Yılın listesi.. (listeleri)

Yılın listeleri nerede kaldı Sururi Bey?

(KORO

İyi biliriz sizi biz, iyi biliriz
Nerdesiniz Ruhi Bey.

RUHİ BEY

Gömdüm hepsini, geliyorum
Bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.

KORO

Peki ya sonuç, Ruhi Bey, ya sonuç
Biz sizi tanımaz mıyız
Siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız
Bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.

RUHİ BEY

Sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
Sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
Ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.

KORO

Doğrusu anlamıyoruz Ruhi Bey
Her insan biraz ölüdür
Biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
Her insan biraz ölüdür.

RUHİ BEY

İnsan yaşıyorken özgürdür
Yaklaştım iyice, geliyorum.

KORO

Her insan biraz ölüdür
Biz de biraz ölüyüz.

RUHİ BEY

Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.)

günler..

Geldiğimizden beridir pek bir şey yazasım yok. O olmayan "pek bir şey"ler birikti, birikti, Çetin Altan’ın vaktiyle (Milliyet, 29 Nisan 1960) "bugün canım yazı yazmak istemiyor"una neredeyse ulaştı (Çetin Altan o yazısını Turan Emeksiz’in öldürülmesi ile ilgili yazmıştı). (Gerçi Çetin Altan o yazının üzerinden bir ay (ve bir darbe) geçip de 28 Mayıs’ta "bugün canım yazı yazmak istiyor" başlıklı pek de gurur duyulmayacak bir başka yazı yazacaktı.)

Hayat bir adventure oyunu değildir, genelde sorununuza çözüm yoktur ve her şey daha kötüye gider. Türkiye’ye gelirken beklentilerimiz o kadar düşüktü ki, geldiğimizden sonra buradaki durumları soran arkadaşlarımıza "beklentilerimizin üstünde" diye cevap veriyorduk şaka yollu.

Pek politik bir insan değilim (Caitlin Moran’ın iki soruluk "feminist misiniz?" testi gibi (ki çok etkileyici bulurum), "yaşıyorsan , o zaman politiksindir" karşılığını bu sefer müsadenizle banal bulacağım). Buna rağmen beni bile bu sefer bir şekilde bir yerlerde dolaştırmayı becerdiler, bu da onların madalyası olsun. Neyse, ne diyecektim?

İyiye gitmiyoruz, zaten umutsuzdum (arkadaşlar arasında karamsarlığımla bilinirim — arkadaşlar dediysem tabii ki Schopenhauer ve tarihten gelen tayfası) ama artık iyice bir oldum. Genelde çözüm üretir insanlar ("Fatih Hoca, ileride bilmemkim yerine bilmemkimi oynatsaydı bu maç bizimdi…"), ya da ideal bir duruma odaklanırlar an itibarı çektikleri sıkıntılara pansuman olsun diye ("Manitunun yeşil çayırlarında koşturacağız vahşi atlarımızı…"). Benim durumumda çözüm yok, umut yok, evriliyoruz ("Rollin’ rollin’ rollin’ / Though the streams are swollen / Keep them doggies rolling…").

Yine konuyu dağıttık, zaten yazacak bir şey de yok mır mır etmekten başka (Sığınacak yer kalmadı / Chagall’daki eşeğin gözünden başka — C.S.). Bazı insanlar var, seviniyorlar, sevdikleri bir şeyler oluyor, mutlu oluyorlar. Bu insanları anlamıyorum diyeceğim ama bu insanlar her yerde, her tarafta, bu insanlar çoğunluk. Bu insanları anlamıyorum. Bu mutlu insanlardan öte tarafta olanlardan bir tanesini twitter’dan izliyorum, nasıl bu kadar umarsız olunabilir (default cevaplar "….’de …. oluyorken, ya sen ne yapıyordun, çiçekten böcekten bahsediyordun." — kutlama yapmıyordum, alkışlamıyordum en azından, çiçek böcek de bizim / penguenlerden de bahset o zaman.)


Chagall – Mavi Eşek

İşte böyle. Çözüm yok, umut yok, dert bende, derman yok. (Ben hala uzaylıları bekliyorum — The Day the Aliens took over the World | geçen gün de NIN – The Warning’i dinlerken "aaa…" oldum, yalnız değiliz (iki anlamda da)).

