Dostlar

Daha önceden de bahsetmiştim, bu blog vasıtasıyla yapmayı istediklerimin başında, dostlarımı anlattığım girişler yazmak geliyor. Ne zamandı tam hatırlamıyorum ama sanırım yılbaşına doğruydu, işte arkadaşlarıma tebrik mesajları, e-mailleri, telefonları vesaire yoluyla ulaşmaktaydım ki, elimde bir liste oluşuverdi. Bu liste, tabii ki, tüm arkadaşlarımı kapsamıyordu, bir ara bu listedeki insanları bana selam gönderebileceğiniz arkadaşlarım olarak tanımlama yoluna gittim zira liste, sık görüştüğüm, haberlerini aldığım arkadaşlarımı içeriyordu diyebiliriz. Bu noktada bir açıklama yapmak istiyorum; hatta açıklama değil de, bir alıntı yapayım (yazılmışı var 8) :

çetin bey, erdem karaadam, gürer bey, kemal bey… oh ne güzel insanlar bunlar, what a wonderful world it is kâbilinden. bugün benim yumuşak u (û), yumuşak a (â) kullanma günüm, kime ne zarar, dostum değil misiniz? (toprak olur, daş olurum, yoluna yoldaş olurum,
dilersen gardaş olurum – marak etme sen)

komşum totoro’yu izlediğimden beri benim canım dobiğim löker için bir hikaye var aklımda, hem hikaye, hem anlatı babında, zamanında sururi / mustafa / serkan için yazdığım üç kısa yazı gibi(n) tıpkı ama hala yazamadım.

ulan özlemekle ömür geçiyor – bu sağlıklı bir şey midir? değildir elbet. değildir ama bu da çok güzel, pek gözel bir uğraş. arkadaş, üzerinde ölen varsa arkadaştır, arkadaş, insanın doğduğu yer değil, doyduğu yerdir ve ak akçe kara gün içindir ve sakla samanı… gelir zamanı.

aslında, sağlıksız olsa da, yine de güzel böyle bir özleme alışkanlığımızın olması, birbirimize sevgimizin hiç bitmemesi, görüştüğümüz anda pause’lu yaşamlarımızdan çıkıp, kaldığı yerden devam etmesi – kaldığı bir yer de yok aslında, sürekli bir ilişki yaşıyoruz birbirlerimizle, işte aralarda biz de switch ediyoruz o aralara, yoksa ilişkiye olan bir şey, o kesintisiz sektesi güzelce, devam ediyor. what is go(o)d in irish murdoch? işte this is…

Vaktiyle (18 Mart 2003) HiTNet Düzyazı’ya salladığım bir mesajdan alıntı. Mesajın tamamını ve en büyük tutkularımdan olan Düzyazı’nın ne menem bir şey olduğunu bir nebze de olsa anlayabilmeniz için takipçi mesajlar silsilesine buradan erişebilirsiniz.

Bu Pause’a Basılmış Arkadaşlıklar, farkına bile varmadan tadını çıkarttığımız bir olgu. Bakmayın siz IMS, e-mail vesaire sistemlere, hepsiyle yürekten bağlantımız var, zaman, mekan hikaye.

Liste, diyordum, işte o listeyi daha o zamanlardan bu bloga koyayım demiştim, hani olur a, beni tanımıyorsunuzdur ama o listeden birini tanıyorsunuzdur, işte o kadar şanslısınızdır, onu bilin diye. Hatta bir haksızlık olmasın diye, sayfanın her yüklenişinde bu isimleri rasgele bir şekilde sıralayacak basitçe bir kod da yazdım:

$refdosya=”dostlar.txt”;
$refarray=file($refdosya);

shuffle($refarray);
echo “

“;
foreach ($refarray as $dosti) {
   $i++;
   $b1=””;$b2=””;
   if($i%2!=0){$b1=”“;$b2=”“;}
   $cumle.=” “.$b1.$dosti.$b2;
}
echo $cumle;
echo “

“;

sizi kandırmıyorum yani, gerçekten böyle bir projem de vardı hani. Yalnız, GUBEN Blogger’ı kodarken, güvenlik sebebiyle, entry’ler üzerinden kod çalıştırmayı bloke ettim ve başından beri, özellikle herhangi bir kullanıcı gibi bu programı kullanmaya (gürer) özen gösterdim, o yüzden de bu kodu çalıştırmadım. Listeye gelince, tabii ki eksik bir liste. Bunu Ece’nin doğumunda daha da iyi kavradım (tekrar sağolunuz, varolunuz..). Listede olmayıp da her daim kalbimde olanlardan hemen aklıma gelenler -mesela- Mustafa Öztürk, Cengiz Günay var, Tolga Birkandan var, Hakan Elbasan, Koray Kara, Mehmet Batur ile arkadaşı Mustafa Güçlü var, okuldan bir dolu insan var, Betül Kadıoğlu var, Tekin Meriçli var. Hazır çenem iyice düşmüşken, bu konuda da bir şeyler söyleyeyim bari: Kendimle ilgili sevdiğim özellikler var, sevmediğim özellikler var (bittabii ki!). Sevmediğim özellikleri şimdilik bir kenara bırakalım ama kendimle ilgili takdir ettiğim şeylerin başında beni bir şeyin yokluğunun üzmesi yerine, bir şeyin varlığının sevindirmesi gelir. Açıklamak gerekirse, yılbaşında bir arkadaşım beni aradığında sevinirim, çünkü o arkadaşım beni aramak zorunda değildir, aramak zorunda olduğunu düşünüp de aradıysa zaten bir anlamı olmayacaktır bla bla bla… Arkadaşlarımla inşallah bu bakımdan benziyoruzdur diye umut ederekten alın size liste. İçlerinden tanıdıklarınız varsa benim selamımı iletiverin pls.. 8) Bu iş (liste çıkarmak) hiç o kadar kolay değil, sırf bu yüzden iki kere Oscar’ı, bir kere de Nobel’i reddetmek durumunda kaldım. Siz bir deneyin bakalım!

Alex Pamir
Almıla – Mehmet Kaya
Ayşe Küçükarslan
Bahadır Baytekin
Barış Malcıoğlu
Bayram Tekin
Berk Özbozkurt
Bora Örçal
Cesim Dumlu
Çetin Meriçli
Deniz Çalışır
Didem Kamoy
Doğan Gegeoğlu
Doruk Fişek
Eda Utine
Egemen Özcan
Ekin Meroğlu
Emre Apatay
Emre Aziz
Erdem Karaadam
Gökhan San
Gürer Özen
Hamiyet – Levent Balcı
Hande Tekin
Hüseyin Oymak
İdris Şahin
Kemal Hadımlı
Koray Löker
Nazım Dugan
Neslihan Taş
Owen Miller
Özlem İpek
Rengin Peköz
Sefa Aslan
Selma Şenozan Yıldız
Serkan Köseoğlu
Serkan Polad
Sezen Sekmen
Suzan – Emir Gümrükçüoğlu
Şibe Ertürk
Tekin Meriçli
Turan Birol
Ulaş Apak
Yağmur Akgün
Yasemin – Efe Yazgan
Yasemin Gürcan
Zeynep Yanat – Onur Kırçal
Ziya Kalay

Bu kadar lafı niye ettim ben şimdi? Özetlemek gerekirse:
i. Bu blog tutma işine ilk elden heves edişimin sebeplerinden biri de arkadaşlarımı tek tek tanıtabilmekti.
ii. Hesapta kızımın Gürer Halasını tanıtıcı bir şeyler yazacaktım, yazmak zor olduğu için ağız kalabalığı yapıp, yine sıyırdım.
iii. Ben sıyırsam da siz sıyıramadınız Gürer Bey! Elimde takım elbiseli ve benimle çektirdiğiniz malum resimler var, kaçamazsınız! Keh keh keh!

haftasonu

Ece’nin gelişi nedeniyle almış olduğum iznim hala devam ediyor ama bugün evdeki temizlik sebebiyle yine de okula geldim. İznim normalde haftaya pazartesi bitmiş olacak ama bu hafta da bol bol geleceğim gibi görünüyor. Sebebi de 5. Linux ve Özgür Yazılım Şenliği nedeniyle başta kızımın Gürer Halası olmak üzere, pek çok arkadaşı bir arada görme fırsatımın doğuşu. Hem de bu sene Milli Kütüphane yerine ODTÜ’de yapılacak. Bu arkadaşlardan bir kısmını cts. günü evimizde ağırladık, ispatı alttaki resimdedir. Linux zibidileriyle hiç alakası olmayan pek sevgili Hande Hanım da, bir önceki blog girişinde yazdığımız üzere, taa İstanbul’lardan geldi güzel şehrimize. Emren’in gelmesi de günün sürprizi oldu!

Dee, Patron, Löker, Eki
Eki uzay zamanı bükerken

lol2
Sevgi Yumağı – bunu lütfen şuradaki Northern Exposure resmi ile kıyaslayın.. Hande zaten kendisini Maggie ile özdeşleştirmişti, artık Joel kim olsun, Marilyn kim olsun biraz düşünüp bulun. 8)

Pazar günü de abim (ağabeyim 8P), Ercü Dayımlarla Aslı’yı getirdi, güzel bir akraba kaynaşması oldu. İstanbul’a dönerlerken annemi de yanlarına aldılar. Akşama Bengü tarafından anne ve babam da evlerine dönünce ilk defa çekirdek aile kadromuzla (Ben, Bengü, Ece) başbaşa kaldık 8).

