hâl ve gidişat – molekül dinamik ve MPI

Bu aralar fizikte başlıca iki temel konu üzerinde çalışmalar yapıyorum.. Birincisi bir moleküler dinamik simülasyon programı (hydrokarbonlar ağırlıklı olacak), ikincisi de, birinciyi paralel olarak çalıştırmada kullanacağım MPI metodu (detay isteyenler için MPICH 2 sürümünü kullanıyorum). Zevkli olmasına hayli zevkli ama bakalım… Bu konuyla ilgili evvelsi hafta rektörlükten benim de aralarında bulunduğum bir gruba güzel bir teklif yaptılar ama hala kararsızım.. Böyle işte. Eskiler ne de güzel demişler: MPI_Send(“ASL?”,100,MPI_CHAR,0,0,MPI_COMM_WORLD);

IBM Sucks.. Kanserojen madde..

Bundan iki yıl kadar önce bir güzel IBM Thinkpad R40’ım olmuştu (P4, 2GHz). IBM markasını özellikle seçmiştim, çünkü bana göre bilgisayarların Mercedes’i idi.. Bozulmaz, kullanabildiğin kadar kullan. Halbuki, bundan 3 sene evvel bölümde bana verilen NetVista ile nasıl cebelleştiğimi, beni kanser ettiğini, sonunda gittiği tamirden çıkamadığını, sorunun ancak servisten bana yeni bir NetVista verilmesiyle çözüldüğünü nasıl da unutmuşum! Thinkpad’im asla USB 2.0’ı göremedi ama bunun farkına çok sonra ve çok geç vardım — bir USB 2.0 aleti tanıtamadığımda! Kısa bir süre sonra ethernet adaptörü bozuldu. Tümüyle bozuldu değil tabii, bilgisayarlarla ilgili en sinir edici şey hiçbir zaman tam olarak bozulmamaları! Öyle olsa tamirciye göndermek zorunda kal, sorunun hallolsun! ama hayır, asla asla asla… biraz dürtünce biraz çalışıyor, sonra gene gidiyor, kanser kanser kanser! Bu sırada, yani ben network olayında kanserimi hayli ilerletmişken, şimdi hatırlamadığım bir sorun daha çıktı, kritik bir sorun ve servise vermek durumunda kaldım ne mutlu bana ki.. İki ay kadar evvel monitörü gitti ama tam olarak gitmedi, ekran durup dururken titremeye başlıyordu, ikinci çıkışa da görüntüyü gönderince düzeliyordu, sonra kafasına göre düzelip düzelmemeye başladı. Aynı bilgisayardan abimde de olduğundan, harddisk’leri değiştirdik, abim benim kasayı tamire gönderdi, söylediklerine göre halletmişler. Bu aralar idareten abimin laptop’ı kullanıyordum ki, guess what? network problemi gene dizboyu! ya bende bir şey var, dokunduğum bilgisayarı (hele de IBM’se) bozuyorum, ya da bu IBM sakat (ve inanın, bunu yazacağımı hiç düşünmezdim). Lenovo mudur nedir şu yeni üretici, bütün o bozuk bilgisayarlardan hayır görmesin. hep bana hep bana.. 8P

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ??? ELLİBİN KİŞİYE FORVIRD EDİN

family guy the movie - what really grinds my gears

güzel arkadaşlarımdan, onların daha da güzel arkadaşlarının arkadaşlarının arkadaşlarından her gün bu minvalde onlarca spam mail alıyorum (ve dikkatinizi çekmek isterim, penisimi nasıl büyüteceğimden gerçeğine ancak bu kadar yakın olabilen rolex saatlere nasıl ulaşabileceğimi bana cömertçe bildiren, günlük ortalama 150 harbi spam’i karıştırmıyorum bu işe). O yüzden işte alternatif
Bunları…

