Uzunca bir süredir (en son üniversitedeyken (lisans), 1938’de İspanya’ya gitmek istemişliğim vardı) tarihin hiçbir döneminde, içinde bulunmak istediğim bir topluluk, yer olmadı. Ütopik hayallerim var ama onları boşverin şimdi. Buraya geldiğimden beridir 1936 yılının malum bir ülkesi ile çok fena paralellikler kurmaktayım, günden güne daha da benziyoruz o topluma. Sorun kötü insanlar değil, kötü insanlar hep var, sorun insanların çoğunun kalpsizleşmesi. Her musibette -internet sağolsun- illaki o kötü şeye sevinen, espri yapan, neşelenen epeyce kalabalık bir kitle var. Bu gelişler hayra değil. Çözüm üretemiyorum.
Politik bir insan değilim (en son üniversitedeyken (lisans), ya neyse boşverin şimdi bu teraneleri…), gerçekçiyimdir, öyle iyi yürekli, birbirini seven insan topluluklarına da hiçbir zaman inanmadım (o dediğiniz Ertem Eğilmez filmleri idi, aman gerçek hayatla karıştırmayın). İstatistiğe güvendim, insanların (yığınların) az çok değil, tam olarak nasıl davranacaklarının analizlerini görüp hak verdim. Kendimce simetriden yola çıkarak bir hayat düsturu geliştirdim (çok merak ederseniz: mekan ve zaman değişimleri altında kendinizin dönüşmüş haliyle uyumlu olarak bir arada bulunabiliyorsanız, doğru yoldasınız demektir falan filan).
Kötülüğü bencillik, empati yoksunluğu olarak tanımlamıştım. Büyük ihtimalle kötü olmak elimden gelmediğinden, beceremediğimden dolayı (ellerini yukarı kaldırıp quote/unquote yapar) "iyi" taraftayım çünkü kötülük düşünmeye yatkınım ve böyle düşünme işini malesef iyi becerebiliyorum ("mutlu, huzurlu" yaşamımı insanların genel olarak kötü oldukları ve kötülük yapacakları varsayımına dayandırmaktayım).
Ne diyordum? Yukarıdaki üçgen Maslow’un gereksinimler tablosu: en alttan en üste. Aç olan, tehdit altında korkarak yaşayan bir insanın yıldızların hareketleri üzerine düşünmesini bekleyemezsiniz. O insanın kendinde böyle bir potansiyelin varlığını sorgulamasını bile bekleyemezsiniz.
Ben, ben, ben… Ben en nazik tanımlamayla "Bir Demet Tiyatro"nun Angut, pardon Tankut, pardon Anıl‘ı gibi, ya da Kaynanalar’ın Tijen‘i gibi bir şeyim; kabuğuma sığmaz taşarım, sonra da kabuğumu beğenmem, kaçarım. Kaçamam da. Bir garip bir şeyim.
Diyeceğim odur ki 2015 yılında geleceğe dair hiçbir umudum yok bir şekilde yaşamaktayım. Uzaylılar gelmedi, simülasyon olduğumuz da ortaya çıkmadı, sonumuz kötü (tarih bizi yazacak). Her zaman yüksek sesle bağıran taraf haklı çıkacak, savunmanızda diretirseniz ya onlara benzeyeceksiniz ya da zaten hiçbir işe yaramayacak — zamanında da demişim, gittim buldum o yazıyı da.
Başa dönelim: benim böyle bir yazıyı yazmış olmam bile dünyanın çivisinin çıktığının kanıtı değil de nedir? Başa dönelim: bu yaşadığımız yer (evren bazında, lütfen kişiselleştirmeyelim), bir ceza kolonisi değil de nedir? Bu vesileyle benim yapamadığımı yapmış olan sevgili Wenjie Ye’ye de buradan on bin selam ederim.
Sözlerime ve ahkamlarıma burada son verirken, bize vaktiyle Baltimore Akıl Hastanesi’nden yazan arkadaş için geliyor: Smashing Pumpkins – Bullet with butterfly wings (aka "the world is a vampire / set to drain us").. Kırın, kırın taşları arkadaşlar… penaltı kol… gol.
David Hockney – Pearblossom Highway, 11-18 April 1986 #1