Sınavlara Veda… (E. S. Hemingway)

Merhabalar, cuma itibarı ile -bildiğim kadarı ile- akademik hayatımdaki bildik anlamdaki sınav anlamı ile sınavları bitirmiş bulunmaktayım. Çok karışık, rekürsif bir cümle oldu ama özetle haberler iyi.

Hayatımda (akademik olanında) üç kere ciddi bir sınav psikolojisine girdim:

İTÜ’deki son final haftamda o gerginlikle (dersler çok, hayat kısa) finallerin bitip de, artık benden yana bir şey kalmayınca Emirler’de toplanmış idik (bir saniye, bunun yazılmışı var yahu! / uzun ama istemeyen okumasın, okkada! 8P 8):

=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=
From: Emre Sururi Tasci <etasci@hitnet.bbs.tr>
To: Duzyazi Alani Sakinleri <duzyazi@hitnet.bbs.tr>
Date: Sunday, June 18, 2000, 2:02:24 PM
Subject: [DUZYAZI] ben.. gene hep.
Files: <none>
--====----====----====----====----====----====----====----====----====----===--
bugün pazar sabahı. aslında saat 13.17 gibi bir şey ama bu zamanın sabah olduğunda ısrar edeceğim. okulla ilgili sorumluluklarım -en azından bu dönem için- bitti. yani, artık yapabileceğim pek bir şey yok. bir bekleme eylemine girmişim, action, reaction yok. cuma sabahı kritik bir final (ekşi sözlükte bkz: istatistiksel fizik) ve dahi akşamında bir bitirme savunması olduğundan, perşembe gecesini sabahlayarak ve istatistik çalışarak geçirdim. bir de şunu anladım, ama önce vaktiyle (seneler evvel) bl oynamasını öğrenen bir arkadaşıma verdiğim bir öğüdü hatırlatmak isterim:

(3dmania için) eğer bir iki tane L art arda gelmişse ve sen ona rağmen bir yüzey yok edemiyorsan, oyun senin için bitmek üzeredir demektir bu.

ve işte perşembeyi cumaya bağlayan zaman diliminde bulduğum/bulunduğu çıkarımım:

eğer bir derse çalışırken, çalıştıkça ne kadar az şey bildiğinin ayırdına varıyorsan, başlangıçtaki moralin azalıyorsa, bu kötü bir şeydir.

yani sabah evden çıkmadan az önce moralim berbat durumdaydı (bütün o hayaller, umutlar, yüzüp yüzüp sonuna gelmeler...) sonra annem de kalktı ben giderken, beni yolcu etti, ona neşeli görünmek istiyordum, ona neşeli göründüm, üzülmesini istemiyordum.

kapıdan çıktım, her sabah apartmanın bahçe kapısını açarken ettiğim duaları ettim bir kez daha.

sonra aklıma ulaş gökçek, çetin, kaan ve ulaş apak geldi. gece, bir ara istatistik çalışmaktan iyice sıkılıp internete bağlanmıştım, ulaş'la (gökçek) karşılaşmıştık, müthiş bir görüşme yapmıştık. kaan ve ulaş'la (robin) yapmış olduğumuz muhabbetleri de hatırladım sonra ve işte, o apartmanın kapısını açarken yüzüme bir gülümseme geldi. durağa gittiğimde ise, birbiri ardına şükürlerimi bildiriyordum, yüzüm gülüyordu ve geceleyin kendime "bahşetmiş" olduğum 30 dakikalık bir gözleri dinlendirme seansından başkaca hiçbir şekilde dinlenmemiş olan vücuduma rağmen "bomba gibi" hissediyordum. otobüsü bekledim bir süre, bengü'ye, uyanınca, gsm'sini açınca eline geçsin diye bir "günaydın!" mesajı attım, "sınavdan korkmuyorum, sınav benden korksun..." diye biten.

