Birdenbire odayı sözgelimi Mars’a çevirir bir köstebek…

Bir hafta kadar önce, gayet mutlu uyandığım bir sabah, öldükten sonra ne yapacağıma nihayet karar vermiş / bulmuş buldum kendimi. Öyle bunalım bir şeyler hiç değil, hakikaten değil, derin güzel bir uykudan uyanınca gelen aydınlık düşüncelerden. Hem sonra insan emekli olduktan sonrasını planlıyorsa, bu gayet normalse… (Sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
Sonuç hiç gömülür mü, geliyorum) Neyse, diyeceğimi yazayım da hiç de öyle karamsar -slash- allegorik -slash, virgül- italik çok afedersiniz sembolik bir şeyler olmadığını görün:

Öldükten sonra ikindi/saat 5 güneş batarken Hüsniya ile yeni yıkanmış balkonunda çay içip, oradaki sofada kestirip, uyanıp, aynı anı tekrar tekrar yaşamak istiyorum.

Okumaya devam et “Birdenbire odayı sözgelimi Mars’a çevirir bir köstebek…”

Levent ve 7 purolar cüceler

Levent, en sağlam bir arkadaşımdır, güzel müzik dinler, iyi filmler izler, Murakami okur, arabadan bilgisayara her konuda sohbet ederiz. Efkar adamıdır, Morphine severiz, ortak zevklerimiz çoktur, ek olarak o caz sever, ben sevmem ama son yıllarda bu konudaki üzerimdeki kötü etkisini de inkâr edemem. Özetle tam bir keyif adamıdır. Levent bu senenin başında puroya başladı.

Okumaya devam et “Levent ve 7 purolar cüceler”

Sınavlara Veda… (E. S. Hemingway)

Merhabalar, cuma itibarı ile -bildiğim kadarı ile- akademik hayatımdaki bildik anlamdaki sınav anlamı ile sınavları bitirmiş bulunmaktayım. Çok karışık, rekürsif bir cümle oldu ama özetle haberler iyi.

Okumaya devam et “Sınavlara Veda… (E. S. Hemingway)”

Grrrrrr…. ve diğer smiley’ler (emoticonlar, emojiler…)

Bizim zamanımızda smiley derdik, acid vardı, metalciler olarak sevmezdik pump up the jam’i filan, küçüktük tabii, o acid’in “o türden” asitlere dendiğini bilmezdik, rave anlamazdık.

Sonra üniversite zamanında Watchmen’lerin smiley’si, comedian’i geldi vs, vs..

Şimdi de bu:

cumaya doçentlik sınavı var. Güzel tesadüfler oldu, mesela Bengü ile aynı seansta giriyoruz, ODTÜ’de, ben fazla uzağa gitmiyorum, jüri konusunda da çok şanslı hissediyorum kendimi, sonra Betül, Süheyla ve Sevgi hocalarım sağolsunlar, muazzam bir destek aldım bölümden de. Hayırlısıyla şansımı deneyeceğim. Sınav anlamında, bu önümdeki nihai sınav. Kısmet.

Bu tür kaygılı durumlarda her zaman yaptığım üzere, cuma günü öğleden sonra beni aklınızdan güzel şeylerle (dua/şarkı/dans/güzel bir anı) geçirirseniz müteşekkir olurum. 8)

(Geçtiysem sonucu yazarım, yazmamışsam da sormayın n’olur…)

2011, PHYS743

 

El çabukluğu marifetim ile sihirbazlık yaptığım zamanlardan…
bkz. 30+ : Eller, eller, eller!.. (tek rakibim Barış Manço) 8)
[International School on Fundamental Crystallography, Bulgaristan, Eylül-Ekim 2013]

bana kalbin kadar temiz bu sayfayı… ya da: içler dışlar çarpımı

Glow

Glow‘u seyrettik, peşinden Dangal geldi (bu da mı tesadüf? haydi bunu da açıklayın dadaistler!). 80’ler estetize edildiğinde ne kadar katlanabilir oluyor <hipster mode on>önemli olan onu bütün çiğliyle hatırlayıp, kabullenip her şeye rağmen sevgisi 8P </hipster mode off – ya da ben öyle sanayım>. Glow şu şekilde bir şey olarak estetize edilse de, kendini dayandırdığı aslı aslında böyle bir şey. Beğeneceğimizi, ilgileneceğimizi hiç beklemiyorduk, bizi şaşırttı – hele Kate Nash’in varlığı (ve hali) yılın sürprizi idi (o kadar olmasa da).

Okumaya devam et “bana kalbin kadar temiz bu sayfayı… ya da: içler dışlar çarpımı”