Limits of Control

Jarmusch’un son filmini az evvel bitirdim (as in başlayıp bitirmek). Takdir ettim. Öyle çok süper şahane bir film değildi lakin filmi girdiği bataktan çıkarıyor ama en güzeli, batağı da bile isteye kendisinin yapmış olması ve dahi ipuçları bile veriyor oluşu. Yani kendisi aşmış, filmini de kafasına göre çekmiş ama bize de lütfediyor, yardım ediyor sağolsun (iyi anlamda).

Açıkçası, Broken Flowers’ı pek sevmemiştim (en az sevdiğim filmidir herhalde), bundan da iyi bir şey beklemiyordum ama takdir ettim. Lakin müsadenizle klasman dışı bırakayım çünkü artsy fartsy’yle yakın temas ediyor (dirsek teması) ama dediğim gibi, bir yandan da elinizden tutuyor, bırakmıyor.

Bir de bir de John Hurt bohemlerden bahsedince sevindirik oldum, “entelim ben!” diye zıpladım sevinçle, ellerimi hızlıca birbirine çırptım (Hande, kulakların çınlasın) işte Murger, Kaurismaki, biliyorum hepsini (ben ben ben). Hatta Kaurismaki’nin Bohemlerini Barış sağolsun torrentten apartmıştı hatta bilmem kaç haftada gıdım gıdım indirebilmişti, bulunmuyordu cunku hıcbır yerde. Lakin gel gör ki altyazısını bulamamıştık, rahmetli Matti Peleonpeoka (aklımdan yazdım, şimdi internetten bakacağım doğrusuna, görelim ne kadarını becermişim : Matti Pellonpää eh, hiç fena değil, ben biraz Yunanlı gibi yapmışım rahmetliyi 8) işte ne diyordum, onu görmüştük böyle ince ince siyah beyaz (bir de televizyon çekimi idi elimizdeki kayıt!). Kitap da ne oldu acaba, Hande’ye hediye edecektim ama veremedim galiba… Bir ihtimal kutuların birinin içinde bekliyordur sırasını…

İşte böyle. Entel dantelden şarkılar dinlediniz (dertli gönüllere giren). Bizim zamanımızda “Zeki Müren öldüğünde neredeydin?” vardı, şimdi Amerikalılar “9/11’de neredeydin?” diye soruyorlar popüler kültürlerinde. Amaan, bana ne (bala le!).

“Limits of Control” için 6 yorum

  1. Ayrica, Stalker — Sonradan imdb’den trivia’yi okurken gordum ki, Tilda Swinton’in bahsettigi kus olayi Stalker’danmis. Bunu okuyunca o sahneyi de hatirlar gibi oldum, ama tabii yetmez bu, ilk seyrederken farkina varmaliydim, simsegi cakmaliydim… Demek ki bir daha seyretmem gerekecek Stalker’i… 8)))))) ay gulecegim de vardi simdi yalan soylemeyeyim…

  2. boheme ve cevaplar — Gecen Cumartesi Boheme’in yepisyeni promiyeri vardi. Guzelim Sureyya Operasi’nda. Genc bir kadroydu, yine de iyiydi. Ama bir dekor vardi ki agziniza layik! (Bunun blogunu yazsam ya! Fekat bu aralar=kabus donem) Ha, 2.perdedeki Momus var ya, Art Deco balkon ve trabzan & Art Nouveau panolar. Cidden cok begendim. (Bu arada Musetta’nin kucagina da canli kopek vermisler, cok komikti.) Yonetmen Yekta Kara olmadigi icin de sadist Musetta/mazosist Mimi’nin lezbiyen aski ve Boheme evinde foursome (hatta sixsome) gibilerinden temalar yoktu cok sukur!

