Panna Cotta ile İtalya’da yaptığımız balayı sırasında tanışmıştık. Tur kapsamında kaldığımız otelde “akşam yemeği dahil” olduğundan, tatlı olarak bize sunulan lezzeti çok sevmiş ve adını sormuştuk. Otel (otel otel diyorum ama küçük bir pansiyon sayılırdı) sahibinin dediğini anlamayıp, bir kez daha sormuş, nihayetinde de bir kağıda yazdırtmıştık: Panna Cotta (Poe’nun Annabel Lee’si gibi oldu şu son vurgu..). İtalya’dan dönmeden evvel bir markete girip, iki kutu hazır Panna Cotta almıştık, bizdeki Dr. Oetker vesaire benzeri toz halinde olanlardan.
Geçen ay Barış İtalya’ya gittiğinde, ondan da bize Panna Cotta getirmesini rica ettik, o da sağolsun, iki paket getirmiş. Bizim getirdiklerimizi tamamı ile krema kullanarak yapmıştık, Barış’ın getirdiğini ise süt ve kremayı karıştırarak hazırladık. Tad olarak ben biraz doygun krem karamel’e benzetirim, tattırdığımız bir arkadaş da “erimiş ama kıvamlı dondurma gibi” olduğunu söyledi (Bu arada, tamamıyla krema ile hazırlanan versiyonuna Panna da Montare usulü deniyormuş, Barış’ın getirdiği kutuda belirtiliyor. Ayrıca bu şekilde servisi krem karamel gibi bir kupanın tersi çevrilerek yapılıyor, diğeri, yani 2/3 oranında krema/süt uygulananı ise baton pasta gibi bir kalıpla servis edilip, kesiliyor – bunlar tamamıyla İtalyanca bilmeyen benim, kutulara bakıp da uydurduğum şeyler de olabilir nitekim.
Sadede ve sebebe gelirsek: Bugün okuldan erken geldim, Ece’yi de pusetine koyup, Bengü’yü iş çıkışında karşılamaya gittik. Dönüşte, canımız tatlı çekti, bize vaktiyle çok kaba davranmış olsalar da, midemize yenik düşüp Özsüt’e girdik, Bengü kanaş pasta, ben de kendime profiterol aldık, paket yaptırdık, tam çıkıyorduk ki, duvarda o ilanı gördük: “Ayın tatlısı: Panna Cotta, 4 YTL”. Biz tatlılarımızı çoktan aldığımızdan, ne derece başarılı yaptıklarını söyleyemeyeceğim ama haberiniz olsun istedim, bir deneyiniz derim. Özsüt’ün profiterolünden başka, suflesi de iyidir ama ah o Tunalı şubesinin bıyıklı müdürü ile uzun boylu çok fazla konuşkan kendinden samimi garsonu yok mu! (Not: Özsüt’te başımızdan ilgili tatsızlığın geçmesi bundan herhalde 3 sene evveline filan rastlar. Yani sonuçta ne o “amca”, ne de o “ağabey” kalmış olabilir yerinde. Olay da şudur: arkadaşlarla gidilir, sipariş verilir, garson çok samimiyet kurmak ister, pek yüz verilmez, sonra bir arkadaşın tatlısından kalınca bir iplik çıkar, tatlının değiştirilmesi istenir, garson değiştirmeyeceğini belirtince müdür çağrılır, ama meğer garson zaten müdürle konuşup bize hayır demiş, müdür bu ipin tatlılar yapılırken kazana düşmüş un çuvalı ipi olabileceğini, bunun arada sırada çıktığını söyleyip, bizi temiz olduğu konusunda temin eder, biz iyice dehşete düşeriz, tatlıyı iade ederiz, bizden yine de parasını alırlar, ayıp ederler, bir akşam keyfimizi batırırlar. Böyle bir şey.)