Bir önceki yılın müzik listesini, vaktinde, 31 Ocak’ta yapmışım, Pixies filan demişim, ardından da bildiğiniz üzere $izoSuru’larla devam etmiştim. İyi yapmışım. Şimdi de, geçen sene yaptığım gibi, last.fm’deki sayfamı açıp bir bakayım müsadenizle:
- Eleanor Friedberger
- Regina Spektor
- Kate Nash
- Cake
- Portishead
- The Concretes
- Therapy?
- Ramones
- She & Him
- Morphine
- Nine Inch Nails
- Tom Petty and The Heartbreakers
- The Smiths
- Pixies
- The Cranberries
Gene tabii portatif mp3 çalarımın kayıtlarını last.fm’e gönderememe özründen ötürü, NIN aşağıda, Morphine yukarıda falan filan.
Eleanor Friedberger ile The Concretes, biri yeni, taze, diğeri eskilerden (~2000) hanım arkadaş, arkadaşlar. Bu sene bir de Lucky Soul‘u keşfettim (onlar da 2000lerin ikinci yarısından). Eleanor Friedberger’i sevme sebebim -tek başına olarak- saç modeli olamaz tabii ki, şarkıları da güzel (hele de I won’t fall apart on you tonight‘ı!). Bu sene bir sürü (bkz. adı geçen eserler + -"kontraversiyonel" Beth Orton, mesela) hanım şarkıcı ile tanıştım, az bildiklerimizle kaynaştık. Sevdiklerimizden bir tanesi ile (Florence + the Machine) bozuştuk, diğerleri (Neko Case, She & Him) ile el ele göz göze devam ettik.
Bu sene sormayın, geçen seneden beter yumuşadım. Geçen sene bir yerlerden Warbringer’ – Waking into Nightmares’ı bulup vaziyeti kurtarmıştım, diyordum, baktım şimdiŞ Mayıs 2010. Geçen sene Pixies’le durumu kurtarmışım. Bu sene fena, çok fena. Neyi desem ki: Metallica’nın hakkını vermeye çalışıp durduğum Death Magnet’ini mi (özellikle de taka taka taka taka… durmaksızın giden All nightmare long / bir de ara ara St. Anger’dan Invisible Kid dinlemek hobilerim arasındadır, ben Uygar, 24 yaşındayım, yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim)? Ara ara dinlediğim, gençliğimin favorilerinden Exodus – Impact is Imminent albümünü mü, yoksa bu sene dinlemeye başladığım Dog Eat Dog – All Boro Kings’i mi? Yadsınamaz tabii ki bunlar – Slayer – South of Heaven, Anthrax – Persistence of Time (ve dadaşlar), Bad Religion – Stranger than Fiction (Emir Ar-tur’a geldiğinde, böyle çok güzel Bad Religion’lı sweatshirt’ü vardı / Emir Ar-tur’a geldiğinde bir sürü biri sürü şey vardı olmaya bekleyen / Emir’in bir saati vardı / Hiç durmadı) sık sık, yıllardır dönüp durduğum liseniversite göz ağrılarım sonuçta.
Sert arkadaşları böyle bir kalemde geçtiğimize göre pop’a dönebiliriz. Kate Nash, Merry Happy ile tuttu, yakaladı bizi. Kendisini taa ilk zamandan, Foundations’dan tanıyoruz tanımasına ama daha bir merak etmemiz işte Merry Happy sonrasına rastlar. Do-wah-do, Kiss that grrrl, Paris, I just love you more, hele ki Take me to a higher plane, fantastik bombastik Later On, … sizin de fark ettiğiniz üzere neredeyse bütün albümü saydık döktük. İşbu nedenledir ki, bu yılın albümü açık ara ile: Kate Nash – My Best Friend is You. Buraya da vaktiyle yazdığımız üzere, ki ona da baktım az evvel, yazmamışım (en azından blog girişi olarak, dur bir de yorumlara bakayım… -Hande’nin deyişiyle/yazışıyla ncık, yorumlarda da bulamadım, e deyivereyim (gayrı): Dancing at discos / Eating cheese on toast’u kafiyeliymişçesine söyleyebilen kim olsa yılın listelerinden bir payeyi hak eder. Üstelik sanatçı kişiliğini ayrı, normal (sakat) kişiliğini ayrı seviyoruz (kendisini yakınen tanırız, yanaklarını sıktırırız her gördüğümüzde). İyi kız, bahtı da açık olur inşallah. Resim koyayım, blog şenlensin, kalbime gir bahar ol (canımı ye).