    Simdi cevaplar: 1) Nein, o kitabi vermediniz. 2)Zeki Muren oldugunde nerede oldugumu hatirlamiyorum ama onun yerine Turgut Ozal olsa olur mu? OSS sinavimdan bir gun once olmustu de, sinav oncesi moral gezimde duymustum. 2.5) Yillar once Omer Madra’nin Beatles ile ilgili 100 bolumluk bir programi vardi. Hayirdir insallah, bugun bundan ikinci kez bahsediyorum bu arada… Neyse, Omer Madra demisti ki herkes Sgt Pepper’i ilk dinledigi ani hatirlarmis. Ben hatirlamiyorum sahsen. Hatta guzelim Sgt Pepper cd’mi kime odunc verdigimi de hatirlamiyorum ama kendisi kayip. Britanya cikarmamda alayim bir tane daha en iyisi. 3) 9/11’de, GS-Lazio maci icin son hazirliklarimi yapiyordum. Hatta Ali Sami Yen’e gitmek icin vden cikmadan yarim saat filan once BBCWorld’de gormustum Ikiz Kuleleri.

    Bu hafta pek fena durumdayim. Yarin ve Pazar da okula gidince rekor kiracagim cunku bu hafta Allah’in her gunu dersim vardi! Hatta Pzt-Sali ve Crs da dersim var, etti 10 consecutive days. Persembe de bir telafi dersi olabilir ve Cuma gunku ders de ertelenmezse ve hatta Cts bir telafi dersi olursa -ki bunun ihtimali de %70’in uzerinde- bu rekor 15 gune kadar cikabilir. 🙁 O arada ben telef olmazsam tabii.

    Ay, bu arada, iptal olmazsa Aralik ayinda ilk kez deplasmana cikacagim. Duzce’de 2 gun. Aslinda onumuzdeki Sali Balikesir de olabilirdi ama gidersem Sali iki ders kaciracagim icin kabul etmedim.

    Yoruma link verebiliyor muydun? Hic kasmayayim, kendi blogumu da bu yoruma yonlendireyim. 🙂

  3. ah, bir de… — Tabii bir surpriz de kameranin “Du Ke Fung”un (Christopher Doyle) yonetimine verilmis olmasiydi… Kar Wai Wong yansin artik derdine, o boyle devam ettikce, daha neler neler gorecek! Hih! 8P

  4. Broken Flowers — O kadar da kötü değildi Broken Flowers, hayvan psikoloğunun yanına gelen kedinin tek gözünü kırpıştırması ve psikolog kişinin “sakladığın bişeylerin olduğunu söylüyor” diye yorumlaması yeter 😛
    Soundtracki de pek hoştu.

  5. BF — Ben de Tilda Swinton’in yanina gittiginde bunun agzini burnunu kirmalarina bayilmistim ama bana gore ne Isa’ya, ne Musa’ya yaranabilen bir filmdi. Ahkam olacak ama, Limits of Control’le birlikte anladim ki, megerse yonetmenin bir doneminden bir donemine gecis filmiymis (as in ayriliktan hemen sonra gelen ve dizilere bakarsak genelde pek kalici olmayan artcil iliskiler gibin).. 8)

  6. Jarmusch — Soğuk karakterler ve mesafeli bir anlatımla ve yolculukla geçen Jim Jarmusch filmi Limits of Control. Kahramanı al, gezdir, yeni yerler görsün, dolaşsın. Bu yöntem çoğu zaman okuyucunun da izleyicinin de ilgisini çeker. Çok okuyan mı, yoksa çok gezen mi bilir? Çok okuyan ve çok gezen daha çok bilir. Konuyu dağıtmadan, filmi beğendiğimi söyleyebilirim.

    Broken Flowers’ın seyahat müzikleri ve Murray’ın oyunculuğu da iyiydi. Benim aklımda yer eden filmi ise Coffee and Cigarettes olmuştur Jarmusch’un. O film bir başkaydı.

    -spoiler-alert-danger
    Bu bizim esas oğlanın ayrı fincanlarda iki expresso istemesinin nedenini düşündüm bir süre, sonra sarışının filmlerle ilgili konuşmaları geldi aklıma, konuşmasının bir yerinde, “film izlerken bazen bende o filmin içinde oyuncularla birlikteymişim gibi hissediyorum”a benzer bir şeyler söylemişti. Buradan hareketle, Jarmusch ikinci fincanı seyircilere ikram etmiştir yorumunu yapacağım izninizle.
    -spoiler-alert-danger

    İyi bir film eleştirmeni olmaz benden. Ne diyordu Ahmet Telli, “Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman / Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir