1 lis 3 ins:Michelle Monaghan, Zach Galifnakis, Vera Farmiga

(Niyeyse, giriş başlıklarına karakter sınırlaması koymuşum lis: lisan, ins: insan. Neys.: Neyse.)

Eskiden, Chi McBride’ın gayet ciddi bir müdürü oynadığı, Ally McBeal’in yapımcısının (David E. Kelly) ciğerinden gelen bir okul dizisi olan “Boston Public” vardı, özel bir düşkünlüğüm olmasa da, yolum düştükçe izlerdim (Chi McBride bu arada yahu! 3 apayrı dizi, 3 apayrı karakter: Boston Public / House / Pushing Daisies).

İşte Michelle hanımefendiyi, orada ilk defa görüp, beğenmiştim, şimdi bu yazıyı yazarken, wiki’den yaptığım yoklamalar sonucunda Boston Public’te sadece 9 bölümde oynadığını öğrenmiş olsam da, bir stroboskop efekti sonucunda benim izlediğim bölümlerde az ya da çok var idi. Kendisiyle sonradan gayet keyifli bir film olan “Kiss Kiss Bang Bang”de tekrar karşılaşınca, hemen tanımakla kalmamış, adına sevinmiştim de “kızcağız yükselişte, aman ne güzel” diye.

Öğretmenim canım benim canım benim, seni ben pek çok, pek çok severim…

Zach Galifianakis’i, Jonathan Ames’in “Bored to Death” dizisi vesilesiyle tanıdık, o sırada sevdiysek de (biz: Birleşik Krallık), “Between Two Ferns with Zach Galifianakis”in birkaç bölümünü (Natalie Portman, Jennifer Aniston, Bruce Willis, Sean Penn) seyrettikten sonra buzzz gibi soğudum kendisinden (“Between Two Ferns”in danışıklı döğüşük olduğunu söyleyip beni rahatlatacaklara teşekkür eder, büyük ihtimalle öyle olduğunu bildiğimi fakat bunun yine de durumu kurtarmaya yetmediğini belirtirim). Hangover’ları izlemedim, izlemem de büyük ihtimalle. Seyfettin “Due Date”i önermişti, ama artık adam ne yapsa (ya da yapmasa, sadece öyle dursa bile) bana batıyor oluşundan.. olmadı. Dün izlemeye başladığımız “The Sarah Silverman Program”ın ikinci bölümünde ağzı burnu dağıtılınca da New York Stories’in “Oedipus Wrecks” kısmında sihirbazın annesini kaybederken sevinçle kikirdeyen Woody Allen misali keyiflendik koltuğumuzda. Karne hediyesi olarak Barton Fink’ten fırlamış bir John Goodman’ın, Zach Galifianakis’e “aklın yaşamı”nı gösterdiği ateşli bir sahne istiyoruz (John Goodman’ı tip ve duruş olarak Zach G…’e (sıkıldım soyadını yazıp durmaktan – başlıkta da zaten iki karakteri (‘ia’) atlamışım) benzetiyorum da, oradan kurdum o bağlantıyı/fanteziyi – John Goodman’ı çok severim bu arada, yanlış anlaşılmasın, aslında “Between Two Ferns” olmasaydı, Zach G.’i de az biraz da olsa sevecektim büyük ihtimalle / ve bir yanlış anlaşılmasın notu daha: Between Two Ferns’i beğenmeyerek fakat gülerek izledim. Yani komik ama hoş değil – tıpkı Karmakarışık versiyonundaki Rapunzel’i büyüten Gothel Ana gibi).

Tam “program bundan daha kötü olamazdemişken Z.G. bizi yalancı çıkarır.

Bildiğiniz/bilmediğiniz üzere, “Up in the Air”i geçtiğimiz senenin ennnn bir filmi ilan etmiş idim. Senaryo, yönetim, oyunculuk, hepsi müthişti. Herkes rolüne tam uymuştu ama en güzel sürpriz Vera Farmiga’yı tanımak olmuştu. Hakikaten de, ne etkileyici bir karakterdi Alex. Baştan sona. Şimdi Vera Farmiga’nın filmografisine baktım da, pek rastlaşmamışız izlediğim filmlerde, Departed’daki psikiyatrist rolünü de es geçmişiz nasıl olduysa.

Daha ne olsun? Bu nasıl bir endamdır?