Diğer yandan (spekülatif son sözler): Termodinamik olarak, sisteminizin bir tarafından ısıtıp/eğitip/öğretip diğer tarafını ihmal ederseniz, o soğuk kısım dengeye gelmek ister. Yukarıdan aşağıya olmuyor, arkalar boş, ne ekersen onu biçersin, vesaire vesaire. Ben olsam nasıl yapardım? Ben olsam hiçbir şey yapmazdım bile, işte ancak böyle konuşurdum mır mır, zaten onu da şimdi yapıyorum, zaten şimdi de sinir oluyorum kendime. 

Mutlu çoğunluk, bu kadar mutlu olmamanız, televizyonunuzun kanalını azıcık değiştirmeniz mümkün mü?..

Uzun bir yol, uzun bir yürüyüş…

Orta hazırlıktaydım sanırım, öyle değilse orta bir. İngilizce derslerinin birinde bir şiir okumuştuk: her akşam yatmadan evvel televizyondaki hayran olduğu spikere iyi geceler diyen, onunla dertleşen bir yaşlı kadının hakkındaydı. Sonunda kadın ölüyordu ama o dert ortağı spiker cenazesine bile gelmiyordu. O şiiri bir ara (post internet) yoğun bir şekilde aramıştım da bulamamıştım. Dün bir de bunu yazacaktım.

Uzun uzun yürümek istiyorum (Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.). Yürürken müzik dinlerim genellikle, yürüyüşün başında bölük pörçük bir şeyler düşünüyor olsam da, kısa bir süre sonra kafam dingin bir alana varıverir, belki rahatlarım. Düşünecek pek bir şeylerim de yok aslına bakarsanız, sıkıntım da. Durumumu özetleyen bir tanım olarak "Araf" akla geliyor (bugün Hande ile "Purgatory" ile "Limbo"nun arasındaki farkı, Türkçe’deki karşılıklarını konuştuk).

Gelmiş gibi hissetmiyorum, kalmış gibi de değilim. Neredeyim?

Comida Despedida – 12/12/2012




İyice arabeske kaçacak ama sabahtan beri kafamda çalıp duran şarkı Lady’nin yorumuyla "Every time we say goodbye / I die a little…" (zaten bunun yanına bir de 2046’nın soundtrack’ini götürmüştüm)

Buralar…

 Hesapta, bir ay kadar önce, "Şimdi neredeler – maziden gelenler" benzeri bir başlıkla son 2 ay içinde yaşadığımız epey bir değişikliği aktaracaktım, olmadı. İnsanın yazacak çok şeyi olunca yazmak daha bir zorlaşıyor mudur, nedir. Özetle: "Burada"yız artık.

Bugün biraz kırık gibiydim, sabah servisle okula giderken "yıllar boyu onu hayal etti, bekledi. Oysa hiç gelmedi." gibi bir cümle belirdi aklımda pencereden bakarken. Murathan Mungan’ın "Kırk Oda"sında vardı böyle bir hikaye sanırım ("O ayakkabı Külkedisi’nin de ayağına olmadı. Yarın diye bir şey yoktu." diye biter). Bir de makas hikayesi (altın makas olan değil de, tren raylarındaki makasa dair olan hikaye). Kırk Oda’yı en son okuyalı kaç yıl oldu? 20? Bazı şeyler kalıyor ama.

Mutsuz değilim aslına bakarsanız (ey kâri!), keyifsiz bile sayılmam. Beklediğimiz bir şeyler var, an itibarı ile de işler yolunda gidiyor, tünelin ucunda ışık ve diğer metaforlar var.

Neyse, yazarım uzun uzun elbet. $izoSuru – Kırmızı’da dediğim gibi: Aslında bu bir üçleme olacak, peş peşe hazırlamayı düşünüyorum, listeler de hazır. ("Eskişehirli bir tüccar vardı. Var mıydı?..") Sular seller gibi yazacağım. Evet.

Comida Despedida – 12/12/2012

 

İnsan mantıksızca özler mi? İnsan başka türlü özleyebilir mi ki?