  • Öncelikle bir klasik olarak: “dahi” anlamına gelen “de”lerin ayrı yazıldığını, “biliyormusunuz”, “biliyormuydunuz” değil, “biliyor musunuz”, ve “biliyor muydunuz” diye yazıldığını, sizin böyle ilkokul 2. sınıf Türkçenizle yazmakta olduğunuz kompozisyonlarınızın, biraz kitap okumuş etmiş kişilerin gözlerini ve kulaklarını tırmaladığını…
  • O çok sevdiğiniz MSN Messenger’ın asla ve asla paralı olmayacağını, çünkü ‘IM’ adı verilen ve ‘Anlık Mesajlaşma’ manasına gelen ‘Instant Messaging’ programları piyasasındaki rekabet ortamının paralı olan bir programın var olmasına izin vermediğini…
  • Gene o çok sevdiğiniz MSN Messenger’ın ikonu olan yeşil adamın, ne yazık ki, büyük ihtimalle her daim yeşil kalacağını, sizin keyfinize göre mavi, kırmızı ya da mor olmayacağını…
  • Her ne kadar hayır için yaptığınızı düşünseniz de, ilettiğiniz (forward ettiğiniz) mesajların hiçbir kişiye yarar sağlamadığını, değil ki 50.000, 50 milyar mesaj bile iletilse, hiçbir banka hesabına bu yöntemle katkı sağlayamayacağınızı…
  • Dünyanın büyük kısmında, epey saygıdeğer bir yeri olan ve adına TIP denen, insanların sağlığı ile ilgilenen bir bilim dalı olduğunu ve bu bilim dalının, bilimsel olmasının bir sonucu olarak çalışmalarını yıllar süren araştırmalara, bulgulara ve raporlara dayandırdığını, sonuçlarını da gene akademik yollarla duyurduğunu ve sizin bu bilgilere internet vasıtasıyla kolayla ulaşabileceğinizi, bu yüzden ‘el kremleri kanser yapıyormuş, iki gözüm önüme aksın’, ‘Küçük Paul yediği özel elma sonucunda uçmaya başladı’ türünden saçma sapan bilgilerin yanlış -ya da en azından yanlış anlaşılmış ve akabinde 500 misli abartılmış- olduğunu…
  • İnsanların büyük bir bölümünün sizinle aynı zeka düzeyinde olmadığından, mizah ve beğenilerinin sizinkilerden hayli farklı olduğunu, bu nedenle sizin bayıla bayıla baktığınız o bebek ve hayvan resimlerinin onlarda aynı duygular uyandırmayabileceğini…
  • ‘Karbon Kopya’ anlamına gelen ‘Carbon Copy’nin kısaltması olan ‘CC’nin ve ‘Saklı Karbon Kopya’ anlamına gelen ‘Blind Carbon Copy’nin kısaltması olan ‘BCC’nin birbirlerinden çok farklı olduğunu; CC kısmına yazdığınız e-posta adreslerinin ‘TO’ kısmındaki ve ‘CC’ kısmındaki diğer kimseler tarafından görülebilir olduğunu, buna karşın ‘BCC’ kısmındaki e-posta adreslerindeki kimselerin birbirlerinden bihaber olacağını…
  • Adlarına bilgisayar virüsleri ve zararlı yazılım (malicious software) denen küçük programcıkların çok büyük bir bölümünün bilgisayarınızı tarayıp, şimdiye kadar size gelen e-postalardaki e-mail adreslerini tarayıp, bu adreslere saldırı yapabilme yetilerinin bulunduğunu, bu yüzden dikkatsizce CC kısmına eklediğiniz adreslerin sahiplerini kurban durumuna soktuğunuzu…
  • Size, hiç sizin gönderdiğiniz türde (fıkra, karikatür, bebek resmi, yardım çağrısı) e-posta göndermeyen bir kimsenin aslında sizin bu postalarınızdan BIKMIŞ OLDUĞUNU fakat, yine de arkadaşınız olduğu için sizi kırmaya çekinip, bir uyarıda bulunmayan biri olabileceğini…
  • İnternet yazışma adabına göre nasıl ki bir iki nokta üst üste ardından gelen kapa parantez ‘tebessüm’ manasına geliyorsa, büyük harfle yazılan kelimelerin de bağırma anlamına geldiğini…
  • İstenmeyen posta filtreleme (SPAM Filter) programlarının, kullanıcının tanımadığı kişilerden gelen ve yazışma dilinden farklı dildeki postaları rahatlıkla ayırabildiği fakat tanıdık kimselerden, anadilinde yazılmış olan mesajları ayıklamakta zorlandığını…
  • Siz ilgili mesajı kaç kişiye gönderirseniz gönderin Tweety’nin lanetini üzerinden kaldırabileceğinizi, ya da Tweety’nin sevgisini kazanabileceğinizi düşünmenizden daha saçma pek az şeyin bu evrende var olduğunu…

biliyor muydunuz?

bu aralar

odada oturuyorum, bengü kanapede uyukluyor. televizyon kapalı, ayça şen başlamış olmalı, içerdeki bilgisayarı ayarladım, o kaydediyor, hem ayça şen harikalar diyarında‘yı, hem de ardından gelecek olan arka sayfa‘yı, artık yarın sabah uykusuz bir şekilde seyrederiz (ki yine de uykulu olunca tadı daha bir artıyor mu ne..)

bu aralar civIII / alpha centauri oynayasım gelmişti, tesadüf eseri elime civIV geçti, bir hevesle kurdum ama benim emektar laptop (IBM Thinkpad R40 / ATI Mobility Radeon 7500) abuk sabuk çalıştırdı. Esas tesadüfse, bu oyuna ulaşmamı sağlayan e-mail listesindeki arkadaşın aynı zamanda üst kat komşum olmasında!.. dünya büyük bile olsa, global köy hakikaten köy! Neyse, sanırım civIII oynayacağım.

Bugün ayrıca Sezen (Sekmen) geldi Bursa’dan, parış’la yeterlilik çalışacaklarmış, allah yardımcıları olsun. ben yeterliliği geçen sene verdiğimden beridir rahatım..

başka, başka?.. öyle işte. dark tower’a ilgim epey azaldı, yarın uzun uzun okuyayım da, en azından aksiyon kısımlarına geleyim, bir ihtimal sarar belki o zaman. ha, bir de miranda‘ya söyleyeyim de, blog’una bir şeyler girsin artık! 9 eylül’den beri aynı sayfa!..