otobüsüm geldi, harem yoluyla ferhatpaşa-üsküdar. bindim. yoldan da, koray kara adında ve soyadında bir arkadaşıma mesaj attım, koray uyuyakalmamdan korktuğunu söylemişti bir gün öncesinde, okula erken gelip istatistik çalışacaktık. ayrıca, kütüphaneden kendi için çıkartmış olduğu, landau'nun istatistik kitabını da, benim işime daha çok yarayacağını düşündüğünden, bana vermişti. ona, "hala uyanık" olduğumu söylediğim bir mesaj attım. mesaj "canım.." diye başlıyordu - emir'in, koray'ın (löker), doğan'ın, doruk'un ve çok şükür ki bu listeyi bir hayli uzun tutmaya yetecek kadar çok arkadaşımla gerçek bir içtenlik paylaşılır aramızda. örneğin, löker'i ne zaman görsem, gider sarılırım, bu çok hoşuma gider. en son ne zaman bir can dostunuza şöyle sıkı sıkı sarıldınız, söyleyin bakalım?.. neyse, dediğim gibi, koray'a (kara'ya) "canım" ile başlayan bir mesaj atmıştım, bunun sonuçlarına sonra değineceğim 8)

motorla beşiktaş'a geldim, poğaçalarımı aldım ve okul yoluna devam ettim. okul sabahın körüne göre bir hayli kalabalık sayılırdı, sınav saat ikideydi.

ben gittiğimde koray, hakan ve bora çalışmaya başlamışlardı bile. koray, sabahleyin gsm'ye mesaj gelmesiyle gözlerini aralamış, niyeti mesaja şöyle bir göz atıp uyumaya devam etmekmiş ama mesajın başını görünce zannetmiş ki, "ümit ettiği bir başkasından"! hemen doğrulmuş,
heyecanla devam etmiş mesaja ve sonunda "emre"yi görmüş! ama başka türlü de kalkamazmış. hakan, koray'ın çok yakın bir arkadaşı. hakan istatistik almıyormuş ama ona rağmen işte, koray'la birlikte sabahın köründe uyanmış o da. çok güzel bir şey bu!

moralim iyiydi günün genelinde, sınav da güzel geçti sayılır (güzel geçtiğini umarım). akşam 5'te bitirmemin savunmasını yaptım, hocalarla tanışık olduğumdan dostça bir ortamda gerçekleşti, AA verdiler bana! (banae AA verdiue! banaeu AA verdiiuuuueeee! kuasimodo modunda okunacak 8) bir de, kuruldan haluk bey (özbek), bitirme konumla ilgili şu teknik soruyu sordu:

-emre, peki bengü kim?

8)))))))))))))))))))))

daha ben cevap veremeden, danışma hocam benim yerime konuştu:

- emre'nin okulu bitirmesindeki en büyük etken...

koptuk tabii... buna benzer bir olay, odtü'ye başvuru yapmak için sevgili hocamız ayşe erzan'la aramızda geçmişti. işte ben, o güne kadar yaptıklarımı özetliyordum, bir ara okuldan kopma kertesinde uzaklaştığımı... derken,

- (...) sonra birden bitirme kararı aldım hocam. bu kararı alışımın çok bilimsel olmasını tabii ki ben de isterdim lakin, genel deyişle şöyle özetleyebiliriz: "tamamıyla kız meselesi..." 8)

o gün de kopmuştuk ayşe erzan'la gülmekten... malum, "bu sene itü'yü bitirene ankara'dan kız veriyorlar!"... 8))

bitirme savunmamı yapıp, masaya geri döndüğümde, ayşen, emir, seçil, bizim bölümdeki bengü (ekşi sözlükte bkz: bengu) oturuyordu, bir süre sonra ayşen'in erkek arkadaşı mehmet de geldi (mehmet işletmede okuduğundan, ve ayrı kampüste olduğundan şimdiye kadar pek görüşme fırsatımız olmamış idi...) işte, oturduk, konuştuk, oradan buradan... kuantumdan hala korkuyordum ama en azından artık/şimdilik yapacak pek bir şey kalmamıştı...

okuldan çıkıp bora ben emir, emir'lere gittik, akşam benim çok sevdiğim "my summer with des"i vereceklerdi... onu beklemeye koyulduk, monty python izledik bir ara. film başlamadı. paniğe kapıldım, sonra filmi bir saat ertelemiş olduklarını anladık, film başladı, gene çok güzeldi...

