Neler getirir neler / insanın aklına / şu açan kiraz çiçeği (Başo)

Bir saat kadar evvel eve döndük. Yoldayken Can Yücel’in şu şiir olmayan şiiri geldi aklıma, onun olduğu eski girişi okudum. Sonra bir de Bilge Karasu’nun Usta Beni Öldürsen E! hikayesinin girizgâhı.

Borges’in denemelerinden “Coleridge’s Dream”i açtım, okurken Kubla Khan (Kubilay Han) şiirinin Porlock’dan gelen patavatsız tarafından nasıl da sekteye uğradığını hatırladım ama bir çizgi romandan, ama hangisinden? Sandman bariz adaydı, yakın zamanda okumuş olduğum The Unwritten’da (Carey) da olabilirdi ama ne ben ChatGPT bulamadık bir türlü. O esnada ChatGPT Sandman #73 “The Wake”te olabileceğini önerdi, onu okumaya başladım, sonra birkaç Sandman daha, oradan Calliope, Orpheus ve olayların anlatıldığı Sandman Special: The Song of Orpheus’a geçtim. Sonuçta bulamadık ama ben bir dolu şeyi okudum, bir dolu şeyi hatırladım.

Eve geldikten sonra Richard Curtis’in About Time’ında ilgili yerleri izledim, film bitti, Waterboys’un “How Long Will I Love You”sunun cover’ı (Ellie Goulding söylemiş) başladı jenerikte. O da aklıma bir başka Irish cover’ı getirdi bu sefer (çağrışım, çağrışımlar!). Ama ne şarkıyı, ne grubu hatırlamıyordum. ChatGPT ne kadar uğraştıysa da yine bulamadık. Cover’ı İrlandalıların metal flütünün domine ettiğini hatırlıyordum, adına baktım o aletin, “tin whistle” deniyormuş, oradan yürümeyi denedim ama yine olmadı. Sonra sonra yavaşça şarkı sahile vurup çekilen dalgalar misali ucundan ucundan, hayli de uğraşarak kendini ele verdi: Lick the Tins’in “Can’t Help Fallin’ in Love (with you)”su imiş meğerse:

Hiçbir şey değişmedi. Hâlâ aynı gerçeklikteyim.

Çıldırtmadı mı seni ilkyaz / çiçek açmamış öpücükleriyle? (Neruda)

Bu, Toto’dan Africa:

Bu da, Tears for Fears’dan Head Over Heels

Buraya kadar iyi, güzel, tamam, wundebach, love peace and harmony, very nice, very nice…

Peki o zaman ben niye -takribi- son iki aydır Natalie Dormer videoları izliyorum? (Haydi bunu da bil bakalım Abidin!..)

Neyse. Dünyada elbet daha güzel şeyler var.

Johnnie To – Throw Down (2004)

“Günler, tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali” (Rerun)

Halbuki öyle de emindim ki daha evvelden bu başlığı kullandığıma fakat şöyle bir arayınca bulamayıp şaşırdım. Hoşgeldin 2025!

Aralık ayı Bukowski’nin başlıkta dediği gibi, gümbür gümbür geçti. Bu seneki YMF (Yoğun Madde Fiziği – Ankara Toplantıları) bizdeydi, onun hazırlıkları, kaygıları ile uğraştık ama çok şükür her şey yolunda gitti, sorunlar çözüldü, gayet başarılı bir organizasyon gerçekleştirdik, yüzümüzün akıyla sıramızı devrettik. Bu tabii işin organizasyonel kısmı, asıl olarak çok sevdiğim birçok insanla aynı çatı altında buluştuk, konuştuk, hasret giderdik. (YMF ile ilgili olarak bu sayfalardaki ilk giriş için bkz. “Güzel şeyler…” (12/10/2016))

YMF29 – 20 Aralık 2024 Hacettepe Üniversitesi

Bu sene akademik olarak gayet verimli geçti. Hayat da güzeldi (lokal hayattan bahsediyorum, globalde dünya kendisine çeki-düzen vermeli).

Mesut Bahtiyar

Barthes vaktiyle (S/Z’de) demişti ki “bir hadım hikayesi, bedeli ödenmeden anlatılamaz” (ya da öyle bir şey, ezberden yazıyorum). Şimdi tabii çok alakalı değil ama geçen gün Emekli Albay Emre S. Nişasta Paşa’ya cevap yazarken Sanat Güneşi’mizden bahsedince, aklıma düştü, yazmasam olmaz.

işte odur Zeki Müren
Okumaya devam et “Mesut Bahtiyar”