Spending warm summer days indoors,

…writing frightening verse / to a buck-toothed girl in Luxembourg…

dr. strangelove

Dr. Strangelove or how i learned to stop worrying and love the bomb..

barış’ın gözlüğünün “burunluk” kısmı kopmuştu da, onu taktırmaya çarşıya gittiğimizde gözlükçüde beklerken, fırsat bu fırsat deyip, ben de birkaç deneme yaptım. bu aralar hala (linux’da yumuşak a nasıl yapılıyor?)pardus’la boğuşuyoruz. dün kaç yıllık vefakar e-posta programım The Bat!’le hellalleşip, öteden beri pek gözümün tutmadığı Mozilla Thunderbird yükledim iki işletim sistemine de. Bu sayede, mail için ayırdığım FAT32 partisyonu ikisine de paylaştırmak suretiyle, hangi OS’da olursam olayım, maillere ulaşabiliyorum. Yılbaşından bir gün önce başlayıp, bugüne kadar gelen süreçte, benim linux/mpich2/md/VisualC++.NET2005 çabalamalarımla, bengü’nün de üç tanesinden ikisine bugün gireceği sunumlara çalışmaları, bir haftadır sabaha doğru yatmamıza yol açtı.. bugünden başlayarak bir rahatlama sürecine gireceğiz inşallah.. Gerçi sonra, yine “konuşuruz” ama, Bengü’nün New Urbanism‘i münasebetiyle Sea Heaven üzerinden tekrar izlediğimiz Truman Show‘un Truman’ının dediği gibi, “Good morning, and in case I don’t see ya, good afternoon, good evening, and good night!”


Sonradan Not:Şu Dr. Strangelove pozunu koyduktan sonra, aklıma, yıllar önce (1999-2000) emir’in çektiği bir başka Dr. Strangelove resmi geldi. O sene feci bir kış yaşıyorduk, tam da final dönemiydi. İTÜ’nün Fen-Edb. Fak. Öğrenci İşleri pek öyle canla başla çalışan insanlar olmadıklarından, bir sınavın iptal edilip edilmediğini ancak sınavın başlamasına 1 saat kala öğrenebiliyorduk. Hal böyle olunca, ben de birtakım finallerden bir gün önce, okula Ataşehir’in orada oturmakta olan bendenizden çok daha yakın bir konumda (4. Levent) ikamet eden Emir Amca’ya (Burnu Kanca) gider olmuştum. İşte, biraz sonra göreceğiniz Dr. Strangelove resmi de, böyle bir günde çekilmiştir. Kar-tipi kıyamet, otobüs, 2. köprüyü geçip de, sanayi sitesinin oradaki alt geçitte durunca, mecburen orada inip, Cengiz Topel’e 3 saatlik yürüyüşümün ardından böyle görünüyordum işte. Güzel günlerdi, çok güzel günlerdi. Hayatımda iki kere Maslak – 4. Levent arası yürüdüm, bu ikincisiydi.

dr. strangelove 2

yeni yılın ilk üç şarkısı

yılbaşı cumartesi gününe denk geldiğinden midir, nedir, sanki bugün yeni yılın ilk günüymüş gibi (gerçi bunun bir başka sebebi de dün bütün gün bengü’nün perşembe günü vereceği seminerle, benim de MPICH2 için hazırladığım rehberle boğuşmamız da olabilir). sabah 4.30 idi yatmaya gittiğimizde. şimdi okuldayım, üzerimde yorgunluk ve dinginlik var. yeni yıl benim nazarımda bugün başlıyor. odamdayken seçtiğim ilk üç şarkı Frankie Vallie & The Four Seasons‘dan Can’t Take My Eyes Of Off You, Dire Straits‘ten Your Latest Trick ve Massive Attack‘tan da Tear Drop oldu. Yeni yıl bizlere kutlu olsun. Bir de şu büyük harf kullanma alışkanlığımı geri kazanabilsem…

beni herkes seviyor!.. 8)

Japonya bana hazır!..

yeni yıl yeni yıl yeni yıl..

bizlere de, sizlere de kutlu olsun! Gerçi daha bir hafta var ama ilk tebrik kartımı aldım bile. Efe ile Yasemin taa sweet-home Chicago’lardan yollamış. Ayrıca az evvel bera bey ile de ICQ’da rastlaştık, o da yurda girişini yapmış ama sanırım görüşemeyeceğiz bu sefer..

Bu yılbaşı film izleyecekseniz ve henüz izlemediyseniz, mutlaka Love Actually‘yi edininiz. Gene eğer izlemediyseniz (hoş izlediyseniz de fark etmez), Frank Capra’nın klasiği It’s a Wonderful Life‘ı da var sonra. Eğer bir filme daha vakit ayırabiliyorsanız, Nightmare before Christmas‘ı da yazalım reçeteye. Müzik olarak da The Christmas Song – Nat King Cole And The Nat King Cole Trio. O şarkının bendeki versiyonunun (2046 soundtrack) sonunda amcalardan biri 3-4 nota jingle bells attırır ortaya, keyfim iyice bir yerine gelir.

Efe ile Yasemin'in yılbaşı kartı. bir Woody Allen eksik.. 8)

güzel insanlar.. part deux

1.5 sene evvel, 30 ağustos’tan birkaç gün önce, sağ gözümde bir kızarıklık ve sürekli bir batma hissiyatı başlamıştı. tatile çıkacağımız için, bir baktıralım da öyle gidelim demiştik. 30 Ağustos günü hastaneler acil bölümlerinden ibaretti. biz de gazi üniversitesinin hastanesine gitmiştik, acil serviste nöbette olan mine hanım gözümle ilgilenmişti. çok tatlı bir insandı. yanlış hatırlamıyorsam korneada ufak bir çizilme olmuş. pansuman yapmıştı. birkaç gün sonra kontrole gittiğimde ona oliver sacks’in karısını şapka sanan adamını hediye etmiştik bengü’yle. gerçi, renk körleri adası sanırım konu düşünüldüğünde daha uygun düşerdi ama bence ilk kitap çok daha ilginç.

sururi tek göz - 30 Ağustos 2004

neyse, dün bengü’yle armada’da dolaşırken, paşabahçe’de bir bayanı bir yerlerden “gözüm ısırdı”, mine hanım olabileceğini düşündüm, bengü’ye sordum, o da mine hanım olabileceğini söyleyince, tanıdım.

paşabahçe’de bir şey demedim ama hemen yanındaki mudo’da da karşılaşınca, dayanamayıp sordum, “siz gazi üniversitesi’ndeki göz doktoru musunuz?” diye, o da beni hatırladı, “tatiliniz öncesinde gözünüzü muayene etmiştim, hatta bana kitap hediye etmiştiniz.” dedi. biraz toplamış, hala çok sevimli, güzel bir insan.. e tabi taraflar birbirlerini tanımayınca, konuşacak o kadar konuları da olmuyor. iyi niyetlerde bulunup vedalaştık. mudo’dan çıkmadan hasan ve ayşegül adını verdiğimiz iki bebek hediye ettik bengü ile birbirimize..


hasan & ayşegül

ben bunları yazarken Smiths’den ‘Ask Me..’ ile başlamıştım, şimdi ‘Half a Person’ çalmalarda.. dün ayrıca, Hearts in Atlantis’ten aynı isimli hikayeyi de bitirdim — sanırım içinde doğadışı olaylar, korku, gerilim olmayan ilk Stephen King. çok güzeldi, nostaljik oldum, hep bir takım “belirli zamanlar” geldi aklıma..