sabahın ikisine doğru yattık sanırsam... sonra, uykumu almış bir şekilde uyandım, kalktım, emir'in ışığı yanıyordu, o da geldi yattığım odaya, internete bağlandık... ve saati öğrendim: sadece 45 dakika gibi bir zaman uyumuşum (rüyamda ekşi sözlüğe şu maddeleri ekliyordum: matematikte gamma fonksiyonları vardır, tamsayılar için olan faktöriyel fonksiyonunun reel sayılara genelleştirilmiş hali olarak düşünülebilir, benim bitirmemde de çözümün içinde yer alıyorlardı (hipergeometrik fonksiyonlar bünyesinde) işte sözlüğe sırasıyla gamma(5), gamma(7) ve gamma(5+7)'yi giriyordum... neyse, 45 dakikalık uyku uyuyup da, mevcut olan o kadar uykusuzluğa rağmen kendimi iyi hissetmemle ilgili olarak, şu yorumu yaptım: vücudum, şu bir haftalık koşuşturma sonucunda artık doğal düzenimin bu olduğunu sanmaya başlamıştı ve bana şöyle diyordu:

- tamam abi, ben minimumda depoyu doldurdum, sen rahatına bak, ders çalış, ben idare ederim, beni merak etme...
8)

emir'le biraz oyalandık nette sonra gene yattık. bu sefer rüyamda liseden bir arkadaşın küçük yeğenine kuantum'da kullanılan bra/ket notasyonunu öğrettim 8)

ertesi gün (yani dün) emir'lerden çıkıp, sevgili patronumla buluştum. hava yağmurlu olduğundan emir hırkasını bana verdi, kapişonu da var! patronum bana bir 28.800 modem verdi, artık iki katı daha hızlıyım bu alemlerde, ona göre! sonra eve geldim, yaklaşık 4 saat modemi tanıtmaya çalıştım, tam umutsuzluğa düşüyordum ki, becerdim nihayet...

işte, sonuçta bir ihtimal, 6 senelik itü maceramın sonuna geldim. kuantum'dan kalmaktan hala korkuyorum ve bir son dakika sürprizi de sağlık fiziğinden ve/ya istatistikten gelebilirim ama bekleyeceğim bakalım.

cuma sabahı durağa yürürken, geniş, az kullanılan bir yoldan giderim, 150 metre kadar vardır bu yol, işte o sabah gözüme bambaşka göründü, değişik bir ton düşünce... ama mutluydum çünkü çok güzel insanları tanıyordum. hepinize sonsuz teşekkürlerimle... emre s., bir "off-topic" klasiği..

sevgiler, saygılar....

-----------------------
("hareketli sınır koşullarında, vakumda parçacık yaratımı" başlıklı bitirme tezinin önsözünden)

Üniversitede geçirdiğim süre boyunca, bana fiziği daha da çok sevdiren, bilim tutkumu sürekli olarak körükleyen değerli hocalarım Doç. Dr. Neşe Özdemir'e, Prof. Dr. Ayşe Erzan'a, Prof. Dr. Mahmut Hortaçsu'ya ve Prof. Dr. İ. Hakkı Erdoğan'a tüm içtenliğimle şükranlarımı sunarım.

Ayrıca, vermiş olduğum bir aradan sonra, üniversiteyi bitirme kararı almamda en büyük paya sahip olan Bengü Yazıcıoğlu başta olmak üzere, birlikte -bilimsel veya değil- her konuda zevkle fikir alışverişinde bulunmuş olduğum sevgili arkadaşlarım Bora Örçal'a ve Emir Gümrükçüoğlu'ya da yürekten teşekkür ederim.
-----------------------


cranberries'in "desperate andy"si güzeldir. "hayat güzeldir"...


