Kader ya da Dark. (Ya da: The winter of our discontent)

Birazdan derinine dalacağım konuda niyeyse aklıma ilkin hep Hecate gelir (herhalde cadılık ve üçlü tasvirinden), sonra aramaya başlarım, bu sefer de Erinyeler‘e takılırım (doğru yoldasın, ha gayret Sururi!..): Erinyeler, ya da İngilizce’deki adlarıyla Fury‘lerin -tam olarak olmasa da, dirsek teması var- içinden de Moirai‘a (İngilizce’deki adlarıyla: Fates) varıp, kafamı biraz daha yorup, işte üçüne (Clotho, Lachesis & Atropos) ulaşırım, rahatlarım (halbuki bu karmaşık yola düşmeden doğrudan Disney’in Hercules’ünden de aynı yere varılabilir, işte entel dantel hipsterlık böyle böyle oluyor.. 8P). Tabii bir sürü yansıması var bu arkadaşların edebiyatta, en fenası da şu meşum oyunda ki, oyunun adının oyuncular tarafından sahne dışında söylenmesi bile uğursuzluk getirmeye yetiyor:

Double, double toil and trouble,
Fire burn and cauldron bubble.
(…)
By the pricking of my thumbs,
Something wicked this way comes.
Open, locks,
Whoever knocks.

Ozan, M*cbeth, IV. Perde

(Bu alıntıyı yaparken, böylelikle aklıma niye Hecate’nin geldiğini de anlamış oldum. Ah bilinçaltım, sen yok musun (bir de vaktiyle beni Venedik’te Ölüm‘e yöneltmişliği vardır, efsane)! Ayrıca Türk’ün burnu yaw, edep yahu Şekspir!)

Okumaya devam et “Kader ya da Dark. (Ya da: The winter of our discontent)”

I’m not half the man I used to be…

Bir önceki girişi yazdıktan kısa bir süre sonra, Yesterday‘i izlemeye gittik, yazması bugüne kaldı (bugün: 13 gün sonrası), ne gam, yazarız elbet. Düşes’e ilgili giriş üzerinden yorumuna cevap yazacaktım ama baktım yazacak şeyler çoğalıyor, yeni bir giriş açayım dedim: burada yazacaklarımın bir kısmını halihazırda kendisi ile WhatsApp üzerinden konuşmuşluğumuz olduğundan, ona bazı bazı ikinci baskı, parçalı bulutlu gelecek haliyle, ama yapacak bir şey yok – kamunun öğrenme hakkı blah blah… 8P)

Okumaya devam et “I’m not half the man I used to be…”

Thalassophobia (/Olivia Newton John – Xanadu /5th Dimension – The Age of Aquarius)

Thalassophobia, deniz korkusuna verilen isimmiş. Bende yok o kadar ama potansiyel var. Şöyle bir şey:

Okumaya devam et “Thalassophobia (/Olivia Newton John – Xanadu /5th Dimension – The Age of Aquarius)”

Güzel sanatlar (lakin yorum da olabilirdi, ayrı girişe gerek var mıydı…)

…ve daha birtakım sorular. 8P

Şaka(?) bir yana, bir önceki girişi yazarken, yazdıktan sonra kontrol maksatlı okurken, ağzında karanfilli mujercitacığı ararken aklıma geldi. Hacettepe’nin (üniversitenin) en sevdiğim yanlarından biri bünyesinde bir adet güzel mi güzel sanatlar fakültesi barındırması. Oradakileri hemen ayırt edebiliyorsunuz biz mühendislerden! Gerçekten çok hoşuma gidiyor. Bir de sık sık eserlerini sergiliyorlar binalarının girişindeki salonda, Eda’yla yolumuzu düşürüyoruz düzenli olarak gezilerimiz sırasında.

Geçen (16 Mayıs) gezimiz sırasında kara kalem çalışmaları vardı, bir tanesini (resmini çekmemişim) bir başka şeye (Hopper’a) çok benzettik, internetten baktık, bulamadık ama biliyorum işte, yatağın üzerinde oturmuş kırmızılı kadın, dışarı bakıyor, yandan görüyoruz… Takıldı kaldı aklıma tabii, neyse, ofise dönünce buldum:

Hopper – Morning Sun (1952)

Hopper yahu! En sevdiğimiz sevdiceğimiz!..

Okumaya devam et “Güzel sanatlar (lakin yorum da olabilirdi, ayrı girişe gerek var mıydı…)”

A night at the opera / A day at the races / A night in Casablanca

(/sururi @ los museos)

Bilbao’da çok şükür, vakit bulduk da müzeleri şenlendirebildik. Güzel Sanatlar Müzesi’nin içini her daim Gug’un içine tercih ederim gibi siyah/beyaz bir cümle kurmayayım ama şimdiye kadar (belki bir David Hockney’e ev sahipliği yaptığı zaman hariç… belki / haydi bir de Victor Vasarely’yi bbk sergi salonunda bodoslama keşfettiğimiz seferi sayalım) falan…

Bu sene Güzel Sanatlar Müzesi (Museo de Bellas Artes de Bilbao) 110. yılını kutluyor olmanın şerefine, oturmuş, 110 tane eseri seçmiş deposundan. Eski şehrin (Casco Viejo) ortasında (en cerca de), Yeni Meydan’da (Plaza Nueva) Cafe Bilbao vardır, epey buluşma, bilinme noktasıdır, bunlar da duvarları (filan):

sanatsal, degüstasyonel, canan ile orhan. Txipirones fritas bulabileceğiniz ender yerlerdendir hem de…

Okumaya devam et “A night at the opera / A day at the races / A night in Casablanca”