Dün akşam “Source Code”u izledik, pek bir beğendik. Film hakkında bir iyi olduğunu, bir de “Groundhog Day” (ki canımız ciğerimizdir kendisi) ile “Murder on the Orient Express” melezi olduğunu biliyorduk oturmaya koyulmadan, o yüzden filmi izlerken oyuncu kadrosu (kadro dediğim beni ilgilendiren 3 kişi: Jake Gylenhaal, Michelle Monaghan ve Vera Farmiga – ki Vera Farmiga’yı ilk anda değil de “çok tanıdık geliyor… neredendi, neredendi…” şeklinde birkaç dakikalık bir uğraştan sonra çıkarabildim) ve film bittikten sonra yönetmenin kimliği (Duncan Jones – Moon’un yönetmeni ve David Bowie’nin oğlu ama ilk sıfatı artık çok daha ağır basıyor bende) hoş güzellikler oldu (peki hoş olmayan güzellikler var mıdır? Vardır, mesela Pamuk Prenses’in üvey annesi ve geçmişimden bir iki isim daha). Sevgili Patron, inşallah filmi izlemişsindir bunları okumadan evvel ama öyle değilse bile lütfen bana kızma, bunlar spoiler değil, hakikaten (yani bence). Zaten ilk 10 dakikada “Groundhog Day” ve “Murder on the Orient Express” bağlantıları eve teslim ediliyor. Zaten bence onlardan başka “12 Monkeys” ve asıl “Quantum Leap” ağırlığını koyuyorlar ki, filmin sonundaki Credits ekranından Scott Bakula’nın varlığını öğrenince de ayrı bir sevindim.

Şimdi de gelelim bu haftaki İnsan Kaynakları Merkez Borsası verilerine:

Zach Galifianakis ile Michelle Monaghan, Robert Downey Jr. ile birlikte Due Date’de yer aldılar.

Michelle Monaghan ile Robert Downey Jr. Kiss Kiss Bang Bang’te bir arada idiler.

Chi McBride, Robert Downey Jr’ın babası Robert Downey Sr.’ın (ya ne olacaktı?) yönettiği “Nagataki Sake” adlı tiyatro oyununda 8 farklı karakteri oynamış (bu arada, Zach Braff da “All New People” adında yeni bir oyun yazıp sahnele(t)miş).

Kiss Kiss Bang Bang’in yazar/yönetmeni Shane Black de Iron Man 3’ü yönetecek imiş (2013) (bu amcanın o sıkı (cool?) erkekler arası geyiklerin ağırlıkta olduğu filmlerinin ayrıca hastasıyımdır (sucker for them?) – misal: Lethal Weapon 1&2, The Last Boy Scout (ki müthiş bir açılış sahnesi vardır, bir de küçük bir rolde Stacy Keach’i 8), The Long Kiss Goodnight (Geena Davis yaw! – erkek geyiği olmasa da 100% “erkekadam” filmidir)).

Bu girişe son vermeden evvel, Michelle Monaghan vesilesi ile, benzer hisler beslediğim bir hanım kızımız olan Maria Bello’dan söz açmak isterim: kendisini E.R.’daki rolü ile sevip beğenmiştik, 2005’te izlediğimiz Assault on Precinct 13’te (2005 versiyonunda) psikiyatrist rolünde görünce ne çok sevinmiştim (Gabriel Byrne’ü çok sevdiğimi de, o filmde kızcağıza yaptığı eşekliğe (2005 filmini spoil etmeyeyim diye uğraşmak da nereye kadar — film/spoiler olayına da standart bir zaman aşımında anlaşmak gerekir kanaatindeyim) çok üzüldüysem de, yine de kızamadığımda anlamış idim). Şimdi, işte dediğim üzere, Michelle Monaghan vesilesi ile o da aklıma gelince, gittim baktım filmografisine, olmamış, üzüldüm biraz ama hayat tabii ki. E.R., George Clooney’i çıkartınca, kapasitesini gani gani doldurmuş oldu (ama yine de diziler faydalandı tabii ki diğer karakterlerden – Bir de tabii sinemadan dizilere kayanlar var, ana karakter değil, yan karakter olarak hem de – geçtiğimiz haftalarda Castle’da Michael Ironside’ı, Leverage’da Danny Glover’ı (ki ne bayık bir bölümdü o) ve hede hödö’de Hede Hödö’yü gördük mesela).