... KIllIng IN the nAmE of! ‘ !fO eman eht nI GNIllIK

-------------------------------------------------------------------------------
Origin : HiTNeT E-Posta Listeleri - http://www.hitnet.bbs.tr

=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=

Bu yukarıdaki mesajı ararken, bir de o günlere dair şu günlük girişimi buldum:

.......................................................................
Wed 07-06-00, 17:47:32
bengüm!

kaptanın seyir defteri, 7 haziran 2000, çarşamba, yeni çamlıca'daki ev...

finallerim evvelki gün, temel parçacık fiziği ile başladı. sınav çok kötü geçmiş ve de bendeniz ciddi ciddi kalacağımı, o yüzden hocayla konuşmam gerektiğini düşünmeye başladığım sıralarda, dün, hocanın kağıtları okuyup notları asmış olduğunu öğrendim... sonuç: geçmişim! hem de BB ile! 8)

(sınıfın durumu çok daha kötüydü, ben sanırım ikinciydim not bakımından, vizelerim 75/70, sanırım BB'yi daha çok sınıfa borçluyum ama allahtan hoca neredeyse kimseyi bırakmamış, DC ile geçirmiş çoğunluğu...)

salı günü, 2. seçmeli dersim olan, katıhal elektroniği finalim vardı, pzt akşamı ben, hakan, bora & koray, koray'lara gittik çalışırız amacıyla... televizyonda jutland prensi amleth'i, ardından macbeth'i, sonra renoir'ın hayatını konu alan bir programı ve ondan sonra da müthiş bir fransız filmini verdiler ve ben televizyonu kapattığımda herkes uyumuştu ve saat sabahın 4'ü idi. ondan sonra, ders çalışmaya başladım ve sonra da yattım, uyudum... sınav, çok şükür, iyi geçti sanırım... yarına katıhal finali var ve ona çalışmaya
çalışıyorum... e. aradı az önce, n. iki gündür ondaymış (e.'nin
babasının evinde, babası tatile çıkmış, evde yalnız kalıyordu)... e. de
mutlu yani, mutlu olabileceği kadar en azından, gene bir sürü kuruntu... ya bunlar kavuşup mutlu olsunlar, inşallah olurlar ama e'nin karakterini biliyorum /bildiğimi sanıyorum, gene suratını asacak bir şeyler bulacaktır...

bitirmemi bugün 5 sayfadan 7 sayfaya çıkardım ve bu pazartesi teslim etmem lazım... yetiştiririm inşallah ve güzel olur... gerek bitirmenin gerilimi, gerek finaller ve nihai olarak da mezun olabilecek miyim sorusu yüzünden (bunlara bengümü çooook uzun zamandır görmemiş olmam da eklenirse) beni oldukça geriyor... hoş, mezun olduğum takdirde, bu sefer de odtü'ye yüksek lisans öğrencisi + asistan olarak girebilecek miyim? sorusu başlayacak...

her şeyin hayırlısı diyelim...

geçen gün, bir geyik başladı, lijun wang diye bir adamın bir deneyde, ışık hızının aşılamazlığına aykırı olarak sonuçlar elde ettiği söyleniyor... dün neşe hanım'la interneti araştırdık (adamın üniversitesi olan princeton'ın ve çalıştığı bölümün sayfaları da dahil olmak üzere, türk gazeteleri hariç hiçbir yerde bir şey bulamadık, sonra da dalga geçtik: benim elimde kuarklı bir halimin fotoğrafını çekmeyi düşünüyoruz...)

belki yazmamışımdır: birkaç hafta önce, i., askerden döndü... o artık huzurlu bir adam.

aklıma -şimdilik- başka bir şey gelmiyor..

ben bengümü özledim
ben bengümü özledim
ben bengümü özledim... off ya... ah bir an önce kavuşsak!
.......................................................................

O günlerden bir fotoğraf? Bulamadım şimdi ama iki sene öncesinden (1998 yazı olsa gerek) afili bir fotoğrafımı koyayım buraya:

(fotoğraf: NDK)

sonrasını biliyorsunuzdur büyük ihtimalle: ODTÜ’den kabul, Aralık’ta asistanlık da geldi, sonrasında 2005 doktora yeterlilik sınavına kadar her şey güzel gitti, sonra yeterlilik geldi.

