Geçen haftadan beri tatil yapmak için geldiğimiz Artur’dayız. Küresel ısınmanın iyi yanları da var: deniz korkmadan girilebilecek kadar sıcak (Artur’un buzul denizini bilenler bilir). Buradayken üniversite yerleştirme sonuçları açıklandı, bugün de kayıt işlemlerini hallettik: Ece artık resmen Bilkent’li oldu 8)
Okumaya devam et “Günler, günler…”Kategori: Genel / Hayat-Memat
Derin bir nefes…
(Cihanda, Muhibbi’den ödünç aldım ya habibi beybi beybs! 😉
Rahat günler (çok şükür). Ece sınava gireli bir ay olacak (20 gün olmak üzere), rahat bir nefes aldık, rahatladık, kazasız belasız geçti (çok şükür). Finaller bitti, bütünlemeler bitti bitecek, okundu onlarca kağıt (Terziler geldiler. Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri / Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar. Toplu odalarını sevdiler. / Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar. / Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular / Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler, / iğnelerine iplik geçirip beklediler – Turgut Uyar, “Terziler Geldiler“den detay…) Ne zamandır yazılmayı bekleyen çalışmaların makaleleri yazıldı, bas çaldım, çalıyorum, bas güzel.
Kitaplar okudum, filmler seyrettim, oyunlar oynadım, müzikler dinledim. Güzel bir hayat. Keşif grubu: Seyyah – buradan keşfettim (Bulut Gelir / Ethno Catalonia), buradan bayıldım (Elindedir Bağlama / Seyyah), hatta burada oynatayım:
Okumaya devam et “Derin bir nefes…”Sanat kimin içindir? (Benim içindir)
Geçen hafta Google’ın yapay zekası Gemini ile hoşbeş ediyorduk, kendisine dedim ki, ‘ben “Little, Big”i çok seviyorum, ne okusam sence?’ O da şu beş kitaplık listeyi önerdi:
- Susanna Clarke : Jonathan Strange & Mr. Norrell
- Susanna Clarke: Piranesi
- Neil Gaiman: The Ocean at the End of the Lane
- Hope Mirrlees: Lud-in-the-Mist
- Erin Morgenstern: The Starless Sea
Hal Hatır und 40 Satır
Bir süredir İstanbul’dayım. Bu sabah misler gibi Sarıyer Böreği yedim (om nom nom) – aramızda kalsın ama ne zamandır börekten konu açıldığında kendi kendime bir durup düşünüyordum Karaköy müydü, Sarıyer miydi diye… o derece ama buradayken ucundan özüme döner gibi oldum, birkaç semtten geçerken oranın ismini, etrafındaki semtleri hatırladım az çok (Halıcıoğlu, Balat, Eyüp, ilk halı saha, Dinarsu…)
Kadıköy’e inmedim (sadece yürüme mesafesindeki Hups* ile Panel Kırtasiye’ye gittim, işte bir de bu sabah Öz Sarıyer Börekçisi’ne) ama Kadıköy güzel bir yer (ortaokula kadar Şişli’de (bir apartımanda), ortaokul/liseyi Bakırköy’de, üniversiteyi kısa bir süre Kağıthane, uzun bir süre Ataşehir’in oralarda yaşadım: Lise / üniversitenin ilk yılları yoğun şekilde Beyoğlu’nda, üniversitenin son yılları ise Beyazıt/Çemberlitaş civarında geçti daha çok). Slow Horses 3’de Fantastic Beasts’in teyzesi (Katherine Waterston imiş adı) Ortaköy’den bot-taksi’ye binip altyazı’da “to Kadıköy” yazdığında, inip de dolaştığı yerin Karaköy olduğunu bilecek kadar unutmamışım buraları henüz. 8)
İstanbul güzellemesi yapmayacağım, sonuçta klişe tabirle: “İstanbul gezilecek yer, yaşanacak yer değil.” (okkada 8) Kadıköy şöyle güzel bir yer mesela:
*Hups’ta da şöyle bir şey oldu: Ben girdiğimde bir bey alışveriş yapıyordu, oradaki hanımla sohbet ederken “Ankara’da, aletli pilates yaparken…” dedi, ben de, 10 bin yılın introvert’i, artık nasıl olduysa atladım “aaa, Ankara’da hangi reformer pilatese gidiyorsunuz, ben de Ankaralıyım…” (şair burada “reformer” diyerek, konu hakkındaki engin bilgisinin havasını atıyor), meğerse Ankara’da pilates eğitmeni imiş arkadaş. Sonra onun işi bitti, vedalaştık, bir süre sonra da bir hanım, bir çocuğu ve çocuğunun arkadaşı girdiler, meğerse onlar da Ankara’dan gelmemişler mi! Sonrasında dedim ki: siz en iyisi Ankara’da şube açın, bugün Ankaralılar günü olmuş! (bu vesileyle ben de ileride okuyacağınız -çünkü bu kısım sonradan edit-üzere, ürün yerleştirmesi yapmış gibi oldum ama Hups’u bilmemeniz çok normal, zira kendi halinde, ihraç fazlası kıyafet satan güzide, küçük bir mağaza… 8)
Okumaya devam et “Hal Hatır und 40 Satır”Sururi ve Şimşek Hırsızı
Rick Riordan’ın Percy Jackson (ve Olimposlular) serisinin ilk kipatı Şimşek Hırsızı 2010 yılında çok fena bir filme aktarılmıştı (Avatar: The Last Airbender’ın filminin de aynı sene çıktığını göz önüne alırsak, uyarlamalar açısından çok fena bir yılmış yaw). Rick Riordan’ın pişmanlığını yenip, yeni bir adaptasyona yeşil ışık yakması demek ki 10+ yıl almış (Avatar’ın dizisi de bu sene çıkacak inşallah, bekliyoruz heyecanla). Genelde mitoloji, özelde Yunan Mitolojisi Ece & Düşes kadar ol(a)masa da, çocukluktan beri ilgimi çeken bir konu, zaten Hades’in de favori oyunum olması (bkz. Figür A) bunu göstermiyor mu? (Hades’in de 2.sinin bu sene çıkmasını dört gözle beklemek)
(Bu minvalde George O’Connor’ın Olimposlular çizgiroman serisi de çok güzeldi)
İşte bir aydır Percy Jackson’ın dizisini izliyoruz, iyi gidiyor. Arkadaş quest’ine çıkarken yanına iki kişiyi seçiyor (çünkü: 3). Ben de “bir quest’e çıksam, iki kişi seçmem gerekse kimleri seçerdim?” diye epey, uzun uzun düşündüm, düşündüm ve nihayet gayet sağlam olduğunu düşündüğüm bir karara vardım: Danel & Georgina! (nokta) Sonra bu kararımı Nergis Hanım’a aktardım ve bunu bir an önce bloguma yazıp sabitleştirmek arzumdan da bahsettim (2-3 hafta önceydi, ancak artık, buna da şükür). Şimdi sabahın 4’ünde, bir türlü uyuyamayıp da bilgisayarın başına geçince, işte buradayız ey kâri.
Okumaya devam et “Sururi ve Şimşek Hırsızı”