Bu girişten tam olarak tad alabilmek için, bu resimdeki 9 kişiden en aşağı 5’ini başka dizi ve filmlerden hatırlıyor olmalısınız.

Bu kadar bu kadar yazıp da resim koymasam olmaz, değil mi… Gidip toplayıp serpiştireyim aralara bari. (“Ece’nin babası dizileri fazla ciddiye alıyor” başlık değil, kategori olmalıydı). Bu giriş hazırlanırken, kabaran nostalji duyguları Mr. Big “Wild World” yorumu ile “To be next to you” başta olmak üzere, diğer şarkıları ile desteklendi, resimleri ararken de Extreme dinliyor olacağımdır.

Kalın Sağlıcakla,
İmza: Sabun Köpüğü / TV Kafa.

Son not(lar) (yeter artık alt başlığı ile sunulur, soğuk olarak tüketilir) Michelle Monaghan / Maria Bello hatırlatmasının benzeri Vera Farmiga / Vinessa Shaw (Two Lovers) olarak tekabül etti. O da öyle sapasağlam bir rolün altından kalkmasını bilerek, filme damgasını vurmuş idi.

Jake Gleynhaal, bu filmde Clive Owen’a değil ama onun gibi birine benzemiş (dilimin ucunda). Bir de geçen ay ne zamandır aklımızda olan tuzluk/kara biberlik setini aldık, adını da Donnie koyduk (neden acaba?)

“Neden içindeki aptal tuz ve biberleri çıkarmıyorsun?”
“Sen neden içindeki aptal mineralleri çıkarmıyorsun?”

“1 lis 3 ins:Michelle Monaghan, Zach Galifnakis, Vera Farmiga” için 12 yorum

  1. Maggie Gylenhaal, Yetenekli Bay Ripley — Bunu yazmayı unutmuştum, hazır kardeşinden bahsetmişken, ablasına da değineyim — efendim, Yetenekli Bay Ripley’in film uyarlamasında (Matt Damon’ın Ripley olduğu versiyon — bir de Alain Delon’ın aynı rolde oynadığı versiyon varmış), Jude Law Dickie’yi, Gwyneth Palthrow Marge’ı, Philip Seymour Hoffman da Freddie’yi oynuyor (kitaptaki karakterlere ek olarak bonus kapsamında Cate Blanchett ve Jack Davenport (Coupling’in Steve’i) da varlar filmde). Jude Law ile Philip Seymour Hoffman (gerçi biraz yaşlı kaçıyor gibi ama şimdi yaşına baksam herhalde Jude Law’la aynı olduğunu göreceğim ve dahi bundan sonra Jude Law için düşünülen tüm roller lütfen Justin Timberlake’e verilsin — Social Network’de arkadaşın rol yapabildiğini gördük (Jude Law da rol yapabiliyor ama artık çok çok rol yapmış durumda, baygınlık) ayrıca hazır konu açılmışken 30 minutes or less‘i de dört gözle bekliyoruz)) rollere uymuşsa da bir zamanların sevgili Gwyneth’i (evet, saklamanın bir anlamı kalmadı: artık ona eskisiyle aynı duyguları beslemiyorum) hiç uymamıştı yaw. Kanımca Marge rolüne Maggie Gyllenhaal verilmeli idi, cuk otururdu. Yaş demişken: Vera Farmiga’nın 1973’lü oluşu bizi şaşırtmalı mıdır yoksa kendi yaşımız ve anlamı karşısında bir aydınlanışa mı sürüklemelidir? Söz sizin. Reklamlardan sonra.

  2. chi gelinoglu — chi mcbride human target’ta da var, cok da seviyoruz kendisini. julianna marguiles’i de human wife pardon the good wife’da izliyor begeniyoruz.

  3. Başlıksız — Batman ve Joker cok iyi, nereden buluyorlar yahu boyle seyleri? Neyse, benden daha fesat insanlarin oldugunu bilmek icimi rahatlatiyor tabii. Bugun bir reklami seyrederken bir adet fesat-moment yasadim. Yazmaya utansam mi bilemedim… Neyse, yazalim. Simdi, siz bilmezsiniz Zuru Bey, ama bizim televizyonlarda bir hali reklami var. Kadin haliyi duvara asmis, onune bir koltuk cekmis, vecd ile tablo gibi izliyor. Sonra kocasi geliyor ve bunlar duvardaki haliyi oksamaya basliyorlar. Reklamin son sahnesi: adam koltuga, kadin da koltugun koluna oturmus, haliyi seyrediyorlar. Tum reklam boyunca da sinir bozucu bir cingil var. Simdi efenim, bana kalsa son sahneyi farkli cekerdim diyeyim, oyle kalsin.