Yeterlilik sınavı prestij idi. İki kere kaldığınız takdirde doktoradan ilişiğiniz kesiliyordu ama bu daha kimsenin başına gelmemişti çünkü borçlu da olsa, herkes en kötü ihtimal ikinciden geçiyordu; bizler önemli olan ilk denemede geçmekti. Bizim gruptan ilk Efe girmişti bir sene öncesinde, onun ve sevgili Hüseyin’in çalışma notlarıyla hazırlanmıştım ben de, ilk hafta birer gün arayla (pzt: — ya, bunun da yazılmış hali var a!, bir saniye…):

.......................................................................
Tue 30-11-04 20:36:00
"sevgili günlük.."
geçen çarşamba yeterlilik sınavlarım başladı: çarşamba - quantum, istatistik; perşembe - emt, analitik mekanik; cuma - fiz. mat. sınavlar, emt hariç, çok iyi geçti, çok şükür.. bugün de sözlüsü vardı, tahmin ettiğim gibi, emt ağırlıklı sordular, cevapladım ben de iyi olduğuna inandığım şekilde. o kadar kolay, bildiğim, çalıştığım yerlerden geldi ki sorular (çok büyük ihtimalle matematikten 100 aldım). resmi açıklama yarın yapılacak, "geçtin" yahut da "kaldın" şeklinde ama tüm notlarımı öğrenebilmeyi umut ediyorum, bir de sanırım 
girenler arasında (9 kişi girdik bu dönem, 5'i geçen dönem geçemeyenlerdi) en yüksek notu da ben aldım. o kadar rahatladım ki!.. bir de şöyle güzel bir şey var: yeterliliğe çalışırken gelen ders çalışma şevki, bir daha gitmedi. son sınava cuma girdim ama her gün düzenli olarak ders çalışmaya devam ediyorum...
 
bir de deniz'i analitik mekanik ve matematik çalıştırmaya başladım; inşallah yüksek notlarla geçer - o kadar çok çaba sarfediyor ki, yüksek notları herkesten çok hak ediyor.. şakir hoca japonya'daydı geçtiğimiz hafta, pazartesi geldi, işin garip yanı, geçen sene efe yeterliliğe girerken, yine yurtdışındaydı... sağolsunlar, her yerden başarı dilekleri geldi, hatta hüseyin (oymak) taa kore'den telefon açtı!.. çok güzel günler bu yaşadığım, inşallah hep böyle devam eder..

hep öyle devam etti, yeterliliği çok şükür büyük başarı ile verdim, ertesi sene Ece doğdu, doktora bitmeden TUDelft ile post-doc’ta anlaştık, hayat güzeldi. Yeterlilik fotoğraflarım gelsin bakalım:

Bunlar yazılı fotoğraflarım:

(foto: OBM)
(foto: OBM)
(foto: OBM)

sonrasında (ertesi hafta) yukarıda bahsettiğim sözlü sınavım oldu -: bu sıramı beklerken:

(“Yangın Tehlikesi / Dikkat yanıcı madde (!)…” fotoğraf: YG)

bu da sözlüden çıktığım anda Barış’ın yakaladığı pozum:

Sevgili Sultan ve Zeynep Hanımlar arkamdan bakakalmışlarken, neşe yumağı Sururi! (foto: OBM)

Hollanda-İspanya-Türkiye, Hacettepe. Geçen sene Tolga ve Eda’nın aşırı teşvikleriyle, çok da aklımda değilken nisanda doçentlik için başvuruverdim (son gün, son dakika tabii ki!). Yazın çalışırım dedim (başvuruyu nisanda yapmıştım), işte biraz biraz çalıştım, sonra artık yazın sonuna doğru, eylülün başı gibi biraz ciddiyet! O sırada yazılı dosyamın inceleme raporları geldi, bir motivasyon dalgası sardı beni, ardından sınav yeri, tarihi, çalışmalara epey hız verdim. Bu noktada çok şey borçlu olduğum başta Süheyla, Betül ve Sevgi Hocalarım olmak üzere, tüm bölüm ellerinden gelen hiçbir yardımı esirgemediler sağolsunlar, onların sayesinde daha da verimli çalıştım, çalıştım, çalıştım. Çalışmaya başlamadan önce (doçentliğe başvurma kararı aldıktan sonra) hep diyordum ki “yıllar geçtikçe bilgim artmıyor… keşke daha önceden başvursaydım. Hatta oldu olacak bu çalışma zirvelerimin başında gelen yeterliliğin hemen sonrasında / ya da işte o civarlarda bir zamanda…” ama çalışırken yeterlilikten bu yana olan 7 yıllık post-doc kariyerimde neler neler öğrenmiş olduğumun sevinerek farkına vardım.