Bu senenin sonlarına doğru -utana sıkıla okunacak buralar- Bengü Lady Gaga’ya (Alejandro ve Bad Romance ekseninde, yalnız mutlaka her dinleyişte Lady Gaga’ya merhamet dolu bir şekilde acınacak, "yazık…" nidaları ağızdan dökülecek 8), bense (ve gene bir Sururi-Nergis işbirliğinde) Kate Perry – Hot’n Cold’a fena halde takıldık. Siz bizi boşverin sevdicekler, kaçın, kaçın kendinizi kurtarın. Eğer Bengü’nün bir blogu olsaydı, eminim La Oreja de Van Gogh – Partilerde ağlayan kız macerası hakkında da yazardı, hatta belki de şarkıyı bile koyardı o girişe. Ah keşke, keşke bir blogu olsaydı! (Tanrım size bir salıncak).
Başka neler yazacaktım ki ben (bugün günlerden pazartesi). Listeye bir daha göz atalım… Ah tabii ya, yılın şarkısı. Yılın şarkısı açık ara Martin Solveig – Hello (Belçika’da Ece’yle marketteyken bunun böyle Nouvelle Vague tarzında bir cover’ı çalıyordu, beklenenin aksine fena da değildi, aradım sonradan (bu [Marieke de Haan – her büyük göz makyajlı hanım sheryl manson olmak zorunda değil, değil mi?] olabilirdi, olsa idi ama değil idi, hello – a – a – ah…), bulamadım internetlerde bile – Orçun Künek albüm adlarına benzedi). Yılın müzik olayı, tabii ki $izoSuru podcastlerim (Avrupa’da yankıları hala sürüyor 8P).
Benim güzel kız kardeşim the national all, John Grant – Queen of Denmark ve Morphine – Like Swimming dinlemiş bu sene, $izoSuru’dan gayrı — bir tek Morphine’i biliyorum (ama onu da iyi bilirim hani), ilahi kızılcık, ne olacak, biz de bu sene dinleriz, öğreniriz, tıpkı Room Eleven, Mark Foggo, the Unthanks, De Staat’ı öğrendiğimiz gibi kendilerinden. Aslan Brian neler dinlemiş? derseniz, o da mektubunda (ki yılın mektubu seçildi 30 Aralık tarihli ilgili mektupları), [sururi bu noktada yakın gözlüğünü takar, mektubu gözlerine iyice yaklaştırır, gözlerini de başını eğmek sureti ile mektuba] Primus – Green Naugahyde, Arcade Fire – the Suburbs, de Kift – Brik, PJ Harvey – Let England shake, ve Barry Adamson’dan Stranger on the Sofa / ya tesadüfe bakar mısınız, bu paragrafı yazarken benim pikapta da Ryan Adams – The Shadowlands çalıyordu ki, yazınca fark ettiğim üzere, Barry Adamson değil imiş ama olsun, kem küm gak guk.
Efe’yle Belçika’daki akşamlarımızdan birinde birbirimize -başka birkaç şeyin yanısıra- dinlediğimiz müzikleri de gösterdik. Onun gösterdiklerinden bir tek Carrousel – Reviendra kaldı aklımda, bir de Olivia Ruiz’in bir zenci kardeşimizle yaptığı rap bir şeysi (ki pek beğenmemiştim o ikinciyi). Ama Carrousel güzel, bizim buraların (Bask elleri) müziğini de andırıyor (akordiyon münasebetiyle, Kepa Junkera bu arada, merak ederseniz).
Bu sene Tori Amos’a üzüldüm bir de. Hem müziksel, hem fiziksel bakımdan. Öyle güzel bir kadındın sen Tori Abla, almışlar seni, basmışlar botoksu gitmiş yüzündeki her türlü ifade, anlam, değdi mi söyle? Hala ilk kocanla mısın, dağları ağaçlı İrlanda’da mısın?
Bunlardan başka da gelmedi aklıma yazacak bir şey, adım $izo, soyadım Suru, yıllar yılı beni $izoSuru bildiniz, $izoSuru’dan şarkılar dinlediniz…
Theraphy? — $izoSuru’lar gerçekten de pek iyi gelmiş, yeni ufuklar açmıştı. Geçen yıl en çok F&M, Pixies’in BBC Live albümü ve Regina Spektor’un birkaç parçasını dinlemişimdir.
Theraphy? yeni bir albüm çıkarmış.
Marlow
Therapy? — Therapy? candır yahu… Geçen sene(lerden birinde) çift CD konser albümü çıkarmışlardı, pek bayılmasam da epey dinlemişti (meaning: beğenmediğim şekliyle bu kadar dinlediysem artık…). Albümü senden öğrendim, güzel geldi, Marlow’u kim çalmış bilemedim. 8)
$izoSuru’ların bir sonraki Therapy?’nin Sister’ı ile kapanıyor (aylardır, aylardır!), artık çıkarsa dinlersiniz.