    Jude Law’u daha bin defa izlesem baymam, hohoyt. Keza Jake & Clive & Robert’i. 🙂 (Onlarin baydigini yazmamissin, biliyom.) Jake ve Maggie ayrica Isvec tahtinin n. siradan varisleri, biliyor muydun? Ben seneler once bir yerlerde okumustum.

    Dusundum de, Clive 1000 defaya ulasamaz herhalde, adam cok fazla action-cek$in filmlerinde oynar oldu, adam baymasa filmler bayar. Evet.

  4. julianna margulies — Biz de Scrubs’da gorunce “aaa!” olmustum (Bengu E.R. seyretmez), orada da superdi tazminat avukati rolunde ve J.D.’yi duvardan duvara hali misali … (Ande’nin bahsettigi reklama da boylelikle gonderme yapmis olalim)

    ER’daki su ailesi zengin ideal oglan da “Pirates of the Silicon Valley”in Steve Jobs’i oldu sonradan.

    Son bir loyloy da Hande icin gelsin: Ande Anim, yukaridaki dohtors (tudors gibi oldu boyle yazinca 8P) fotografindaki bubble oglan’i bulunuz (aka Goose).

    Human Target bilmiyoz, bir ara Burn Notice’e baslamistik dizi kalmayinca, sonra Castle o kusagi (yeni dizi olmama kusagi) devraldi.

  5. hey cudi — Ya birkac sene evvel Jude Law da, Ewan McGregor da boyle orta yas krizi gibi azittikca azitmislardi, her filmde en az biri cikiyordu (bilemedim simdi birlikte bir filmleri var mi deyu — bir saniye imdb’ye sorayim – sordum, yok oyle ciddi bir sey). Ewan McGregor her filmde degisik bir tiplemeyi basariyla canlandirarak bize “her seferinde mi sasirtilir!” dedirttiyse de, Jude Law ya… Hey-Joe-whadda-ya-know’dan ileri suzme gozlerden baska bir sey gormedik simdi acikcasi (Ewan McGregor lehine Trainspotting, Star Wars, Almost Famous (ki pipisinin de cameosu vardir) ve I Love You Philip Morris (ki ozellikle bu sonuncuda gonlumuzun “onceki filmleri iyice bilinen, benimsenmis, buna ragmen yine de bu yeni rolde bizi inandirmayi basaran en iyi oyuncu odulleri”ni vermisizdir kendisine.

    Jake’e ozel bir duskunlugum…. vardir. Hakikaten ya. Kategoridaslari olan su sunepe Toby Maguire’i da, Jared Leto’yu da sevmem mesela (bu arada, ultimate spiderman’de orumcek adam olunce yerine siyah ve latin bir yenisi geliyor (Miler Morales) / Gaiman’in American Gods’i da HBO tarafindan dizi olarak cekilecekmis bu arada. Ben onu pek begenmemistim, misal Anansie Boys ona fark atardi kac kere ama neyse neyse. Game of Thrones’u da begenmedik ailecek, su eskiden sabah gazetesinde ‘agabey’ uslubuyla yazan dedenin adi neydi (Erdogan Sevgin imis – hayatimdan 10 dakikayi adayarak bulabildim nihayetinde) ona sikayet mektubu yazacagimdir – ayrica ad-kisi baglantisini teyit etmek icin gittigim eksi sozluk girisinde de koptum (soyle ki:
    bir tv yapiminin guzelligini ya da kotulugunu su kriterler belirler:

    * kizlariyla beraber evcenek gobek attirmasi.(kadrolu cengi gibi ekran basinda (sansürlendi) ile taninir)

    * ailecek hungur hungur aglatmasi.

    * erken saatlerde olmasi

    * turk anane ve goreneklerine uygun yapida olmasi

    * tartisma programiysa tuttugu tarafin soylemlerinin “afferin be!” dedirtmesi, gerekirse gobek attirmasi, ya da ailecek hungur hungur aglatmasi.