Doçentlik sınavına çalışırken, sınav ile ilgili bir sürü korkunç ve bir sürü rahatlatıcı şey duyuyorsunuz, hepsi de doğru, zira herkesin kendine özgü bir düzenlemesi (setting) var: girilen üniversite, jüri, hatta sınav saatine kadar bir sürü faktör etkileyici olabiliyor. Ben çok şanslıydım: ODTÜ’de girdim, jürim gayet makul hocalardan oluşmaktaydı (başka jürilerle ilgili neler duydu bu kulaklar, neler!), cumaydı, öğleden sonraydı – ve dahi klişe ama: kaderin garip bir cilvesi olarak İTÜ lisanstan arkadaşım, araya epey bir zaman girip de, 2014’teki sunum vesilesiyle ne mutlu ki tekrardan görüşmeye başladığımız Bengü ile aynı seansa verilmemiş miyiz! Sınavdan bir hafta kadar önce, epey bir rahatlama geldi, bu rahatlık sınav günü zirvedeydi. Şimdi buraya detayları yazmayacağım ama, sözlü sınavım çok şükür gayet (süper!) başarılı geçti. 8) Zeynep Hanım da, Gülşen Hanım da sağolsunlar beni evimde hissettirdiler; sevgili Deniz destek olmak için geldi… Ultra yüksek bir moralle girmiştim sınava, çok şükür mahcup olmadım.

Ben sınavı beklerken Nergis Hanım da annemi karşılayıp ODTÜ’ye getirdi, oradan Ece’yi de alıp kutlu haber gelince, anne-eş-çocuk kombosuyla sevincimi paylaşmaya geldiler. Şakir Hocam’a da minnetimi sundum:

(Bu resmi, 11 sene evveliyle bir karşılaştırın derim)

İşte böyle güzel bitti sınav maceram. Sınava kadar, sınav günü dahil (tot en met – t/m) gayet normal, tasasız uykular uyurken, sınavın ertesi sabahı, cumartesi günü 6’da gözlerim açılıverdi, ne kadar çabalasam da uyuyamayınca, kalktım, biraz kuantum çalıştım (öteleme operatörü ve momentum operatörü arasındaki ah o derin ilişkiye dair.. 8), motivasyonum devam ediyor, öğrenmek hiçbir zaman bitmiyor ama artık sınav yok! (anlatıcı bu noktada halay çekmeye başlar…)

İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar (nokta)

(foto: BÖU)

(şimdilik) son olarak: bugün bölümümde kutlama yaptık, sabahtan servis arkadaşlarım sağolsunlar uğradılar, akşam da bir bölüm seminerini takiben kendi aramızda toplandık şöyle bir, bu sınavı geçmemde en büyük katkıları olan üç sevgili hocamla güzel bir fotoğraf çektirdik, buraya da bir anı oldu (bâki kalan bu kubbede…):

dünyanın en şanslı sururi’si…

Şanslıyım, çok şanslıyım çok şükür… (gören maşallah desin.. 8)

“Sınavlara Veda… (E. S. Hemingway)” için 2 yorum

  1. Danke mein Kraliçe.. Epey de uzun yazıymış hakikaten, şimdi bir daha gördüm (yazmak bu gibi durumlarda okumaktan kolay, alışmak sevmekten daha zor — sihirbazların numaralarını yazdığı bir defter olurmuş: bu deftere kodlu şekilde yazarlarmış, kodlu yazması kolay, okuması ise daha zor olurmuş (bende de var böyle kendime göre bir enkodink sistemi de, oradan biliyorum, sihirbazlar haklı). Sonra işte biliyorsun, yukarıdaki yazıyı yazdıktan bir 10 gün kadar sonra, kaldırdılar doçentlik sözlü sınavını, herhalde “artık bu sururi de geçtiyse, böyle testi kaldırın gitsin!” diye buyurdularlar… 8)

    Sanal sanal öpücüklerimle,
    E,S & T

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir