I’m leaving on a jet plane…

Lale Müldür, Peter, Paul and Mary’nin versiyonunu pikaba takıyor şiirine başlarken, o ritimde yazıyor ama ben spotify’dan Chantal Kreviazuk yorumunu açıyorum.

Sarı ve Zamansız Balad / Lale Müldür

Sen yolun aydınlık tarafından
gideceksin
Ben gölge

Sen Van Morrison dinleyeceksin
Ben Peter Paul & Mary

Sen Madrid’e gitmek isteyeceksin
Ben Barselon

Sen ağaçları budayacaksın
Ben çayı

sen yağmur yağınca içeri
gireceksin
Ben kapıları

Sen yelpaze gibi açılan yaprakları
seveceksin
Ben kirazları

Sen köpekleri şımartacaksın
Ben kedileri

( Ben bir jet uçağında gideceğim
Ne zaman döneceğimi bilmeyeceğim )

Sen Ferrari’li beyefendi olacaksın
Ben karanlık bir münzevi
ta ki iyileşene kadar
ta ki iyileşene kadar

Sen bir ardıç kuşu olacaksın
Ben su

( Ben bir jet uçağında gideceğim
Ne zaman döneceğim bilmeyeceğim )

Yaşadığım hiçbir şey önemli olmayacak
yüzüğümü yeniden takana kadar
yüzüğümü yeniden takana kadar

ben aşkı mineraller, bitkiler
ve melekler olarak düşüneceğim
sen kozmik bir metin

sen Kanun eşliğinde vizyoner
resitalleri vereceksin
ben un çorbası ya da
kemanımla bir ses

sarı & zamansız
sarı & zamansız
sarı & zamansız balad

sen “kaderini uzayda ara”
ben karnabaharlara bakacağım

Lale Müldür
Voyıcır 2, Metis Yay.

https://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=345

Güzel bir mutluluk çeşidi var, bir yere gittiğinizde, bir performans izlediğinizde, bir yerde güzel bir yemek yediğinizde “inşallah bunu şu, şu, şu sevdiceklerimle de tecrübe edebilirim” diye dilekte bulunup, sonrasında onu gerçekleştirebilmek. Delft’e mülakat için gittiğimde, tren istasyonundan çıktığımda karşımda bambaşka ve nefis bir dünya görmüş, “mülakatta başarısız olsam bile, mutlaka Nergis Hanım’la bir gün buraya tekrar gelmeli, ona da göstermeliyim” diye düşünmüştüm, çok şükür göstermekle kalmadım, iki sene o güzel şehirde yaşadık üstüne. Şubatta Levent ve Barış ile “keşif” için Geyikli civarına gittiğimizde Levent bizi Çanakkale’de süper bir balıkçı olan Sardalye’ye götürmüştü de, yazın bu sefer ailecek gidince ne sevinmiştim. Danel, Manu ve Mois’e Anadolu Ateşi’ni seyrettirebilsem, N.’ye Erin Morgenstern okutturabilsem ne güzel olurdu! Bir insanı tanımak, onunla ortak zevklere sahip olmak, sizin hoşunuza giden bir şeyi onun da beğeneceğini bilmek ve bunu gerçekleştirebilmek, farklı farklı olsak da, birimiz kaderini uzayda ararken, diğerimizin karnabaharlara bakabilmesi. (Battle of Sexes: Wanda operayı futboldan daha çok severken, Manny futbolu operaya tercih edebilse de, ikisi birlikte olduktan sonra neyi izlediklerinin çok da önemli olmaması, asıl güzelliğin belki de bu olması: yanınızdakinin zevk alıyor olmasından ötürü bir şeylerin sizin de hoşunuza gitmesi, az şey midir bu? 8)

* Aynı sesle başlamalarından tevekkeli, Chantal’ın “Leaving on a jet plane” yorumunun peşine Nicky Holland’ın “I just don’t know what to do with myself”ini takmak da tadından yenmiyor (onu beğenenler bunu da beğendi).

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir