…bir “eart preyrt lovr” değil ama güzel şeyler okuyup izleyip dinledim bu aralar.
Ben bunları yazarken, mesela, Nada’dan ma che freddo fa çalmalarda, öncesinde de Nergis Hanım’la iftarı Bahçelerde Börülce, Bir Yangının Külünü, Kalenin dibinde taş ben olaydım, Oy bahçenize ben giremedim ve benzeri türkü/TSM (TSM daha az) ile yaptık. Zara’yı, Ayşegül’ü oldu bitti severim ben, Cem Karaca da 70’lerin Hayko Cepkin’i diyeceğim, ters olacak ama tersinirler de bence, yakışır onlara. Ah, sonra Vega bu Temmuz nihayet (12 yıldan sonra!) yeni albümle geliyor!
Klasik müzik cephesinde keşifleri ekseriyetle ya sevgili Levent’in tavsiyeleri yahut da BBC 3 sayesinde gerçekleştiriyorum. Geçen gün harikulade bir şey çaldılar, bunu:
Leonardo Garcia Alarcon’un yönetiminde, Michalengelo Falvetti’nin 1683 tarihli Nabucco’su (Verdi’nin Nabucco’sundan bir 120 yıl falan daha evvel, Nabucco da bildiğiniz Morpheus’un bindiği Babil’in Nebuchadnezzar’ının Latince/İtalyanca sünnet edilmiş hali bu arada). Düzenlemeyi herhalde muhafazakarlar beğenmez ama neyle lut, defle arp çok yakışmış bence birbirine (kaz sesi çıkaran alet favorim). Ayrıca bu vesileyle bir contra-alto nasıl döktürürmüş, iyice görüp eyledim (aklıma canım patronum da geldi, belki de paralel bir evrende birbiri peşi sıra aryalarını söylüyordur).
İspanyollar, Hispanikler: Bu keşiften birkaç gün sonra da (geçen cuma) Ece ile ofiste otururken yine sizlerden nefis olmasın, nefaset bir başka yapıt çalındı kulağımıza. Ece daha evvelden biliyormuş, ben ilk defa duydum, hemen not ettim: Arturo Marquez’in (‘u’ yokmuş gibi “Markez” gibi okunur) Danzon No.2’si. BBC popi oğlan Gustavo Dudamel’in (‘Ande, Mozart in the Jungle bu oğlan olabilir mi yoksa/ecebe?) yönetmenliğindeki yorumu çaldı, ama ben aratınca şansıma karşıma Alondra de la Parra’nın şefliğindeki hali çıktı, bu vesileyle bu hanımefendi ile de tanışmış olduk:
Bu güzel parçanın bestecisi Arturo Marquez & Alondra de la Parra Meksikalı; Gustavo Dudamel Venezüelalı, bir yerlerde Espanyol bir bağlantı da vardı ama hatırlayamadım şimdi. Videoyu açacak olursanız, internete kazandıran arkadaşın ismini “Kazım Hasanefendioğlu” olarak göreceksiniz, benzer şekilde uzunca bir süredir dinleyegeldiğim Brigitte Engerer’in yorumladığı nefis Chopin nocturnelerinin göndericisi de “Kaymak Pürüzü” mahlasıyla hayli sevaba giren bir başka Türk arkadaş. İspanyol, Hispanik (Hispanikler İspanyolları da kapsıyor bu arada, farkındayım ama kalabalık olsun istedim), Türk derken amma milliyetçi takıldım ama açın rasgele bir popüler youtube videosunu, yorumlarda bir anda Türk’ün genelde hakikaten korkunç girişlerini illaki görüyorsunuz (twitter’daki milli cevaplarımıza hiç girmeyeyim); hal böyle olunca, insan sevdiği şeylerin altında / onlarla ilgili olarak ucundan da olsa yurttaşının katkısını görünce keyifleniyor (“teşekkürler kaymak pürüzü…” 8). İki tane de görünüşünü bildiğim aletin adını öğrendim bu arada, Alondra de la Parra’nın bir başka videosunu (Piazzolla, Guitarra, Bandoneón y Orquesta de Cuerdas-Alondra de la Parra & Orchestre de París) izlerken (hah, tamam, İspanyol bağlantısı buradaydı: gitarist & bandoneon’u çalan arkadaşlar yoluyla (kontrol için gittim baktım: gitarist Yamandu Costa Brezilyalı; bandoneouncu Richard Galliano ise Fransız imiş — kendimi bir anda $izoSuru’da fact-checker günlerimde buldum! 8))). Ah, bir de biraz (epey) üzücü ama Ravel’in Pavane pour une infante défunte‘sini keşfettim bunca yıldan sonra (Ayazda Bir Yürek sayesinde/yüzünden Ravel’in birkaç (2) eseri kalbimde yaradır da). Gitar demişken (yukarılarda bir yerlerde demiştim, hatırlıyorum), kendime de not olarak, Levent’ten tiyolandığım iki güzel şeyi de buraya yazıp kaçayım: 1) Ali Deniz Kardelen’in fingerstyle tekniği ile (ben bilmiyordum, yeni öğrendim) çaldığı parçalar (tek gitardan kaç nota basılabilir bir anda?), örneğin Careless Whisper yorumu. 2) Sena Şener’in sesi, örneğin Self Control yorumu (ki normalde bu tür yorumları başladığı anda kapatan bir bünyeye sahibim) – Asım Can Gündüz’ün oğlu Evrencan Gündüz’le de güzel şeyler yapmışlar ama siz zaten biliyorsunuzdur, benim epey geç haberim oldu..
