa hangisini koyardım, onu düşündüm geçen gün. Herhalde Smooth Criminal’ı. Gazebo filan koymazdım, keza Alphaville filan de. Neyi nasıl koyacağımı bilmiyorum ama çok net bir kesinlikle bir şarkının olup olmayacağını söyleyebiliyorum. Mesela Genesis biçilmiş kaftan idi. Metodoloji, otodoloji, ortodonti. Muhabbet şahane, liste hikaye ama after all.. Bir de, Cure ile Depeche Mode’u başlarda hiç sevmedim, sonra ısındım, benzer şekilde Bob Dylan’ı da seveceğime ihtimal bile vermezdim. Ben daha orta 2’ye giderken ki, New Kids on the Block yeni patlamıştı (yok, ben Metallica dinlerdim o zamanlar), Murat diye bir arkadaşım vardı, U2, Police ve bir şey daha dinlerdi, anlayamazdım. U2 yeni albüm çıkarmış ama benden uzak olsunlar lütfen (hayır, Bono, sen “hayır”dan anlamaz mısın, söylesene bana?).

Müzik konusuna gelince, bugün okulda nasıl da bir “Echo & The Bunnyman – Killing Moon” dinleyesim hasıl oldu, anlatamam (ama işte böyle sarı, uzun, derin bir şeydi). Şimdi bana deseniz ki, bize bu güzide gruptan bir şarkının daha adını söyle, söyleyemem ama işte bu Killing Moon’a öyle hasrettim ki, bir çabam bile yoktu. Şarkıyı ancak eve geldikten çok sonra dinledim, değdi mi, değdi tabii, her zaman.. Sonra yine açtım Neko Case teyzeyi, ben bu teyzeyi çok sevdim, özellikle de The Tigers Have Spoken (konser) albümünü. Yani dün bir, bugün iki ama şu alternative country (oxymoron sayılır mı acep bu laf?) her ne menem bir şeyse, hoşuma gitti (peki kızıl saçların hiç mi etkisi yok? E vardır elbet, ama Willie Nelson’da olursa o başka (istemem o zaman anlamında)).

Şu Kuzuların Sessizliği prequel’i vardı ya, Edward Norton, Emily Watson’lı olan, Kızıl Ejder olsa gerek, işte onun başında sevgili Hannibal’ımız, konserde yanlış çaldı diye bir arkadaşı yer (başının etini değil, o filmin sonu). Ya, tabii ki 100% uyumdan bahsedemeyiz ama onu biraz da olsa anlayabiliyorum (yine de yemek kısmını değil). Kaba insanları sevmiyorum, kaba insanları hiç sevmiyorum. Mesela -büyük ölçekte- Can Yücel’i ele alalım; almayalım, sevmedim sevemem Can Yücel’i. Hani Türk filmlerinde vardır, fakir ama dürüstlerdir, candandırlar, birbirlerine söverler ama birbirleri için ölürler de, ben istemem kardeşim. Ben daha çok gene aynı filmlerdeki küstah-zengin-düzenbaz-röpdaşambırlı-ince bıyıklı amcalar takımına dahilim sanırım (asalet bizim kanımızda). Kasıntı mıyım, neyim ama protokolü isterim samimi olmadığım insanlarla münasabetlerde (ha samimi ol canımı ye). Arkadaşlarımın çok büyük bir çoğunluğu küfür etmezler ve dahi anlamında -de’leri ayrı, ismin -de hali olan ekleri de bitişik yazarlar, böyle de bir şey. Bunu şimdi niye dedim ki ben? Ya, ne zamandır yazasım vardı, böyle buna adanmış bir giriş yapmayayım, çok nefret dolu olacak dedim, araya sıkıştırdım, fena mı ettim?..

Geçen gün -sonunda- Punch Drunk Love’ı seyrettik, bir süredir merak ediyordum, beğenmedim ben pek. Ama geçen hafta 1940 yapımı The Shop Around The Corner çok lezizdi, tadı damağımda kaldı.

Bir buçuk aydan fazla bir zamandır, termodinamik ve istatistikten zevk alıyorum, bir yaşıma daha girdim.

Saat 12 olmuş (10 dakikası var ama olsun), uykum var (çok), sabah 7.30’da Ece gelip uyandırır, o yüzden artık yatayım yavaştan (hızlıdan).