Geçen hafta İTÜ’den Hakan’la (Elbasan), Koray’ım (Kara) aramışlardı tebrik için, eski günleri yâd ettik, hakikaten çok özlemişim yahu! Biri İzmir’de, diğeri de Çanakkale’de ikâmet ediyor. Ne çılgın günlerdi off off! Bera da bu çarşamba Türkiye’ye giriş yapıyormuş, büyük ihtimalle Mustafa (Mehmet Batur) ile gelecekler, Mustafa ile de nikâhtan beri görüşememiştik… Hem bu vesileyle, hem de Ece’nin gelişinden sonra almış olduğum tebrikler dolayısıyla, en kısa zamanda bir arkadaş tarihçesi vermek istiyorum, işte kim kimdir, nasıldır, neresinden yenir, vs.. Az evvel yazmaya ara verip, Mustafa’ya (Öztürk) bir mail salladım, “ne zamandır bir şey yazamıyorum, kabalık diye algılama” mealinde 8) Ah ah ah! Ece Hanım sayesinde Cengo ile de haberleştik. Arkadaşlıklarımın sevdiğim bir özelliği bu Pause tuşuna basılıp, sorunsuzca kalındığı yerden devam edilebilmesi..

Bego!

Bengü sonunda dün ayağa kalktı! Bu vesileyle sevgili kâri, hamilelik ve doğumla ilgili bütün bildiklerini unut, çünkü hepsi hepsi hepsi yanlış. Bizim kız da son iki gündür iyice coştu, gecelerim kucakta bebek sallamakla geçmelerde.. Şikayetçi değilim, keko kazara bir güler gibi yaptığında bile dünyalar benim oluyor. Ama bir de o henüz görmeyen boncuk boncuk gözlerle sizin gözünüzün içine bakıp da içli içli ağlaması yok mu!..

Şimdi, haftalık geleneksel [[fch]] ziyaretimdeyim… Yarın Hande gelecek İstanbul’dan, Eki, Dee, Doruk, Löker de buradan gelecekler bebek sevmesine. Hande’yi de görmeyeli yıl oldu yahu. Allahtan kendisi çok zengin bir insan da, özel jetiyle gelip gidecek (“birikmiş millerim var”mış! Haydi, haydi Hande Hanım, o miller durup dururken birikmiyor herhalde! 8).

Pazara da abim (ağabeyim) geliyor ziyarete Ercü Dayımlarla, annem de onlarla dönecek…

Neyse, bu blogu keseyim buralarda, kızımı özledim – eve gideyim de, seveyim 8) Aslında kaç zamandır kafamda kuruyordum, buraya bir ton şey yazacaktım ama hatırlayamadım şimdi 8P — aaa, hatırladım:

Konser, kalabalık fobisi olan bir insanım. Kalabalık görünce daralıyorum. O seviyede ki, evlenmekten değil, nikahımdan korktum deliler gibi. Gruplar konser vermeye güzide yurdumuza gelirlerkene, “Yok,” derdim, “ancak Therapy? ya da Cure ya da Tori Amos gelirse giderim..” Sonra Cure geldi, Therapy? geldi, Tori Amos geldi, gitmedim, gidemedim sevdiceklerim… Kalabalık gözümü korkuttu. Geçen gün öğrendim ki, Ninacığım geliyormuş bu yaz, The Cardigans olayı yani.. pofffidi poffidi..

Ece’m

Ece Hanım bugün 6. gününe ulaştı. Bu vesileyle, ben de ne kadar çok sevenimiz olduğunu görüp, iyice keyiflendim, tebrikler için herkese çok teşekkür ederim, çok şanslıyım ki, böylesine güzel insanları tanıyorum.

Hayatta düsturum olan bir deyiş vardır: All is well that ends well – çevirirsek: Sonu iyi biten her şey iyidir.. Bu prensibe uygun olarak, 3 gündür yazmadığım bir şeyi artık buradan bildirebilirim: Ece Hanım salı akşamından beri hastanede idi. Bebeklerde doğumun 2. günü başlayıp, takriben bir hafta süren bir sarılık vuku bulmakta, buna fizyolojik sarılık deniyormuş, virütik olmayıp, adı üzerinde, normal bir süreç. Yalnız dikkat edilmezse, bazı bebeklerde kritik bir değeri aşıp, beyinde hasara yol açabiliyormuş. Salı akşamı Eda gelmişti ziyarete, Ece’yi biraz fazla sarı buldu, hastaneye kontrole götürdük, kandaki ilgili değer normal limitin biraz üzerinde çıkınca, gözetim altında tutulması gerekti kızımın. O akşamdan bu sabaha kızımı topu topu 15 saniye görebilmiştim. Bugün de tamamıyla riski atlatıp, taburcu oldu. Sonuçta değer hiçbir zaman tehlikeli bölgeye girmedi, yani içiniz rahat olsun. Hacettepe Yeni Doğan / Süt Çocuğu birimi çok gelişmiş, insanın içini rahat ettiren bir bölüm ama çocukların hastalanması insanı yıpratıyor.. Allah orada ve tabii ki herhangi bir yerde yatan hasta çocuklara şifa, ailelerine de sabır versin. O kadar zor ki!.. Bu sabah taburcu olacağını öğrenince Barış Halasını aradım, o da sağolsun, geldi, kızımı evine götürdük… Şimdi içeride, annesiyle Şibe Teyzesi altını değiştiriyor.. 8)

Bu noktada kızım için koca bir MAŞALLAH istiyorum! (Can you say Hallelujah? 😉

Baba uykucu, kız uykucu.. 8)
Baba uykucu, kız uykucu.. 8)