Böyle entel dantel gittiğime bakmayın, eteğimdeki taşları döküyorum, yoksa yazıyı Ayhan Sicimoğlu’nun “Ahi no ma / Oynama Kaynana”sı ile bitireceğim.
Buraya kadar olan kısmı evvelsi gün (pazartesi yani) yazmıştım, taslak olarak kaydettim sanıyordum, yanılmışım, doğrudan okunmaya açık yayınlanmış (‘Ande yorum yapmış da, oradan uyandım duruma), tekrardan, bu sefer doğru şekilde, taslağa attım. Başlarken müzik, kipat, fülm hepsini birden ele alırdım diye düşünüyordum ama lafı uzattıkça uzatmışım, bu yüzden üçleme şeklinde yazacağım. Müzikle ilgili birkaç bir şey daha kaldı, onları da yazıp, yollayayım artık.
İşte Nabucco’nun ilgili performansının ses kısmını mp3’e aktarıp USB’ye çekmiştim, evde iş yaparken dinlerim diye, akşamına eve geldim, mutfaktaki müzik çalara taktım, çok büyük bir dosya olduğundan sanırım arkadaşın kapasitesini aşmış, onu atlayarak başka güzel bir şeyler çalmaya başladı, bilemedim, hatırlayamadım: Kate Nash ile the Unthanks’in bir araya geldiğini düşünün, öyle bir şeyler (doğal olarak bol İngriş aksanı ama İzlandalılarmış arkadaşlar), beğendim, dinledim uzun uzun. Of Monsters and Men imiş. Meğerse sevgili Georgina bizi ziyaret ettiğinde çekmişim USB’ye, unutmuşum sonrasında, güzel oldu.
Neyse, neyse, ne diyorduk?
Evet, fena halde ondan esinlenmiş.
Bir eseri daha var Marquez’in, Classic FM çok çalar. Lakin bavul hazırlamam lazım ve bir sürü şey daha, şurada (http://www.classicfm.com/) bir search şeysi vardır besteciler için, bi bakıveren mi?
Ayrıca, aferin: sen Levent’i dinle, beni dinleme. Classic FM deyu kaç defa dedim acaba. Klonlamışım klonlayacağım kadar, daha neden korkuyon olm?
Aaaa! yazı daha bitmediğinden (daha kipat, fülm ve karpuz vardı) hesapta taslak olarak kaydetmiştim…
Seni dinlemişim dinleyeceğim kadar, bütün opera & klasik zevkim şekillenmiş, daha da hala dinliyorum, kime bu kaprisin eyyyy düşes?
Kâzım Hasanefendioğlu, kaymak pürüzü diye Türk gücünden bahsederken, güzel bir tesadüf oldu, cuma günü ofiste genelde dinlediğim üzere bbc3 (bu arada Rob Cowan’ın konuğu Imogen Heap idi, dünya küçük!), iki spiker kendi aralarında, Cardiff’te düzenlenen “Singer of the World” yarışmasından heyecanla bahsediyorlardı ki Petroc Trelawny heyecanla bir “Ezgi Karakaya”nın dün geceki harika performansından bahsetti, benim de bu vesileyle memleketimizin bir incisinden İngiliz elinden haberim olmuş oldu, şansı da, bahtı da, yolu da açık olur umarım.