Haydi iyi geceler (niye yazdım ki ben şu son şeyleri şimdi yok Kızıl Ejder, Yeşil Elma, ne gerek vardı?)

J.D., Turk’ü seviyor.

Ne dinliyorsun? (ya da the return of the listelerin adamı)

Cumartesi-Pazar sabahları, 80lere ışınlanma zamanı. Aşağıdaki şarkıları edinin, çalışı “rasgele”ye ayarlayın (normalde hiç öyle bir şey yapmasanız bile), ne demek istediğimi anlayacaksınız… Listenin “resmi” adı “8090birkiüç” olsa bile, 80 ağırlıklı olup, 90’lara ve dahi 70’lere de pekala uzanıyor, biliyorum (ama herhalde 2000 yoktur, yok canım, daha neler). Neyse.

  • 4 Non Blondes – What’s Up?
  • A-Ha – Take On Me
  • Bay City Rollers – Bye Bye Baby
  • Billy Joel – The River Of Dreams
  • Boston – More Than A Feeling
  • Carl Carlton – Everlasting Love
  • The Cars – Drive
  • Cher – The Shoop Shoop Song (It’s in His Kiss)
  • The Clash – Should I Stay or Should I Go
  • Cyndi Lauper – Girls Just Want to Have Fun
  • Daniella’s Daze – 100%Jesus
  • Depeche Mode – Personal Jesus
  • Duran Duran – Notorius
  • Echobelly – Cold Feet Warm Heart
  • Elastica – Annie
  • Erasure – Always
  • Fine Young Cannibals – She Drives Me Crazy
  • Fleetwood Mac – Dreams
  • Frankie Vallie & The Four Seasons – Can’t Take My Eyes Off You
  • Genesis – Jesus He knows me
  • Genesis – Invisible touch
  • Genesis – Land of Confusion
  • Green Day – When I Come Around
  • Heart – Barracuda
  • The Heights – How Do You Talk To An Angel?
  • Journey – Don’t Stop Believin’
  • Kansas – Dust In The Wind
  • The Knack – My Sharona
  • Laura Branigan – Self Control
  • Madonna – Open Your Heart
  • MC Hammer – U Can’t Touch This
  • Nena – 99 Luftballons
  • No Doubt – In My Head
  • Olivia Newton – Hopelessly Devoted to You
  • Pat Benatar – Hit Me with Your Best Shot
  • Paula Abdul – Straight Up
  • Paul Simon – You Can Call Me Al
  • Paul Young – Don’t Dream It’s Over
  • Pet Shop Boys – Always On My Mind
  • The Police – Every Breath You Take
  • Pulp – Common People
  • Queen – Sheer Heart Attack
  • The Rolling Stones – Start Me Up
  • Shania Twain – You’re Still The One
  • Simple Minds – Don’t You (Forget About Me)
  • Sinéad O’Connor & The Pogues – Haunted
  • Sixpence None The Richer – There She Goes
  • Skunk Anansie – Twisted (Everyday Hurts)
  • The Smiths – Girlfriend in a Coma
  • The Smiths – There Is A Light That Never Goes Out
  • Soft Cell – Tainted Love
  • Space – Me & You Vs The World
  • Spin Doctors – Two princess
  • Styx – Mr. Roboto
  • Supertramp – Give A Little Bit
  • Tammy Wynette – Stand By Your Man
  • Tears For Fears – Shout
  • Tina Turner – What’s Love Got To Do With It
  • Tina Turner – Proud Mary
  • Toto – Africa
  • Tracy Chapman – Crossroads
  • Värttinä – Tuulilta tuleva
  • Vonda Shepard – Searchin’ My Soul
  • Wet Wet Wet – Love Is All Around
  • Whitney Houston – I Wanna Dance With Somebody
  • Yazoo – Only You
  • Yazoo – Nobody’s Diary
  • Dirty Dancing Soundtrack – I’ve Had The Time Of My Life

Çok dilerseniz şu girişin son paragrafına ve oradaki yorumların bir kısmına bir göz atabilirsiniz. Daha da dilerseniz, listeye Ray Parker Jr.’dan Ghostbusters’ı, Kim Wilde’den “Keep Me Hangin’ On” coverını ve dahi Bobby McFerrin’den “Don’t Worry Be Happy”yi ekleyebilirsiniz. Başka da varsa aklınızda, tavsiye edebilirsiniz. “I’m Kilroy!” diye biten bir şarkı dinledim az evvel, bunları yazarken, yani sırf utandığımdan hangi şarkı olduğunu söyleyemiyorum bile (ama listede var: Styx – Mr. Roboto – oy, oy, oy).

Who’s gonna drive you home, tonight? Bye baby… (The Cars – Drive)

Hamiş: Çok uzunca bir süredir U2 sevmiyorum ve bonus olarak da gıcık oluyorum adamlara ama niyeyse bugün Staring at the Sun’larını çekti canım (dinledim ben de). Şimdi Cars’ın Drive’ını alıntıladım ya, aklıma direkt Who’s gonna ride your wild horses geldi, oradan şey ettim (ney?).

Hamiş 2: Bu giriş çok büyük oranda (%99.3) Dee için yazılmıştır, sevgilerimi een saygılarımı sunuyorum ey kraliçem!

Yılın Listesi! Ta-ta-ta-ta! Müzikler

(Diziler, Filmler ve Kitaplar listelerini yazarken öyle tın tın tın “şuraya link vereyim, bunu bold yapayım yok italik” modundaydım ve bu da yazmayı epey güçleştirdi. Bu nedenden ötürü, bu ve bundan sonraki listelerde aynı Ramones’un Do You Remember Rock’n Roll Radio? şarkısının başlangıcındaki gitar (riffi?) benzeri takada tukada yazacağım, bear with me please..)

…Müzikler
Bu yıl bir sürü yeni grup öğrendim, birkaç tane de eski grubuma ağırlık verdim. Bir de taka taka taka müzikler ağırlıktaydı..

Kitap, film ve dizi listelerindeki açık ara birinci çıkma geleneği, müziklerde de (“Müzikler” deyince garip olduğunun ben de farkındayım ama “Şarkılar” desem, “Gruplar” alınacak, “Gruplar” desem “Şarkıcılar” alınacak, “Şarkıcılar” desem de şantöz dansöz gibi bir şey olacak) süregeldi. Daha fazla bekletmeden yazalım buraya:

Le Tigre

Hip hip hurraaaa! ya da diğer bir deyişle hutukibomb!

Le Tigre’la Reprise filmi sayesinde tanıştım. Yani, New Dawn Fades ile açılan bir filmden herhalde en son beklenecek şeydi böylesi ama şikayetçi değilim! 8) Filmde karakterler sıkıcı havada geçen bir partiye giderler, içlerindeki fırlama anton amca da çalmakta olan müziği Le Tigre’ın Deceptacon’ına çevirir, sonra coşulur coşulur. Şarkıyı o kadar beğendim ki, öylesi güzel bir filmin bile bitmesini dört gözle bekledim, “credits” ekranından musiki bilgilerini almak için. (Şimdi Le Tigre’ı buraya yazdım deyu, hakkında bilgi vermem de gerekir mi, bilemedim, neyse vereyim bari). Le Tigre üç bayandan kurulu, hayli de feminist bir grup (gerçi elemanların bir kısmının bir önceki projesi olan Bikini Kill ile Julie Ruin’i dinledim, onlar paso radikal yahu). Onlar sayesinde benzer pek çok riot grrrl şahsiyeti ve grubundan da haberim oldu : Chicks on Speed, Lesbians on Ecstasy, Peaches, Robots in Disguise. Peaches Türkiye’ye geldiğinde bilmiyordum ne olduğunu, bu Le Tigre aydınlanmasından ayrı olarak bulup dinlediğim “25 Years of Rough Trade Shops” toplamasında harika bir şarkısı vardı, onunla ilgimi çekmişti. Robots in Disguise da “Turn It Up” başta olmak üzere, Reprise’dakinin benzeri bir partinin akışını değiştirmede kullanabileceğiniz etkin silahlara sahip. Bir de “Mirror” tam bir 2000 ABBA şarkısı kıvamında afiyetle dinleniyor. Biz Bora’yla 1994’lerde Shampoo dinlerdik, severdik, onu hatırlattı bu sene dinlediğim bu hanım kişi grupları. Shampoo’nun daha bilinçlisi ama Shampoo da iyiydi, dediğim yanlış anlaşılmasın.

