Bu kadar şey olurken bu kadar şeyden bahsetmek istemiyorum, gerçekten yorgun hissediyorum (bu aralar pek yakınır olduğum söylenebilir). Yalnız: dün akşam eski CD’lerden birini taktım teybe (CD de mp3 CD’si ve üzerinde VU yazıyor (Velvet Underground ‘VU’su)), alfabetik başladı, Cake sahne aldı, pas geçtim, sonra Leonard Cohen çıktı ki çok uzun zamandır kendisini sevmem ama şarkıları baki tabii — şimdi bunu yazınca birazdan (asıl) söyleyemeye niyetlendiğim şeyi de açık etmiş oldum ama neyse: Famous Blue Raincoat çalıyordu ki, L. Cohen Sincerely’nin belki de gerçek dünyada 100 yıldır Jane’den ayrı olduğunu fark ettim (kesin bilemem tabii ki ama given the facts…). Sonrasında birkaç yıl sonra Cohen’in de ölmüş olacağının, Jane’in de ölmüş olacağının fakat şarkının kalacağının, birkaç bin yıl sonra şarkının da ölmüş olacağının -bir kez daha- ayırdına vardım (bunu yıllar önce de fark etmiştim, Kuğulu Park’taki herkes için).
Jennifer Warnes & L.C.S.
The rain falls on last year’s man.
re-cycle — Sessiz Sinema / Enis Batur
Yordu bütün yıl bizi işler
ve ilişkiler: Buraya ondan geldik.
Korkmuştuk korkularımızdan,
coşkularımızdan bıkmıştık,
ne yavaşlıyor ne de hızlanıyordu
çarklar, kimseye rastlamıyorduk,
kendimize bile: Buraya ondan
gelmiştik.
Bulduk aradığımiz yeni oyuncuları,
öğrendik ve öğrettik basit ve karmaşık
kuralları, neden böyle oldu pek
anlayamadık: Kağıtlar ve zarlar,
pullar ve kibrit çöpleri atıldı
tek tek bir köşeye: Bir gençlik
oyunuydu, benimsedik birden.
Kamera kontrol, döndü makaralar
geceden geceye: Rolden role girdik
gördüğümuz, görmediğimiz filmlerle;
güldük beceriksiz bir anlatıma, usta
bir kavrayışı içtenlikle alkışladık,
mimikler ve jestler arasında başka
durumlara ve kişilere öykündük:
Buraya ondan gelmiştik.
Kimbilir kim hatırladı piyanoyu
içimizden: Bıkmıştık sinemadaki
sessizlikten. Biraz buruk, çokca
esrik, kendimizden koparak yattık
sonra o gece. Buraya ondan mı
gelmiştik: Uyandık erkenden,
yeniden seslendirdiğimiz filimde:
Yabancıydık şimdi giyindiğimiz
kişiye, tıpkı gelmeden önce.
Başlıksız — The Journey of the Magi / T.S. Eliot
“A cold coming we had of it,
Just the worst time of the year
For a journey, and such a long journey:
The was deep and the weather sharp,
The very dead of winter.”
And the camels galled, sore-footed, refractory,
Lying down in the melting snow.
There were times we regretted
The summer palaces on slopes, the terraces,
And the silken girls bringing sherbet.
Then the camel men cursing and grumbling
And running away, and wanting their liquor and women,
And the night-fires gong out, and the lack of shelters,
And the cities hostile and the towns unfriendly
And the villages dirty, and charging high prices.:
A hard time we had of it.
At the end we preferred to travel all night,
Sleeping in snatches,
With the voices singing in our ears, saying
That this was all folly.
Then at dawn we came down to a temperate valley,
Wet, below the snow line, smelling of vegetation;
With a running stream and a water-mill beating the darkness,
And three trees on the low sky,
And an old white horse galloped away in the meadow.
Then we came to a tavern with vine-leaves over the lintel,
Six hands at an open door dicing for pieces of silver,
And feet kicking the empty wine-skins.
But there was no information, and so we continued
And arrived at evening, not a moment too soon
Finding the place; it was (you may say) satisfactory.
All this was a long time ago, I remember,
And I would do it again, but set down
This set down
This: were we lead all that way for
Birth or Death? There was a Birth, certainly,
We had evidence and no doubt. I have seen birth and death,
But had thought they were different; this Birth was
Hard and bitter agony for us, like Death, our death.
We returned to our places, these Kingdoms,
But no longer at ease here, in the old dispensation,
With an alien people clutching their gods.
I should be glad of another death.
Resim — Koyabilirsiniz efendim, ne mahremiyeti, lütfen… 🙂 Hatta ben buraya koyacaktım ama beceremedim, yalan olmasın.
bir gün belki hayattan…. —