Şairin “nisan ey zalimidir ayların, gövertir!” dediğini ilk okuduğumda vurulmuştum (“şu ceset, bıldır diktiydin ya bahçene… yeşillendi mi bu sene? çiçek verdi mi?” – Suphi Aytimur’un çevirisi benliğime öyle işlemiş ki, ilk İngilizcesi’nden özümsediğim Çorak Ülke‘nin bendeki yansımasını Türkçe etti, gitti). Bu sene nisandan önce giderayak mart vurdu. Neyse, kapatalım şimdi (40 gün geçti — yaklaştım iyice, geliyorum.).
Halbuki güzel şeylerden bahsedecektim, bahsedeyim.
Dünden başlayalım, Adnanlarla kaç gündür görüşecektik. Cuma günü bu seneki futbol turnuvasını bitirmişler, aşağıdaki geçen seneden:
O gün bir tanıtım işi vardı da, ancak sonuna yetişebilmiştim, madalyamı aldım ama! 8) Bu sefer de başka bir dolu iş çıktı, kalamadım, işte Adnanlar, sağolsunlar, dün çaldılar kapımı, yeni bir sürprizle:
sonraki seminere de yeni formamla girdim:
Eve geldim, evdeki manzara:
Kayınpederler Küba’ya gezmeye gittiler, biz de Levent’le dersimize çok çalıştık, harçlıklarımızı biriktirdik, puroları hak ettik, sağolsunlar onlar da siparişlerimizi getirince ortalık bayram yerine döndü (tabii beri yandan Ramazan nedeniyle gündüzleri kapalıyım, gecelerimiz çok kısa, dörtnala tüttürmek lazım 8). Bir dolu güzel şey (diğer yanda dolabın üzerine asılmış iki sıra gömlek öylece giriyor aklıma…)
Güzel şeylerden bahsetmek lazım, mesela doğum günü hediyelerimden (taa geçen senenin), Oğul Can sağolsun (ağabeyinin de ellerine sağlık), müthiş bir gün olmuştu:
böyle isimler geçidi gibi oluyor ama hakikaten çok şanslı bir insanım ben, bu girişi bari böyle devam ettireyim de, aşağılara vurduğumda bakar keyiflenirim. Çok ama çok sevgili Melek’in yaptığı “emre taş’ı” var daha:
Az evvel servis alarmı çaldı, çıkmam lazım ama son son son bir tane…