Hazır cıstak kanalından ilerliyorken, artık bu yılın listelerine damgalarını vurmuş muhteşem duo kız kardeş ile kayınçonun kazandırdığı bir başka değere geçelim: Mark Foggo. Ska ska ska ska! ya bu kadar mı insana enerji yükleyebilir şarkılar! Neslihan’dan öğrendiğime göre 15 senedir mi ne Hollanda’da yaşayan bir İngiliz imiş kendisi, yani bizim buraların çocuğu, lokal kahraman.

Bu noktada yenilere ara verip, eskiden dinleyip de, bu sene aşırıya kaçtığım iki gruba gelelim: Ramones ve Pogues. Yani meşhur şarkılarını bilirliğim, şöyle uzaktan dinlerliğim vardı öteden beri (keza mesela The Clash hala bu mertebededir) ama bu sene bende patlama yaptılar ikisi de (ama hele de Ramones). Bir de yine bu sene Sinead O’Connor’lı bir Haunted dinledim ki, günde en az bir kere dinlemezsem o günü yaşanmış saymıyorum (abart abart). Ramones hakkında zaten bir şey yazmasam da olur, amcalar tarihi yazmışlar zati. Elimde “End of the Century” isimli belgeselleri var, arada da ondan tırtıklıyorum. O kadar heyecanlı değil (mesela Punk Attitude’da onlar için bir amcanın söylediği “çaldıkları bara gittim, o kadar kötü bir müzikti ki, paramı onları dinlemek için verdiğime inanamadım, sinir oldum… ertesi gün ve daha sonrası yine onları dinlemek için gittim.” (haydi bulun bakalım kim demişti bunu diye, ben bulmayacağım, aklımda kalmamış).

Bu sene keşfettiğim eskiler klasmanı var bir de: The Chameleons, Joy Division sever beni benden aldı. Mission of Burma da daha evvelden duymadığım bir gruptu, yazık olmuş onlarsız geçen yıllarıma (belki de öyle olduğu iyi olmuş sağlığım açısından – That’s when I reach for my revolver mesela, Academy Fight Song mesela…).

Şimdi bir yandan ağustosta tutmaya başladığım last.fm hesabımdan kopya çekiyorum da, orada görünce aaa, unutmuşum dedim, My Ruin var, bir “Tainted Love” (Soft Cell) cover’ı var ki, gene çok sevdiğim, canım ciğerim, uygun zamanda dinlendi mi coşturan koşturan tekme tokat daldıran Disturbed’ün Shout (Tears for Fears) cover’ıyla yarışır (Disturbed’ün Land of Confusion (Genesis) cover’ı da beklenmedik bir açılımdır bir de bir de).. Editors / Spoon / Woven Hand şöyle bir “hımmm” dediğim ammavelakin devamını getir/e/mediğim grupları oldu bu senenin.

The Chameleons’dan cesaret alıp, Interplay’e bakayım dedim, bakmaz olaydım, özenti şoşiler, sopayla dövesim geldi, tuttum kendimi sevdiceklerim (ben tuttum siz tutmayın karşılaşırsanız bu arkadaşlarla).

Son dakikada keşfettiğim (bir başka) iki (eski) grup da The Discount ile Rye Coalition oldu. Rye Coalition, saygı duyduğum, sevgimi de arttırmaya çabaladığım Karp’la vakti zamanında split albüm çıkarmış. The Discount da gerçekten vaktiyle kaçırdığıma yandığım (ne yapacaktın Sururi Efendi, konserlerine mi gidecektin? Yok da daha bir dol dol yaşayabilirmişim öyle olsaymış) bir grup oldu.

80lerin musikisi bu sene de guilty pleasure’ım olmaya devam etti. Buraya kadar okuduysanız bonusu açayım artık : Parliament Pazar Gecesi Sineması deyince kendinize sorduğunuz sorunun cevabı: Aaron Neville & Linda Ronstadt – All My Life.

Ah ah ah! Bir başımı duvarlara vurduran, “bu saate kadar aklım neredeydi be adam?” dedirten bir başka “keşif from the grave” Blondie oldu. E tamam, bizim de haberimiz vardı işte Deborah Harry, eski grup, takım elbiseli (ince kravatlı) güneş gözlüklü cool gang amcalar filan ama o müziği nasıl nasıl nasıl kaçırmışım! Al bana al bana! Off ya! Süper ötesi. Çoktandır dinlememişseniz, haydi pamuk eller arşive. Hiç bildiğiniz şarkıları yoksa (aslında Heart of Glass’ı bilmeyen insan yoktur bu blogu bir şekilde okuyor olan sevgili karilerimiz arasında, ama o şarkının bu Heart of Glass olduğunu bilmeyen olabilir bir ihtimal) youtube muetube, hanging on the telephone, one way or another, picture this, sunday girl, heart of glass deyiverin gari. Off off ki ne of! (one way or another I’m gonna find you I’m gonna get you get you get you!..)

Yılın grubu Le Tigre oldu açık ara ama yılın şarkısı herhalde yıllar sonra aklıma getirip de, internetin nimetlerinden de faydalanarak kavuştuğum Space – Me & You vs. The World olur.

Yılın güzel müzisyen kızı da, last.fm’in her iki sayfada bir yüzümüze çarptığı Eats Tapes – What is music muhabbetinde görüp de oyoyoyoy! dediğim, adını bilmediğim, müziğini bilmediğim, özetle hiçbir şeyini bilmediğim abla olsun (evet). (–sonradan edit: böyle yazdıktan sonra ayıp olmasın diye gittim bir şarkılarını dinledim/dinlemekteyim – supreme master diye, evet, umut var– yalnız synth’in üzerine bir abanmaları var videoda, komikler o açıdan, kendileri farkında değil, alemde kafa zaten 2500 bir ben farkındayım, aferin. aaa, The Discount’u keşfettiğim yerde bu arada, bir de Casiotone for the Painfully Alone, “Toby Take A Bow”dan haberim olmuştu, öyle, iyi yani.)

Bu sene bir de eski amcalar dönüş yapageldi. Misal Metallica – Death Magnet ve dahi Axl Amca – (nihayet) Chinese Democracy. Metallica hakikaten eski sesi yakalamış sanırım ama bir 2008 – 1996 (Load 1996 mıydı?) = 12 sene gecikmişler. Albüm iyi ama 4. mü, 5. mi şarkıda kapattım. Garip bir duygu, tasvir edemem herhalde, ama üzünç sevgilim, ve muz kabuğu. Beğendiğiniz halde olamayan bir şey gibi (mavi kuş! mavi kuş!). Chinese Democracy’yi ise hakikaten tavsiye ederim, yani öyle dönüp dönüp dinliyor değilim ama işte o iyi olmuş, dinlenebilir iyilikte (bilmiyorum aslında, bendeki metallica / g’n’r durumu, g’n’r / metallica şeklinde olsaydı belki de bu paragraf da tam tersi şekilde yazılacaktı…).

Bu kadar herhalde… aklıma gelirse yazarım yine. Bir de Dolores O’Riordan kapınıza gelip de yemek filan isterse, vermeyin, aç bırakın terbiyesizi. Grup yıkanın grubu olmaz, hala affetmiş değilim kendisini, onu da söyleyin kapıyı yüzüne kapatırken (pls).

Me and You versus the World

Godard, A Bout de Souffle (1960)

I first met you hanging knickers on the line.
From that moment on.
I knew that there could only be one outcome.
Me and you against the world forever.
You had no folks and I’m just a joke.
But we made a vow.
That we would never sell each other out.
A lie detector wouldn’t make me doubt you.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us

We hitched a ride that would turn out suicide
I had my ’45 replica gun.
I didn’t think we’d ever need it.
Didn’t know he had a real one loaded.
You went in first, took the worst.
Couldn’t hear me shouting you.
To stop above the busy traffic passing by
We promised that together we would die.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us


I went in next
Took a bullet in the chest.
So I hit him with the only thing that was anywhere near me.
A tin of baked beans and a woman’s weekly.
I grabbed the cash
Picked you up and made a dash.
Didn’t get too far
Made it to the parking lot.
40 cops in front of us.
Guess who got shot…

Lying there dying in each others arms.
Oh you said to me.
Don’t worry about a thing my little sweetheart.
We’re together we shall never be apart.
You took a chance on a loser like me.
But you never let me down.
And whether we’re in Heaven or Hell
I know it’s better than separate cells.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us

Space – Me and You Versus the World (1996)