    * reklam ise aciktirmasi veya susatmasi, hungur hungur aglatmasi, ya da gobek attirmasi.

    * spor musabakasi ise ekranin sag ust kosesinde turk bayraginin dalgalanmasi, dalgalanirken hungur hungur aglatmasi.

    )

    Clive Owen’i ilk defa su BMW’nin “Sofer” serisinde tanidigimda caki gibi oglandi, orada burada gorduk, begendik, Ama aksiyon demissin ya, orada fena caktik (biz) cunku evvelsi gun The International’a baslamistik, “olu balik aksiyonu” olarak adlandirabilecegim bir janrda seyrediyordu film, sikildik, biraktik ki Naomi Watts’i da guzel olmayan bir sekilde gosterebilmis goruntu yonetmenini Erdogan Sevgin’e degil, dogrudan Ahmet Vardar’a havale ettim, artik o dusunsun sonunu, getirtmesin Ahmet Agabey’i oraya!!

    Jude Law ile Robert Downey Jr. Sherlock sevgini ve dahi yeni filmin heyecanini daha bir acikliyor… 8)

  6. Başlıksız — Aaaa, Ewan Mc Gregor candir, onu unutmusuz. (Selamlik listesi mi cikarsam ne? Simdi unutursam birilerini cok uzulurler filan.) Jude Law’u da Sleuth’ta bir izleyiniz derim. Gerci karsimda Michael Caine olsa ben de iyi oynardim. (Tabe tabe. 🙂 ) Orumcek Adam demissin, yeni Superman’i de goruntu acisindan pek begenirim ama oyunculugu konusunda suphelerim var vefekat zaten Superman rolu de Oscar’lik bi rol degil. Ayni adamin bir de bir Yunan mitolojisi filmi gelecekmis. Theseus’u mu ne oynuyor. Cocuklugumdan beri Yunan Mitolojisi hastasi olaraktan kacirmam herhalde. Gecen sene de 3 boyutlu boyle bol akrepli, bortu bocekli bir filme bile gitmistim. Neydi ya? Neyse Sam Worthington oynuyordu hani. (Not myt type, by the way.)

    Game of Thrones’a da pek bir hevesle basladim ama kacinci bolum oldugunu unuttugum bir bolumde biraktim. Sean Bean’in karisinin “Ben senin babani tanirdim, senin de babani tanirdim, senin de babani. Hadi su adami benim icin kesin” dedigi bolumun sonunda biraktim. Belki devam ederim, belki etmem ama o dizinin havasinda degilim. “LOTR’in tahtina oturacak dizi” bidi bidi diye okumustum ama o ikisi arasindaki tek ortak yon Sean Bean’dir kimse kusura bakmasin. (LOTR’in film versiyonunda Faramir’ime ettiklerine ragmen diyorum bunu yane. 🙂 ) Ama begenmememin asil nedeni tabii ki hungur hungur aglamamam ve gobek attirmamis olmasi. 🙂 Oradaki kucuk kizi sevdim ben, erkek fatma olan var ya, iste o. LOTR’da da Elf hatunlarini salla, Eowyn’i severim mesela.

    Sean Bean de yaslanmis ya! Vronski haliyle vals yapmasini unutmam. O zamanlar caki gibi oglandi. 🙂

    Sherlock’ta kim oynasa helecanla izlerim. Yok yahu… Buna karsit ornek bir suru isim aklima geldi daha 5 saniyede, abartmayayim. Yani, sonucta Sherlock Holmes nerede ne formatta olursa olsun izler/dinler/okurum vefekat Jude Law ile Robert Downey Jr. coook daha izlenir kiliyor tabin. 🙂

  7. Başlıksız — Bir de, loyloyunuzu goruyor ve tekrar NX izlesem mi diye dusunuyorum. Chris o diziden sonra keske dandik dandik filmlerde oynamasaydi. 🙁

  8. Başlıksız — Patrick Dempsey’e ne? (O dizi cok fena yahu, cidden.)

    Cok komik yahu bu JK Youtube silsilesi.

  9. Başlıksız — I-ih, sevmiyom ben o adami. Turkiye sokaklarina cik, o adama benzeyen bi suru adam var.

    HMC’da da benim zevkime uygun 1 belki 2 adam cikar. Ben kendi listemi olusturayim en iyisi. 😉

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir